Sapıtmış Bunlar

Bir dünya görüşünün, bir "politik duruşun" başına gelebilecek en büyük felaket, birazdan okuyacağınız aşağıdaki metni gönderenler gibi, ne halt yediklerini bilmeyen taraftarlara sahip olmasıdır. İnandıkları fikre ya da tutuma zarar vermek için özel gayret gösterdiklerine artık iyice inandığım (kendilerini ulusalcı olarak adlandıran) bir grup tarafından, bir çok yere olduğu gibi bana da yollanan, rezil mi, rezil bir metin bu. Ben hayatımda bu kadar aptalca, bu kadar hayasızca kaleme alınmış bir "mesaj" görmedim. Ayıbı gönderenlere ait olmakla beraber, yine de içinde geçen bazı kelimeler için peşinen özür diliyorum. Burada yer vermemin nedeni, bu metnin öncelikle, hiç de yabana atılamayacak bir kesime ait mail grubundan gelmiş olması, ikinci olarak da, fikir tartışmalarında seviyenin ne halde olduğunun iyice kavranması. Düşüncelerimi belirteceğim ama önce, yazım hataları da gönderenlere ait olan metni sabırla okumanızı rica ediyorum:

"Menderes'in Türkiye'yi küçük Amerika yapmaya çalıştığı günlerde, yani 1955-60'lı yıllarda yaşanmış gerçek bir hayat hikayesidir. Malatya'nın en canlı sokaklarından biri de Genelev Sokağı'dır. Gündüz Cumhuriyet Bayramı kutlanmıştı. Gece saat 12'ye yaklaştığı sırada içeriye ağızlarında pipo, sarı saçlı, uzun boylu iki kişi ile beraber, şık giyinmiş şişman bir adam girdi. Bu iki yabancı, "uzman" sıfatıyla bir dost memleketten getirilmişlerdi. Bir yıldır yakındaki 15.000 bin nüfuslu bir Anadolu kasabasındaydılar. Kaymakam kasabada böyle bir şey olamayacağını, arzu ederlerse falanca yerdeki Türk pavyonu'na gitmelerini tavsiye etmişti. Bunun üzerine iki genç, tercümanlarını da yanına alarak önce Malatya'ya, sonra da faytoncunun rehberliğinde buraya gelmişlerdi. Yani Malatya genelevine. İlk dakikalarda yadırgadıkları bu yer, git gide hoşlarına gitmişti. Akşamdan beri 25 müşteri savmış olan Kezban, gramofona oynak bir plak koymuş, kırmızı mayosunun içinde dönüp duruyordu. Yabancılar Kezban'ı seyretmeye başladılar. Sonunda Kezban'ı işaret ederek, tercümanlarına bir şeyler dediler. Tercüman çaça kadına: "Mösyöler bayanı istiyor.." Tercümanı duyan Kezban adamlara şöyle bir baktı. Sonra: Müthiş yorgunum anne, mazur görsünler! Cevap tercüme edilince, yabancılardan uzun boylusu sertleşen sesi ile "ne demek, böyle yerlerde müşteri reddedilmez diye diklendi. Kezban hiddetlenerek: "Yorgunum efendim. Laftan anlamaz mısınız siz?. "Tercüman: Bu mösyölerin kim olduğunu bilmiyorsun galiba. Hem bir o...pu müşterisinin arzusunu yerine getirmeye mecburdur". Kezban "ben o...puyum. Ama bu mösyöler kim olurlarsa olsunlar, arzularını yerine getirmeyeceğim. Diğer kadınlar şaşkın şaşkın ona bakmaktaydılar. Kezban'ı o güne kadar hep para canlısı olarak düşünmüşlerdi. Tercüman yediği hakareti hazmedememişti: "Senin gibilerinin hakkından polis gelir". "Buyrun efendim, polis iki adımlık yerde." Şişman tercüman dışarı çıktı, biraz sonra yaşlıca bir polisle içeri girdi. Ecnebilere karşı daima nazik olmayı, onlara kolaylık göstermeyi vazifesinin mühim bir düsturu sayan polis Kezban'a, "Mösyöler seni çiftetelli oynarken bulmuşlar...Demek ki yorgunluk bahane. Şu halde sebep ne Kezban? "Sadece istemiyorum". "Fakat vazifeni unutuyorsun. Sonra senin için fena olur." Genelevin dilberi Kezban, adeta deliye döndü. "Bana hiç bir şey olmaz polis bey. Ben gavurlara o...puluk yapmam polis bey. Beni nihayet buradan başka bir yere sürebilirsiniz. Fakat sürüleceğim yer gene Türk ili değil mi? Herkes susuyor, iki yabancı alık alık bakıyordu. Kezban ise yumruklarını sallayarak söyleniyordu: "Ben gavur o...pu değilim, polis bey. Ben Türk o...puyum. Diğer kadınlar başlarını önlerine eğmişlerdi. Yaşlı polis ise gözlerindeki ıslaklığı göstermemek için ağır ağır bahçeye çıkarken Kezban hala bağırıyordu: Ben gavurun altına yatmam polis bey. Ben Türklerin o...puyum. Gavurun değil." Kaderin sillesini yemiş vesikalı Kezban'ın, cılız öpülesi elleriyle ülkemizi işgal eden gavurlara attığı yaman tokadın hikayesi bu. İşte böyle. Bir kaç dolar kazanabilmek için yabancıların önünde eğilen bütün politikacılarımıza, işadamlarımıza, bürokratlarımıza, medya mensuplarına ve keşke ingilizlerin idaresinde olsaydık diyebilen o çok namuslu(!) hanım kızlarımıza. Velhasıl, kadın-erkek bütün vesikasız o...pularımıza ithaf olunur. Ve o şişman tercümanın adı neydi biliyor musunuz Turgut Özal."

Salak bunlar.

Aslında gülüp geçilecek bir metin bu. Amerikalılara İngilizce bildiği için rehberlik eden kişinin (yani Özal'ın) Amerikalılardan sürekli olarak (nedense) Mösyö diye Fransızca sıfatla söz etmesi bile kahkaha atmak için yeterli. Ama, yine de gülüp geçilemeyecek bir zihniyeti yansıtıyor bu metin. Bir hayat kadının bu tür bir tavır alacağına inanmıyor değilim. Bir hayat kadınından da, başta insanlık olmak üzere, nice dersler alınacağına ilişkin çok yaşanmış örnek vardır. Ben bu hikayeden, yorgun olduğu için kendisinden beklenen işi yapmayan hayat kadının o erkeklere (amerikalı olmaları şart değil) bir emekçi itirazı gösterdiği sonucunu çıkarırım. Kezban'ın (genelevde Kezban adı da pek bir garip) Amerikalılara özel bir tepkisi de tabii ki olabilir. Bir Amerikan karşıtı olarak bundan memnuniyet de duyarım. Ama, "orospumuzun bile milliyetçi" olduğunu anlatmak ihtiyacını duymak, nasıl bir kafanın marifetidir, bunu da elbette merak ederim. "Ben gavur değil, Türk orospusuyum" diye bağrılıyor oluşundan, milliyetçi bir haz almak gerçekten ciddi bir hastalık olmalı.

Bu metni gönderenler kendilerini "ulusalcı" olarak tanımlıyorlar. Tüm ulusalcıların böyle olmadığını söyleme gerek bile yok. Onları da ciddi anlamda rahatsız ettiğine inanıyorum bu tür bilgilendirme (!) çabalarının. Kaldı ki, şu metne hakim olan zihniyete her kesimde rastlanabiliyor. Necip Fazıl Kısakürek'in şöyle bir cümlesi vardır: "Sahte bir evliyanın, evliya olduğunu söylemesi hayzlı bir kadının donunu damda sallamasına benzer". Hayz, kadınların regl durumuna verilen ad. Nasıl buluyorsunuz Üstad'ın (!) düzeyini? Örneklemelerde edep yoksunluğundan muzdarip tipler her kesimde bulunabilir. Yok birbirlerinden farkları. Şimdi şu rezil metni -bana da- gönderenlerin, bu tür metinlere benzer haber/yorum(!) döktüren Vakit gazetesini eleştirmeye hakları ya da yüzleri var mıdır?

Kendi adıma, Turgut Özal'ın Amerikan hayranlığına verilecek onlarca örnek gösterebilirim. Şu metni gönderenler dilerlerse, bu konuda yardımcı olurum.

Onlara, bir antiamerikancı olarak önerim şudur: Kezban'a da eyvallah, ama antiamerikan Türk/Kürt kadınlarına örnek vermek istiyorsanız Nene Hatun'la, Kara Fatma'yı atlamayın.

Sapıtmayın.