Cumanın makbulü reisicumhurun imamlığında kılınandır

Cuma günleri öğle tatilinin Müslümanların namaz vaktine göre ayarlanması müjdeli bir haberdir. Kamuda çalışanların namaz vakitlerinden sorumlu sendikası Memur-Sen’in uzun süredir takibinde olduğu ve sıkça gündeme getirdiği sorun nihayet bir genelge ile çözülmüştür. Ancak eksiklidir. Benim tespitime göre sadece Cuma değil, vakit namazları için de bazı ayarlamalar yerinde olacaktır. Bilindiği gibi namazın makbulü vaktinde kılınmış olanıdır. Dört mezhepte bu hususta mutabıktır. Temsil, namazların en makbulü olan sabah namazını ele alalım. Sabah namazı için güneş doğmadan kalkmak durumunda kalan memurların yorgun düşmeleri; yeterince dinlenemeden mesaiye başlamak durumunda kalmaları onları verimlilik sorunu ile karşı karşıya getirmektedir. Bu durumda namaz vakitlerinden sorumlu Memur-Sen’in, kamuda çalışanlara yönelik sabah mesaisinin, temsil, saat on, bilemedin dokuz buçuk falan gibi başlaması; diğer vakit namazlarının da bu prensipler dahilinde düzenlenmesi için girişimlerde bulunması yerinde olacaktır. 

Bunlar Başbakanın bir genelgesiyle çözülecek küçük sorunlardır, kolaylıkla çözülebilir. Ancak Cuma namazının tam usulünce ve hakkını vererek, Kur’an’i esaslara göre eda edilebilmesi için aranan şartlar var ve bunlar bir genelge ile çözümlenecek kadar basit değil. 

Çözülmesi gereken ilk sorun şu:

Tamam, memurlarımız öğlen namazını takiben Cuma için safa geçtiler. İyi de namazı kim kıldıracak?

Hemen bütün din alimlerinin ittifakla kabul ettiği ilke şudur: Sultan, Cuma namazı kılınan yerin en yetkili amiri demektir. İlçenin sultanı kaymakam, ilin sultanı vali, ülkenin sultanı devlet başkanıdır… Bu bir hükümdür ve bu hükmü istinat zemini yapacak olursak, ki yapalım, her Cuma cemaatin önüne sarık cübbe dikilmesi gereken devlet başkanı olmalıdır. Sultan anlamındadır. Daha da somutlanmasını isteyenler çıkabilir aranızda, onlar için yazmak isterim. Esasında bunun kim olacağının ipuçlarını, Tayyip Bey’in Sultanahmet Camii’nde kıldığı Cuma namazı sonrasında cemaate ettirmiş olduğu dua ile yakalamış durumdayız. Kestirmeden yazıyorum: Bana göre Recep Tayyip Erdoğan Cuma imamıdır. Kuşkusuz  başkasını bu göreve atayabilir ama İslami açıdan salih ve halis olan bizzat kendisinin Cumayı kıldırmasıdır. Buraya kadar tamam, Recep Tayyip Bey’in ilmihal donanımı da bu görevi ifa için yeterlidir ama bazı hususlarda sanki İlmihalin dışına çıkıyor, kendince bazı eklemeler yapıyormuş gibi geldi bana. Bu türden eğilim ve yönelimlerin İslami açıdan uygunsuz olduğu hususunda İslam alimlerinin müttefik olduğunu belirtmek durumundayım. Olmayanı var gibi göstermeye bid’at diyoruz. Bu türden eğilim ve yönelimler haram olmamakla birlikte harama yakın günahtır.  Temsil Sultanahmet Camii’nde mikrofonu kapıp dua okuması ve ahalinin edilen duaya eşlik etmesi, ardından da “amin” çektirmesi, tamam Tayyip Bey için bir yanıyla Cuma imam olma yolunda değerli bir deneyimdir ama maalesef bid’at sınıfına girmektedir. Yaptığı bu tuhaflıkla,  fikrimdir, amel defterine az da olsa günah kaydı düşülmüştür. Laf ola beri gele değil yazdıklarım, buyurun:

“İmamın, Cuma namazı veya diğer farz namazlarından sonra dua etmesi ve imama uyanların da onun duasına ‘amin’ demeleri; ne Rasulullah’ın ne ashabından hiç kimsenin yapmadığı bir davranıştır. Şayet bu davranışta hayır olsaydı, onlar bizden önce bunu yaparlardı. ”(İmam Tberani) 

Tayyip Bey’in imamın elinden mikrofonu kapıp cemaate dua okutması hem de Diyanet reisinin yanında bunu yapması hiç yakışık olmamıştır. 

İmamlığa ele almış olması kuşkusuz sevindiricidir. Cuma hutbesini okumak bundan böyle uhdesinde olduğuna göre şu hususlara mutlaka dikkat etmelidir:

Nasıl becerebilir bilmiyorum ama, bir; hutbeye dünya sözü karıştırmak haramdır. Burada dünya sözünden kasıt siyasettir. Yani minberde onlar alçak, bunlar haysiyetsiz, şunlar vatan haini türü konuşmalar, bid’at şurada dursun haram sınıfına girer ki alimallah çarpılabilir minberde olan. İki; hutbe, temsil, saraya her hafta ceste ceste çağrılan muhtarlara atılan nutuk misali  atılmaz. Yumuşak bir üslup ve talimattan uzak bir dil kullanılır hutbede. Üç; konuşurken boyun damarlarının şişmesi, simada oluşan renk değişimleri ve aşırı öfke  kalabalıkların korkmasına dolayısıyla esası kaçırmalarına neden olabilir. En önemlisi ki kötücül cinlerin işe karıştığının da delilidir, buna dört diyoruz;  kalabalığı görünce şiir okumak gibi bir hevese kapılmaktır. Biliyorum uydurduğumu söyleyenler çıkacaktır. Tanık göstermek durumundayım: İmam Taberani’den başladık ondan devam edelim… Evet,  Büyük İslam aliminden bir Hadis: “Şairlerin şiirlerine itina ettikleri gibi, hutbedeki konuşmasına itina edenlere Allah lanet etsin!”

 Hele de “Minareler süngü, kubbeler miğfer” yollu şiirlerden kaçınmak gerekir. Bunlar mekâna uygun düşse de minbere uygun değildir. 

Fikrimdir, Cuma namazları Reisicumhur tarafından kıldırılmalıdır. Namazlardan sorumlu Memur- Sen harekete geçmelidir: İmamımız Reisicumhur olsun…

Şuraya yazıyorum, ikinci gün Başvekil Ahmet Davud-i genelgesi…