Kürt Sorununda Oylar Sayılmadan Kazanan Belli

"Batıda AKP-CHP, doğuda AKP-DTP çekişiyor" saptamasını büyük medya çok sevdi. Oysa CHP'nin batıda da geride kaldığı birçok nokta var, MHP'nin çıkışı var... Gerçek, AKP'nin Türkiye'nin hemen her kentinde yüzde 25'lik bir alt sınırı tutturması ve Saadet Partisi ile bağımsızların bazı yerleşimlerde gözlenen iddiası dışında Kürt illerinde belediye başkanlıklarının DTP ile AKP arasında dağılacağının kesin olması.

Dün de vurguladığım gibi, CHP'nin bu tabloda "büyük bir çıkış" yapması söz konusu olamaz. Seçimden sonra hükümet tartışmalarından çok ana muhalefet tartışmalarının gündemi işgal edeceği bilinmeli. Sosyal demokratlarımıza gün doğdu demektir, nedense seviyorlar parti içi dengeleri değiştirmeyi, yeni oluşumları, kurultay hesaplarını...

Peki öte yakada durum ne? Uzun bir süre boyunca hükümeti kâh açıktan, kâh dolaylı bir biçimde destekleyen DTP'nin son yedi-sekiz aydır AKP'ye karşı oldukça sert bir yaklaşım içine girmesi yalnızca 29 Mart seçimleriyle mi ilgili?

İlgili tarafı olduğu açık. AKP, geçtiğimiz yıl Ergenekon operasyonu yeni bir içerik kazandığında, "Kürt sorununda düzeni, devleti ben temsil ediyorum" iddiasını bütün diğer burjuva aktörlere kabul ettirdi. Bu bir açıdan top-tüfekti, bir açıdan "çözüm" üretmekti, bir açıdan da Kürt nüfus üzerindeki siyasi ve ideolojik etkiyi artırma hedefiydi. Sonuncusunun, Kürt nüfusa dönük iddianın belediye seçimlerinde somutlanacağı açıktı.

Dolayısıyla DTP bir yandan Ergenekon operasyonunda hükümete "cesaret" verme ve daha fazlası için "baskı" yapma derdindeyken, öte yandan yıllar boyunca "karşı taraf"ı temsil etmesi için yardımcı olmaya çalıştığı AKP'nin Kürt sorununda artan ağırlığını azaltmayı gündemine alıyordu.

Bu tablodan "gerilim" çıkmaması mümkün değildi.

AKP de DTP ile karşı karşıya gelişin kendisine ciddi bir alan açtığını fark etti milliyetçilik, liberalizm, islamcılık bulamacını pişirip pişirip yeniden sofraya sürdü ve sonuçta "düzen güçleri" adına konuşma hakkını pekiştirmiş oldu.

Şimdi sanılıyorki, 29 Mart'ta bu iki parti arasında büyük bir hesaplaşma olacak.

Alınacak oylar, kazanılacak belediyeler açısından ortada bir hesaplaşma olduğu söylenebilir. Ancak sonuç şimdiden bellidir: Bu iki siyasi güç, oldukça geniş bir coğrafyada baş başa kaldıklarını kanıtlayacaklardır.

Zaten istenen budur.

Kimin istediği mi? Kürt sorununda ABD planı 29 Mart filan dinlemeden büyük bir hızla uygulamaya konuyor. Vaşington uzun bir aradan sonra, sürekli olarak kendisini izleyen bölgesel aktörlerin hepsini bu plana ikna etti. Şu anda tartışılan ve zaman zaman gerilim üreten, bu plana göre şekillenecek Kürt coğrafyasında kimin nasıl bir yer ve rol alacağıdır. PKK 29 Mart seçimlerini bu nedenle önemsemekte ve 2007'den daha iyi bir sonuçla kendisini devre dışı bırakma çabalarını boşa çıkarma amacındadır. Lakin artık "devre dışı bırakma" değil "başkalaştırma" gündemdedir ve bu başkalaştırma sürecinde DTP ya da benzeri bir oluşuma görev düşeceği çoktan belli olmuştur.

ABD Barzani ve Talabani ile Türkiye'yi buluşturmak konusunda büyük başarı gösterdi. Bu buluşmayı engellemek için çok çaba harcayan PKK ise stratejisini artık büsbütün dışarıda kalmamaya göre ayarlamakta.

Hal böyleyken, 29 Mart seçimleri, ABD'nin yürürlüğe koyduğu planın geleceğini etkileyecek bir sonuç üretebilir mi?

Mümkün değil. ABD planına güçlü, kesin bir itiraz ve karşı koyuş geliştirilmemesi bu planın meşruiyetini alabildiğine artırdı. Planın sabit aktörü AKP de alacağı Kürt oyları ne kadar olursa olsun kendi konumunu güçlendirdi. "Çözüm"de kendine yer bulmaya çalışan DTP'nin oylarının miktarı son tahlilde bir şey değiştirmeyecek.

Ne yazık ki!

Hangi biçimi alırsa alsın büyük bir yıkıma işaret eden "çözüm"ü sorgulamak yerine "kimlik siyaseti"ne anjage olan Türk ve Kürt solcuları umarım seçimden sonra Kürt sorununun bütün bu coğrafyayı nerelere taşımak için kullanıldığını fark eder.

Meğer "çözüm olsun da ne olursa olsun" derken gerçekten ciddi, gerçekten samimilermiş!