Ölüyü diriltmek

Neyin nasıl yapılmaması gerektiğine ilişkin on günde çok veri birikti, ders çıkarmayı bilenler çıkarır. Haziran-Eylül bağlantısını, halkın direnişine güç veren unsurları bastırıp, halkı tereddüte sevk edecek unsurları ileri sürerek kuramazsınız.

Ancak mesele, şikayet ederek, eleştirerek de çözülemez. Her şeyden önce Türkiye’deki derin yarılmaya, AKP iktidarına karşı çıkan çok geniş bir kesimin paylaştığı bazı değerlere güvenmek gerek. Onlar durup dururken çıkmadı ve kendini tehdit altında hissettiği sürece de ortadan kaybolmayacak.

Bu oturup beklemek anlamına gelmemeli. Sağlıklı, halkın gereksindiği zeminde siyaset üretmeli.

AKP panik içinde, kendince bir strateji geliştirmeye çalışıyor. Direnişi bölmek, provoke etmek, sindirmek, aynı anda da halkı projelere boğarak üste çıkmak ve yeniden istikrara oynamak!

Bunun kısıtlarına sürekli işaret ediyoruz. Ancak AKP’nin eli zayıf diye, kendiliğinden havlu atmasını herhalde kimse beklemiyor.

Üniversiteler açıldı, yasaklar, davalar, soruşturmalarla hoş geldin dendi öğrencilere, eğitimcilere… Her alanda böyle, herkese böyle!

“Öfkelenin, hemen patlayın ki sizi ezeyim patlamıyorsanız, itaat edin ve sizi yine ezeyim!” Denklemi böyle kuracak siyasi iktidar ve bu denklemin dışına çıkma becerisini de örgütlü siyaset bulacak. Halk da bunun arayışında.

Haziran Direnişi AKP’nin iki “büyü”sünü bozmuştu. Direniş boyunca Erdoğan ve arkadaşları mağduru oynayamadı, istikrarın teminatı olma yeteneğini de kaybetti.

Siyasal iktidar zorbaydı, kıyıcıydı. Ve bu hükümet iktidarda kaldığı sürece ülkeye istikrar gelemeyeceği düşüncesi yaygın kabul görüyordu.

Mağduriyet ve istikrar kavramlarına yüklenen toplumsal anlamı beğenmeyebilirsiniz, “istikrar bekçiliği” devrimcilere mi düştü diye sorabilirsiniz. Ama gerçeklerden kaçamazsınız. AKP özellikle bu iki kavram etrafında güçlenmiş ve yine bu iki kavram açısından hasar görünce sallanmaya başlamıştı.

Değişen bir şey var mı? AKP yeniden mağduru ve istikrar kaynağını oynamaya mı başladı?

Olağan koşullarda oynayamazdı. Oynayamazdı çünkü geçtiğimiz haftalarda, AKP Suriye’ye müdahale ve kimyasal silahlar başlığı marifetiyle tam da mağduriyet ve istikrar merkezli büyük bir hezimete uğramıştı. Güçlü bir siyasi aktör, bu hezimetten sonra AKP’ye hükümet olma hakkı tanımazdı.

AKP mağdur ve istikrar koruyucusu rollerini Suriye’yle birlikte tamamen kaybetmiş durumda aslında.

Tam da bu noktada, AKP’ye yeniden “ben mağdurum, istikrarı bozmak isteyenler var” teranesi için fırsat sağlamak ilginç bir “devrimci” taktik olsa gerek.

Haziran Direnişi’nin baskın görüntüsünden rahatsızlık duyan ama “halk”la karşı karşıya gelmeye de cesaret edemeyenlerin küçük sabotajlara soyunması doğal olarak işe yarıyor.

Ölüyü diriltmeye kalkmak buna denir işte.

Neyse ki, AKP’nin gücü yok, halk ise korkudan değil çıkış aradığı için geride duruyor.

Aradığını bulacaktır.

* * *

Merdan Yanardağ cezaevinde… Bir gazeteci daha demeyeceğim. Gazeteciliği önemsemediğim için değil, Merdan’ı öncelikle bir sosyalist, bir devrimci olarak gördüğüm için. Ergenekon saçmalığının “en absürd” halkası diyebiliriz Merdan’ın tutsaklığına dair. Bu halka eklenmeseydi de, Ergenekon her şeyi ile saçmaydı ama yine de söylemek gerekiyor: Merdan Yanardağ’ın yaşamına, mücadelesine, üretimine en küçük bir gölge düşürmüyor, düşüremiyorsa Ergenekon davasındaki suçlama ve mahkumiyet, o halde gerçekten saçmalığın dik alası ile karşı karşıyayız.

Aldırma Merdan, fazla uzun sürmez.