Cumhurbaşkanı'nın çekilmesi istenilen anayasal sınıra dair fikrimdir

İnsan merak ediyor Cumhurbaşkanı’nın çekilmesi istenilen sınırlar ne olabilir diye. Merak edince de bakıyorsun anayasa kitapçığının cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen maddelerine, aman ne güzel. Çok az bir abartmayla yazıyorum,  “dilediğini sürgün etme” hakkı da bir köşeye sıkıştırılmış olsa sanki 1876 Kanunu-i Esasi’si mübarek. Şimdi ağızlardan düşmeyen ve cumhurbaşkanının çekilmesi istenilen sınır, 1876 anayasasından biraz hallice olan   12 Eylül anayasasıdır. 12 Eylül anayasasının Cumhurbaşkanına tanımış olduğu  yetkilerinin tümünü yazıp sizleri bunaltmayacağım. Zat-ı şahanelerimizin  hak ve yetkilerinden önemli  bulduklarımdan bazılarını aktarmakla yetineceğim:  

Keyfi istediği an meclisi toplantıya çağırabilir. Meclis’te çıkan yasalardan gıcık kapıp hoşuna gitmeyenleri bunu bir daha görüşün diyerek gerisi geri gönderebilir. Meclis anayasa değişikliği yapmaya kalkabilir elbette, seçilmiş bir yığın adam, haklarıdır  ama Cumhurbaşkanı yapılan değişiklikten huysuzlanırsa  değişikliği “halk oylamasına” sunabilir. Seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Elbette Başbakanı atayacak olan da odur. Başbakan Bakanlar Kurulu listesini oluşturur getirir, hükümet kuracak ya,  Cumhurbaşkanına arz eder o bakar, işine gelmeyenin üstünü çizebilir. Kendileri Başkomutandır ve Genelkurmay Başkanını atma ve atama yetkisine sahiptir. YÖK kurulu üyelerini, üniversite rektörlerini,Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin bir bölümünü,Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını ve Başsavcı vekillerini, Askeri Yargıtay üyelerini,Askeri Yargıtay Mahkemesi üyelerini,Hakimler ve Savcılar Yüksek kurulu üyelerini seçer…  Anayasal yetkileri arasında yoksa da dilerse, yani keyfine kalmış, kafasında külah üstüne sarılmış sarık, sırtında cübbe sarayın hemen dibine yeni yapılan Millet Camisi’nde namaz kıldırabilir. Cuma Hutbesi verebilir. Verirken , Yeni Akit gazetesinin yalancısıyım,  fesuphanallah,  cami halka açıkmış, gönlünden geçenler için zekât niyetine oy talep edebilir.   

Aklıma ne geldi; yeni yapılan caminin dört minaresi var ya , sabah bir minarenin şerefesinde, öğlen ötekinin ,akşam  butekinin ,yatsı şutekinin ; bir eksik kalıyor ama,olsun tekrar başa döner,her gün,yani beş vakit, Hani ne diyorum, elini kulağına atsa yani eski usul ezan okusa şık olmaz mı?

Olur. İlla Anayasada yazması şart mı canım,hem de en âlasından olur…

Şimdi, size “enteresan” gelebilir, bu sözcüğün Cumhurbaşkanı tarafından  çokça kullanılması beni de bu sözcüğe karşı heveskâr yaptı, yerli yersiz kullanır oldum, bağışlayın, başa alıyorum: Şimdi size enteresan gelebilir ama bir soru sormak istediğinizi hisseder gibiyim. Eskilerin değişiyle “hissi kabel vuku” oldu. Ve sanki bu soru Cumhurbaşkanı’nın çekileceği sınırın ne olmasına yönelikmiş gibi. Ve sanki sağa sola kıvırıp, bin bir dereden su getirmemi beklemeden  net bir yanıt vermemi istiyorsunuz.

Peki o zaman  fikrim şudur:

Biz zalimlerden  değiliz. Bir yığın masraf yapıldı. Orayı yıkamayız. Bu büyük bir israf olur. Artık olan oldu. Bence sarayın sınırlarını tam olarak belirleyelim sınır işaretlerini yerleştirelim. Saray bahçesini çevreleyen duvarlarla halka açık olan bölüm arasında bir güvenli bölge ya da tampon bölge  oluşturmak için duvar boyunca çepçevre dikenli tel ve dikenli tellerin hemen dibinden başlayan yine saray çevresinin tümünü kapsayacak şekilde  hendekler kazalım. Böylece ikide bir sarayın sınırları dışına çıkıp yok açılış,yok iftar,yok davet,yok nikah şahitliği,yok düğün bahanesiyle sarayın sınırları dışına çıkmasını,hatta bahçeden burnunu uzatmasını  engellemiş oluruz. Güvenli bölgede sürekli uçacak ve saat başı  veri aktaracak insansız uçakların  bu amaç doğrultusunda kullanılması halinde fevkalade sonuçlar alınabileceğini de düşünmüyor değilim. Havadan yapılacak bu gözlemler tel örgü boyunca döşenecek kara mayınlarıyla desteklenirse Cumhurbaşkanı’nın sınırlandırılmış alandan çıkması imkânsıza yakın seviyeye getirilmiş olmaz mı?

Olur. Hem de pek güzel olur. Kadastro geçirelim. Cumhurbaşkanı için belirlenen fiziki sınır enlemiyle, boylamıyla; adasıyla,parseliyle  bir güzel saptansın. Hadi sevindirelim, adını da Külliye koyalım ne olacaksa! Ancak, Cumhurbaşkanı’nı bu sınırlar içine çekilmesini sağlayacak anayasal düzenlemeleri  bir an önce yapıp; sesiyle, kibriyle,her konuda beyan ettiği  fikirleriyle, görüntüsüyle millete daha fazla  zarar vermesinin önünü almak için onu bu sınırlar dahilinde  konuşlandıralım. Tariflenmiş bu yaşam alanında keyfine baksın. Ele güne karşı da, hani sorduklarında, yeni Anayasamızı şahit tutup keyfimize bakalım. Oh be. Sen sağ biz selamet…

Şimdi buna  kalebentlikten aldıkları ilhamla  “saraybentlik”  diyenler olacaktır. Hatta  zavallı Murat’ı misal gösterip ileri sürdüğüm ve harikulade olduğuna inandığım bu  fikrin altında kötücül niyetler arayanlar da olacaktır. Değil. Billahi kötü bir niyetim yok. Hem dilerse Cumhurbaşkanımız ailesinin diğer üyelerini eşini,kız ve erkek çocuklarını,damat ve gelinleri  saraya , yanına alabilir. İaşeleri de varsın devlet kesesinden olsun.  Yeter ki odadan çıkarken elektrikleri kapatsınlar, musluklara dikkat etsinler, kullanılmayan odaların kaloriferlerini kapatsınlar,kullandıklarının  kaloriferleri kıssınlar, yataklarını kendileri nizama soksun,sofrayı gelin kursun, kuran kaldırsın.  Arkalarını toplayacak fazladan bir adamla uğraşmayalım!

Murat dedim ya, Murat dediğim Beşinci Murat… Adamcağızı havuzdaki balıklara altın saçıyor, vezirlerin kavuklarını başlarından alıp yere çalıyor,ata ters biniyor billahi bu delirdi diye Çırağan Sarayı’nda kilit altına aldılar,oradan uğurladılar meçhule…Yani kimse benzerlik aramaya kalkmasın, bizimki ata ters binmedi,attan düştü.     

Herkesin fikri kendine, özetçe, Cumhurbaşkanının çekilmesi istenilen  aynasal sınıra dair fikrim budur.