Gericiliğin kadınla derdi bitmez

Ünlü bir ilahiyatçı çıktı kız babalarına öğütler verdi geçen günlerde. İstediği gibi konuşabilme özgürlüğünün verdiği özgüvenle, hiç çekinmeden şunları söyleyebildi; "18 yaşında kaşını aldıran kızın üniversiteye giderken pantolon giymiş bir halde, yüreğin parçalanmıyorsa vallahi kıyamet günü cehennem seni parçalayacak…” Muhatabı kadınlar bile değil, babaları. Cehennemde yanmakla tehdit ettikleri kızlarını dize getirmemiş olan babalar.

Bir öğretmen çıktı aynı fütursuzlukla eşofman giyen kız öğrenciler zina yapıyor dedi. “Bir genç kızın vücut hatlarını gördükten sonra şeytan üflemiyorsa ya erkekliğinizi ya da imanınızı kaybetmişsinizdir” de dedi. 147 çocuk cinsel istismara maruz kaldı, 28 kadın öldürüldü sadece geçtiğimiz ay bu ülkede! Giydikleri, giymedikleri, istedikleri ya da istemedikleri yüzünden öldürüldü bu insanlar. Gericiler konuşmaya devam ettiler.

Adem’le Havva’dan beri böyledir dinlerin öğretisi. İlk günahtan bugüne suçlu, ayartan kadındır. Büyük suçun sahibi Havva’ya verilen ceza çok şey söyler aslında; her doğumda acı çekecek, kocasına istek duyacak ve onun hakimiyetinde olacak! Kadının bedenine, doğasına ait olan her şey kötüdür ve cezalandırılmalıdır. Havva’nın torunları olmanın da bir bedeli var! Bugün yaşayan her kadın hâlâ aynı suçun ortağı. Kadının itaat etmeyi bırakması, çalışması, kocası dışındaki erkeklerle muhatap olması, açılması, saçılması tüm kötülüklerin anası.

Gericiliğin kadınla derdi dünden bugüne bitmedi bitmeyecek de. Kadının varlığı bile günah sayılabilir işe yarayacaksa. Peki sadece dinin kötüye kullanılması ya da gericilik midir mesele? Gericilik kadını toplumsal alanın dışına iterken, üzerinde baskı kurarken, kadını dini referanslarla tanımlarken yalnız değil. Gericilik varlığını kapitalizme borçlu, kapitalizm varlığını sürdürürken gericiliğe muhtaç. Sömürü düzeninde, ezilenler ve güçsüzler olmak zorunda. Ezenler ve güç sahipleri, kendi konumlarını sürdürebilmek için biat eden bir topluma ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle din, insanları kontrol altında tutmak için kullanılacak vazgeçilmez bir silahtır. Kişisel inanç meselesi olmaktan çıktığı oranda müdahale alanı genişler ve toplumun yaşam biçimini şekillendirmeye başlar.

Toplumsal yaşamın her alanında dinselleşme ise en çok kadını baskı altında tutar. Erkeği düzenin gardiyanı, kadını da mahkumu haline getirir. Kadını erkeğe ezdirir, kadını erkeğin hakimiyeti altında tutar ki baskı kültürü içselleştirilsin, sürdürülebilsin. Eşitsiz ve adaletsiz bir ilişki biçimi evden okula, sokaktan işyerine tüm yaşam alanlarında örgütlenir.

Çocuklar da alır payını bundan, ama en çok yine ilerde başka bir erkeğin karısı olacak olan kız çocukları. Doğduğunda sessizlik olan, ilk adet gördüğünde yanağına tokat atılan, başını yerden kaldırmamasıyla övülen, elinin hamuruyla erkek işine karıştırılmayan kız çocukları. Kız çocuğunun dokuz yaşında evlendirilebilir olmasının altında, dinci gericiliğin ilmek ilmek ördüğü bu “masum” alışkanlıklar yatar.

Düzen bugün dinci gericilik ile bir bütündür. Yobazlık da kadın ve çocuk üzerinde baskı kurmadan toplumu kuşatamaz. Büyümeye başladıkları ancak henüz çocuk oldukları ilk yaşlarda, kız çocuklarına satılık birer eşya gözüyle bakarlar. Çocuk bedeni gördükçe tahrik olurlar. Tahrik oldukça sapıtırlar ya da bastırıp dürtülerini hınçlarını yine kadınlardan çıkarırlar. Konuşmasın, gülmesin, fikir beyan etmesin isterler. Çalışmasın, eve kapansın, hizmet etsin, sadece anne olsun, itaat etsin isterler. Buna itirazı olan herkesi de düşman bellerler. O yüzden bilelim ki gericiliğin iyisi kötüsü, azı çoğu olmaz. Gericilik vardır ya da yoktur. Beslendiği düzen yıkılmadıkça da var olmaya devam edecektir.