Obama, Erdoğan, Suriye...

Kemal Okuyan'ın “Obama, Erdoğan, Suriye...” başlıklı yazısı 18 Mayıs 2013 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Savaşmaya ne kadar isteklilermiş! “Obama ile Erdoğan Suriye konusunda aynı görüşte” diye müjdeyi patlattılar. Onlar gazeteci... Onlar kariyerlerini, geleceklerini ve en önemlisi ruhlarını AKP iktidarına teslim etmiş, AKP’nin yönetmediği bir Türkiye’de zerre itibarlarının kalmayacağını bilen zavallılar. Görmüyorlar, gördüklerini anlamıyorlar ve doğal olarak uyduruyorlar.

Obama “Esad gitmeli” deyince bir mutlu oldular, bir mutlu oldular... Oysa Obama bunu her fırsatta dillendiriyordu. Zaten ABD Başkanı bunu demese, Erdoğan iki yıldır ortalığı bu kadar nasıl karıştıracaktı ki?

Obama “Esad gitmeli” diyor, çünkü bunu istiyor. Ancak bu isteğini gerçekleştirmekteki zorlukları ve ABD’nin gücünün sınırlarını biliyor. Erdoğan’la farkları burada. Erdoğan’ın yetenekleri arasında “bilmek” yok. Başka şeyleri bilmediği gibi, sınırlarını da bilmiyor.

ABD yönetimi, bu sınırları ona belletmiş olmalı çünkü Erdoğan, bu kez tek yanlı askeri müdahaleden filan söz etmedi, hatta “böyle bir seçenek masada yok” dedi.

Peki, Esad’ın gitmesi konusundaki mutabakat ne anlama geliyor?

Suriye karşıtı cephenin Rusya’nın girişimiyle Cenevre’de yapılması planlanan toplantıda masaya Esad’a meşruluk kazandırmadan, Esad’lı bir çözümü peşinen kabullenmeden oturmak istediği anlamına geliyor.

Görüldüğü gibi, herkes bu toplantıya hazırlanıyor.

Şam yönetimi operasyonları yoğunlaştırarak “duruma giderek daha hakim hale geldiği”ni göstermeye çalışıyor muhalif terör örgütleri arasındaki rekabet kızışıyor, herkes toplantıda temsil edilmek istiyor. Rusya 1992’de tasfiye ettiği Akdeniz’deki deniz gücünü Pasifik’ten gemi çekerek yeniden oluşturmayı deniyor.
Peki, bütün bu manevraların ardındaki gerçek ne?

Türkiye, Suriye başlığında eskisi kadar “özgür” davranamaz. ABD ne derse o...

ABD, Suriye defterini kapatamaz ancak kısa erimde Suriye’ye dönük askeri bir operasyon için düğmeye basamaz. Çekindiği Rusya değil, doğrudan Suriye’dir. Esad’ın gücünün ve muhalefet bloğunun zayıflıklarının farkındadır. Elinde yeterli asker yokken, kara savaşını sürdürecek kaynaklara sahip değilken bu zayıflığı telafi edemeyeceğini bilmektedir.

Rusya ise Suriye için ABD ve İsrail’le savaşmayı göze alamaz. Rus donanmasının çürümeye terk edildiği, yüzebilen kısmınınsa 6. Filo’ya bir tehdit oluşturmadığı bir sır değil. Ortadoğu, Rusya’nın bir kara savaşını yıllarca sürdürebileceği Kafkaslara benzemez. Rusya’nın kendine biçtiği rol, Suriye’nin bu ilan edilmemiş savaşta diplomatik, ekonomik ve silah tedariki açısından yalnız kalmamasını sağlamaktır. Daha fazlasına ne boyu yeter ne de buna niyeti vardır.

Suriye başlığının şimdilik kilitlendiğini söyleyebiliriz. Kilidin Esad’a dönük bir suikastle açılabileceğini söyleyenler, neyle oynadıklarının farkında değildir. Suriye Devlet Başkanı öldürülebilir kuşkusuz. Ancak başka liderlerin öldürülebileceğinden de kuşku duyulmamalıdır. Bu kapı bir kez açılırsa, kesinlikle uzun süre kapanmayacaktır.

Bu koşullarda asıl merak konusu, AKP’nin Suriye’deki kilitlenmeye nasıl uyum sağlayacağıdır. Burada büyük zorluk var. Bakalım bu zorluğu aşmada Obama Erdoğan’a ne kadar yardımcı olmuş, neyle gönlünü alıp, neyle tehdit etmiş…

Erdoğan’ın fotoğraf çekilirken Obama’yı taklit ederek poz vermesine bakacak olursak, ABD yönetiminin “mesaj” iletmekte bu kez bir hayli başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Artık o mesaj Reyhanlı’da mı alındı, Vaşington’da mı, onu bilemedik.