Erdoğan’ın gençleri, Erdoğan’ın üniversiteleri...

Kemal Okuyan'ın "Erdoğan’ın gençleri, Erdoğan’ın üniversiteleri..." başlıklı yazısı 29 Aralık 2012 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Bildiriler, açıklamalar ardı ardına geliyor. Herkes gençliği ve üniversiteleri temsil derdinde… Rektörlük yalakalık ilanı mı verdi, hemen ardından güçlü bir ses yükseliyor: “Biz üniversite olarak öyle düşünmüyoruz.”

Öğrenciler eylem mi yapıyor, 30 kişi basını çağırıp, “asıl öğrenci biziz, onlar marjinal” deyiveriyor.

Başbakan, önceden tahmin ettiğimiz üzere, “ya onlar gibi düşünmeyen gençler bu küçük grupların karşısına dikilirse” diye tehdidini savurduktan sonra “bizimkilerin elinde taş, sopa, molotof değil, bilgisayar olacak” diye düzeltiyor. Hatırlayın, ayyuka çıkan YGS yolsuzluğu sırasında on binlerce liselinin sokağa dökülmesinden panikleyip, “biz de kendi yandaşlarımızı yürütmeye mi başlayalım” diye meydan okumaya kalkmıştı lakin gerisini getirememişti.

Bir açıdan haklıdır, üniversitelerde AKP’ci olmasa bile, Erdoğan’ın protesto edilmesini doğru bulmayanların sayısı, muhtemeldir ki, protesto edenlerden daha fazladır. Geride bıraktığımız on yıl boyunca yapılan bütün seçimlerde Erdoğan’ın partisinin gençlerden, üniversite öğrencilerinden oldukça fazla oy almayı becerdiği de ortada.

Ancak bunlar yetmiyor.

Erdoğan’ın gençliği gençlik değil!

Geçtiğimiz Nisan sonunda yapılan AKP’nin Gençlik Kolları toplantısında “genç” yoktu örneğin. Geçenlerde düzenlenen Mehmet Akif’i anma toplantısında da… Genç gibi durmayan, genç gibi konuşmayan, genç gibi davranmayan bir toplam var padişah hazretlerinin karşısında.

Böyle deyince, sinirleniyor ve alıştığımız itirazı yöneltiyorlar: “Ne yani, gençlik illa küpe takıp bira mı içmeli”?

İlgisi yok.

İçen içer, içmeyen içmez. Ama içen de içmeyen de genç bakar, genç düşünür, genç yaşar.

AKP’nin dünyasındaysa, gençler önceki kuşaklara benzemek zorunda kaldıkları, ancak bu şekilde başarılı sayılacakları için genç değiller.

İstedikleri kadar “biz daha çoğuz” desinler, bir şey değişmez. Gençlik adına konuşamaz, kritik dönemeçlerde çoğalamazlar.

Üniversiteleri temsiliyete gelince...

Nasıl temsil edecekler? Bilimsel düşünce yok cehalet var yaratıcılık yok intihal var çalışma yok torpil var… Ortalamaları bu.

Böyle olmayanların bir bölümü, hatta önemli bölümü ama korku, ama iş kaygısı, ama huzur arayışı, ama sola karşı ideolojik mesafe ve çokça akçalı ilişkiler nedeniyle AKP’nin üniversite projesine eklemlenmiş, AKP’nin yüksek öğrenim standartlarını az da olsa yukarıya çekmişti. Ama öyle anlar olur ki, bu kesim o projeyi tamamen terk etmese bile, onun adına konuşmaktan imtina eder, kenara çekilir, içlerinden cesur olanlar vicdanlarının sesini dinleyerek saf değiştirirler.
ODTÜ merkezli tartışmalarda böyle olmuştur. AKP’nin kendine çektiği üniversiteli unsurlar kendilerinden utanır hale gelmişlerdir.

Utanma duygusu, hayat belirtisidir, önemsenmelidir.

Erdoğan’ın öfkesi bunadır. Onca temizlikten sonra dahi majestelerinin üniversiteleri adına hareket edecek, inandırıcı, saygın tek bir kişi bulamamaktadır. Bulamaz da…

Neymiş?

Yüzde 50, yüzde 51 bazen işe yaramıyormuş!

Yazının tamamını soL Gazetesi'nde okuyabilirsiniz...