Sosyalizm bir kenarda tutulamaz

Önce sosyalizmin bittiğini söylemişlerdi. Yıllar oluyor elbette. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra “o defter kapandı” diyorlardı. Ellerindeki argüman gerçekten güçlüydü, 1917’de yola çıkan ilk sosyalist ülke, yapılan yanlışlardan çok, bırakılan boşlukların ve ihmallerin sonucunda neredeyse tek kurşun atılmadan tarih olmuştu.

Zaten sosyalizmden yana olanlara “yenildiniz” bile denmedi, “bitti, bittiniz” hükmüydü verilen!

Sosyalizmin bitmediği, bitmeyeceği ortaya çıktı elbette ama eskisinden daha etkisiz, daha iddiasız bir uluslararası güçtü artık.

Evet, önce sosyalizmin bittiğini söylemiş oldular. Sonra insanlığın başka kazanımlarının üzerine yürüdüler. Ayrıntıya gerek yok, sosyalizm öncesindeki “zirve” çok açık ki 1789 Fransız Burjuva Devrimi’dir ve uluslararası sermayenin deli gibi kurtulmaya çalıştığı bir miras bırakmıştır bugüne. Zamanında kimse farkında değildi Fransız Devrimi’ni de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yaşattığının. Temel referansı 1789 olan kültürel-sanatsal birikimden aydınlanmacılık ve yurtseverliğe kadar sayabileceğimiz ne kadar “ileri” unsur varsa, bir dünya gücü haline gelen sosyalizme “bağımlı” hale gelmişti. Bu durum, burjuva sınıfının bir kez iktidarı aldıktan sonra gericileştiği gerçeğiyle ilintiliydi ama bunun çok ötesinde boyutlara sahipti:

Sosyalizm, kendine doğru çektiklerine yeni bir ruh katmış, onları yeni bir bağlama yerleştirmişti.

Sosyalizmi “bitirdik”ten sonra aydınlanmacılık ve yurtseverlikten geriye kalan ne varsa onları tüketmek için harekete geçtiler.

Türkiye de bundan payını aldı. AKP’nin karşıdevrimini özetleyen de bu: Piyasa kayıtsız şartsız hükmediyorsa, bu topraklar laiklik ve bağımsızlık fikrinden arındırılmalıdır!

Bu saldırıya, antikomünizmle kirletilmiş, sosyalizme düşman Birinci Cumhuriyet’in direnemeyeceği açıktı. O dönem kapandı. Ancak onun yerini alan gerici Cumhuriyet’in istikrara kavuşamayacağı da ortaya çıktı. Haziran-Gezi Direnişi’den önce “bu iş olmaz” diyorduk, üstüne o büyük halk isyanı geldi ve denileni teyid etti.

Türkiye’deki özgürlükçü, aydınlanmacı, yurtsever birikim İkinci Cumhuriyet’e fazla geliyordu. Fazla geliyordu ama, Birinci Cumhuriyet ayak bağından büyük ölçüde kurtulmuş olmasına karşın, kendini neredeyse bütün bir 20. yüzyıl boyunca taşıyan ve 21. yüzyılda da sırtlayacak olan “sosyalizm” perspektifiyle buluşmadığı, buluşturulmadığı için havada duruyordu.

Hiçbir toplumsal olgu uzun süre havada duramaz.

Haziran Direnişi’ndeki enerjiyi ortadan kaldırmak için, onu beseleyen ve sosyalizmle ilintilendiren kanalların kesilmesi, kuruması, ortadan kalkması için derhal hareket geçildi. Sosyalizm zaten siyasal açıdan zayıf düşürülmüştü, o yardım edemeyince çeşitli nedenlerle özgürlükçü, aydınlanmacı, yurtsever bir “tepki” üreten geniş kesimlere, bir kez daha ve güçlü bir biçimde “Bittiniz” dendi.

“Bittiniz, vazgeçin…”

Türkiye’de sosyalizmle bağlantılandırılmayan değerler bugün yeni ve çok ağır bir saldırı altındadır ve artık saldırı AKP’den çok, sözünü ettiğimiz kesimlerle siyasi iktidar arasındaki keskin çizgiyi ortadan kaldırmaya çabalayan, o keskin çizgi kalktığında açılacak geniş alana yerleşmek isteyen odaklar tarafından yürütülmektedir.

Başarılı olmaları kolay değil…

Ancak derhal önlem alınmalı, karşı atağa geçilmelidir.

Yurtseverlik, aydınlanmacılık, özgürlükçülük bugün sosyalizm mücadelesine enerji aktaracak durumda değildir. Strateji bunun üzerine kurulamaz.

Ancak bunlar toplumsal kurtuluş için zorunlu ve vazgeçilmez tutamak noktalarıdır.

Yaşamaları ve kapitalizmin devrimci bir sıçramayla aşılmasına güç katmaları için, sosyalizme muhtaç haldedirler.

Bu haftaki yazılarımda söylediklerimizi güncel siyasi gelişmeler üzerinden ayrıntılandırmaya çalışacağım.