Milli Eğitim Bakanı’ndan inciler…

“Herkes üniversite mezunu olmak zorunda değil. ‘Sen ağa ben ağa bu inekleri kim sağa’ durumu var ortada” demiş. Bakan, bunları meslek eğitiminin önemini belirtmek için söylemiş, ülkenin ara insan gücüne olan ihtiyacına vurgu yapmış. Bakanlar Kurulu’ndaki hava bu sözlerle yumuşamış, etrafa gülücükler saçılmış.

Düşüncelerimizi ifade ediş biçimimiz aslında kendimize, dünyayı algılayışımıza, duygularımıza dair pek çok ipucu verir. Bakan Bey’in sözlerinde kibir var, dünyanın eşit ve adil bir yer olamayacağına dair inancı var. Çocuklara ve gençlere inanmayan, değer veremeyen, onları sevmeyen birinin kayıtsızlığı var.

Söylediklerimizin yarattığı etki ise dinleyen topluluğa ait ipuçları barındırır. Bu yüzdendir kendine benzeyenlerin sırıtışı.

Bu ülkede üniversite eğitimi deyince; bilimsellikten uzaklaştırılmış, ticarethaneye dönüştürülmüş üniversiteler geliyor bizim aklımıza. Üniversite mezunu sayısının bir milyonu aştığını, her geçen gün artan sayıda gencin işsizlik nedeniyle intihar ettiğini düşünüyoruz.

TÜİK verilerine göre 2018 yılında genç nüfusta %19.9 olan işsizlik oranı 2019 yılında %27.1’e yükselmiş. Üniversite mezunu olsun ya da olmasın var olan işsizlik, en çok gençleri etkiliyor.

Bakanları güldürebilen sözler, bizde şaşkınlık ve öfke yaratıyor. Sanki gençlerin seçim yapma şansı varmış gibi…Sanki gençler için sonsuz fırsatlar sunmuşlar gibi…Sanki sadece eğitim sistemini değil bütün bir memleketi ağlanacak hale getirenler, kendileri değilmiş gibi…diye sormaya devam ediyoruz.

Meseleyi ağalar ve köylüler üzerinden yöneten- sömüren ve emek veren-emeği sömürülen olarak kurgulaması da tesadüf değil Bakan Bey’in. “Dönüşümü sektörle birlikte, istihdama göre gerçekleştireceğiz. Sanayici bizden nitelikli ara iş gücü istiyor”. Derdini açıkça söylemiş.

Mesele çocukların, gençlerin geleceği ya da aldığı eğitimin niteliği değil, sanayicinin ihtiyaçları. Mesele üniversite eğitimi alsın ya da almasın, patronların karnını doyuracak daha fazla ucuz işgücü.

Aynı Milli Eğitim Bakanlığı’nın, geçtiğimiz günlerde Nakşibendi tarikatına ait kitapların okullarda dağıtılmasına izin verdiği ortaya çıktı. “Din açısından zararlı veya zararı faydasından çok yahut hiçbir faydası olmayan bir işle meşgul olanlara selam verilmemelidir”den “özellikle erkeklerle kadınların tokalaşıp öpüşmeleri İslam adabına tamamen aykırıdır”a kadar türlü gerici söylemler var içeriğinde.

Bir yandan Diyanet İşleri Başkanı, kuran kurslarına bir tuğla koyana cennet vadetmeye devam ediyor. Kuran kurslarında çocuklara taciz ve dayak haberlerinin ardı arkası kesilmezken bu mekanları, “şeytanın uğramadığı yer” ilan ediyor.

Bilimden, laiklikten, eşitlikten söz edilemez hale gelmiş kurumlara emanet çocuklarımız. Tacizi, şiddeti cabası. Ve bu kurumların temsilcileri halkla dalga geçer gibiler. Daha da kötüsü, kendi ceplerini doldurma ya da patronlara peşkeş çekme derdinde; en çok çocuklarımıza zarar veriyor, geleceklerini ellerinden alıyorlar.

Bakan soruyu sormuş ama yanıtını biliyor. Ağalar hep kendileri, karın tokluğuna inekleri sağacaklar da hep yoksul halkın çocukları olacak. Gözümüz yok onların erişmek için türlü taklalar attığı ağalıkta. Derdimiz, kendini ağa ilan edenlerle dolup taşan bu düzenle. Her çocuğun eşit eğitim şansına sahip olduğu, hiç bir insanın işsiz, aşsız kalmadığı günleredir özlemimiz. İşte o gün geldiğinde en çok çocuklar gülecek.