CIA ajanlarına bakın

Çok zaman haksız bulunur bazı aydın ve sanatçılara dönük eleştirilerimiz, ölçüsüzdür, abartılıdır suçlamalarımız. En çok da onları "hizmet etmek"le itham etmemizden rahatsızlık duyulur. Neden, çünkü hâlâ, bütün çabalarına karşın malum şahısların, makbul bir şey değildir emperyalistlerin hizmetinde olmak. Birine "Avrupa Birliği'nden nemalanıyor" denmesi ağır bir hakaret olarak algılanmaktadır ki, AB tarafından siyasal-ideolojik nedenlerle maddi anlamda özendirildikleri ayan beyan ortada olanlar dahi bunu dillendirenlere tazminat davası açabilmektedir.

Elbette en kötüsü "CIA ajanlığı"dır. Her canını sıkana, kafasına yatmayan söz söyleyen her kişiye "ciya" yakıştırması yapanlar nedeniyle en az ruhunu Amerikan devletine satmak kadar iğrenç olsa da birilerini CIA ajanlığıyla suçlamak, gerçek şudur ki, CIA ve benzeri örgütler, gözüne kestirdiklerini ajanlaştırmak konusunda oldukça başarılıdırlar.

Her sınıftan, her meslekten kişiyi…

Konumuz ise aydınlar, daha çok sanatçılar…

Hani yaratıcı özgürlükleri kısıtlanmamalı dediklerimiz. Hani ne zaman siyasal-toplumsal sorumlulukları gündeme gelse "aman çok da üstlerine gitmeyelim" diye hemen frene basarak koruma altına aldıklarımız.

Biz komünistler, sanat konusunda fazla müdahaleci, fazla sekter, fazla sınırlayıcı olmakla suçlanırız genelde. Çoğu kez bu suçlamaları o kadar ciddiye alırız ki, sanatın toplumsal yaşamın, ideolojik mücadelelerin tam da orta yerinde durduğunu unutup, onu daha çok teknik kriterlerle ele almaya başlarız.

Oysa ne sanat bu kadar erişilmez, ne de sanatçı bu kadar masum!

Hep böyle düşünürdüm, şimdi bunu daha kolay dillendiriyorum.

Yardımıma CIA yetişti.

CIA belgeleri…

Bir süredir yeni yayınlanan CIA belgelerini inceliyor, bu belgeler üzerine yapılmış çalışmaları okuyorum. En fazla ilgimi çeken ideolojik mücadele alanı.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu örgütün Avrupa kamuoyunu ele geçirmek için kültür-sanat dünyası içinde gerçekleştirdiği operasyonların ayrıntılarını öğrendikçe, bugünün dünyasında tiksinmek için yeterince nedenimiz olan liberal ve özellikle sol görünümlü liberal aydınların tarihsel ihanetinin boyutları karşısında dehşete kapılıyor ve öfkeleniyorum.

Değişik açılardan yeniden ele alınmalı bu dönem. Önümüzdeki zorlu dönemde ideolojik mücadele alanındaki zayıflıklarımızı kapatmak, bu alanın aptallığı ve kayıtsızlığı hiç kaldırmadığını hesaba katmak, sanat-siyaset ilişkisinde elimizi korkak alıştırmamak ve sınıfsız sömürüsüz bir toplumsal düzen için üretmekten daha özgürleştirici bir konumlanış olamayacağını bir ezber haline getirmek için karşı tarafın kirli deneyleri de kapsamlı bir biçimde değerlendirilmeli.

Şimdi ise kısa bir gezinti…

CIA, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da Sovyetler Birliği'nin popülaritesini ve yaygın Amerikan karşıtlığını kırabilmek için en zorlu mücadelenin ideolojik alanda gerçekleşeceğini, bu açıdan kültür ve sanat dünyasına hâkim olunması gerektiğini saptıyor. Bu normal…

CIA, kültür ve sanat alanına hâkim olabilmek için sağcı entelektüellerin hiçbir biçimde yeterli olmayacağına da karar veriyor. Mücadele "komünist olmayan sol" kullanılarak verilecek! Yine normal gözüken bu yaklaşım da CIA belgelerinde açık bir biçimde ve defalarca yer alıyor. Öyle ki, CIA içinde bu iş için kurulan merkez tarafından çıkarılan kültür-sanat yayınlarının editörleri sık sık kaba anti-komünizm yapmamaları konusunda uyarılıyor.

CIA içinde bu iş için merkez? CIA tarafından çıkarılan kültür-sanat yayınları? Evet, yanlış okumadınız! CIA, "Kültürel Özgürlük için Kongre" adı altında bir örgütle müdahale ediyor Avrupa'ya birçok ülkede, hatta Latin Amerika ve Asya'da da şubeler açıyor. Finansal yardımda bulundukları haricinde yirmiyi aşkın kültür-sanat dergisi yayınlıyor, bir kısmını ise tepeden tırnağa kendisine bağlıyor. Bu iş normal olmaktan çıkıyor.

CIA en çok eski komünistleri, troçkizme bulaşanları, Sovyet sosyalizmini pek kaba bulan aydınları seviyor. Onların "intikam" duygusunu, paraya muhtaçlıklarını, ihtiraslarını iyi okuyor. Azgın olanlar doğrudan misyon yükleniyor, daha dikkatli olanlaraysa "CIA parası" bazı vakıf ve zengin Amerikalılar aracılığıyla iletiliyor. Vakıfları biliyorsunuz, en ünlüleri zaten, CIA sınırsız maddi olanaklarını bunlara aktarıyor, onlar da "özgür" sanatçılara… Bazen de bu işi zengin Amerikalılar yapıyor. Zenginler ama birtakım insanlar keyiflerince üretip, keyiflerince eğlensin diye ortalığa para saçacak değiller. Para CIA'den geliyor, işbirlikçi patronlar sanatsever oluveriyor.

CIA hırslı döneklere saygın isimleri eklemekte de çoğu kez başarılı oluyor. Edebiyatçılar, müzisyenler, eleştirmenler kendilerini "müşteri" bulma zahmetinden kurtaran, eserlerini basan, yayan, öven, pazarlayan, koruyan bu mekanizmayı pek sorgulamıyorlar ama CIA belgelerinden anlaşıldığı kadarıyla bir noktada farkına varıyor ve boş veriyorlar. Yani, açık CIA görevlileri kadar, CIA tarafından yıllarca kullanılanlar da kimin hesabına çalıştıklarını biliyorlar. Bu kadarı sinir bozmaya başlıyor.

Arthur Koestler bunlar arasında hiç kimsenin CIA hesabına çalışmasına şaşırmayacağı bir isim. Ama bu adamın yazdıkları üzerinden Sovyetler Birliği'ni, Stalin'i yargılamaya kalkanlar için söylüyorum: Koestler çok sağlam bir CIA görevlisi. Onlarla kafa kafaya verip, komünizme karşı mücadele stratejisi geliştiriyor. Başka aydınların bağlanmasına yardımcı oluyor, onlara çengel atıyor. Üzerini çizerken hiç tereddüt etmeyin.

George Orwell… CIA bağlantılarını bilen biliyor. Hayvanlar Çiftliği ve 1984'ün CIA tarafından nasıl kullanıldığını, nasıl filmleştirildiğini de. Ancak hâlâ onun yazdıklarının totaliter yönetimlere karşı bir manifesto olduğunu düşünmeye devam eden, onu ciddiye alanlar var. O zaman hemen söyleyelim bu aşağılık herif, patronlarına düzenli olarak yalnızca komünistleri ya da öyle gördüklerini değil, insanların özel yaşamlarını, ayyaşları ve eşcinselleri de ihbar ediyor. Anlayacağınız bayağı "Big Brother" özentisi. Bağlantıda olduğu CIA görevlileri ondan gelen listelerde kimin neyle suçlanacağını tahmin ederek iddiaya giriyorlar. Kitap yakmak suç olduğundan bunu önermiyorum ama hiç değilse kaldırın kitaplığınızdan!

Ignazio Silone… Şaşırdınız mı? Çok bilinen romanı Ekmek ve Şarap, bazı tuhaflıklarına karşın çok mu hoşunuza gitmişti? O halde üzüleceksiniz çünkü bu kitabın birçok dile çevrilmesini, basılıp, dağıtılmasını bizzat CIA üstleniyor. Silone, bu eski komünist, hem solcu aydın olmaya devam ediyor hem de CIA tarafından gerçekleştirilen bütün organizasyonlarda yer alıyor, bütün operasyon dergilerine yazıyor, bütün ısmarlama jürilerin başında oturuyor ve kime hizmet ettiğini bal gibi biliyor. Üzülün ama boş verin, üç kuruşluk değeri yok…

Andre Malraux… Benim kuşağım için her şeye karşın o önemli bir aydındı. Zamanında komünistlerin ona çok yüklendiğini, ABD'ye hizmet etmekle suçladığını biliyorduk ama olurdu böyle şeyler. CIA tarafından kollandığını, öne sürüldüğünüyse şimdi bütün ayrıntılarıyla öğrenebiliyoruz. Kendi de farkında misyonunun, yani ortalığa saçılan paraların kaynağı, Avrupa'nın kültür başkentlerinde dolanan karanlık ama "sanatsever" adamların gerçek görevleri hakkında bayağı bilgi sahibi. Olsun demeyin, silin kültür dağarcığınızdan.

T.S Elliot'un neden bu kadar ünlü olduğunu da artık merak etmeyin. CIA "basın şunun kitaplarını" diye emir yağdırmış bağlı yayınevlerine, her yerden onun ismi çıkmış Soğuk Savaş döneminde, kendi de farkındaymış sponsorlarının, karşılığını veriyormuş da üstelik bu muazzam desteğin.

Ünlülerle yetinip, İgor Stravinski ile bitirelim. Önemli bir müzisyen olduğu çok açık. Eh, bu nedenle CIA onu bu kadar tutmuş, her yere, her organizasyona onu taşımış. Ve onu çok konuşturmuş! Sovyetler Birliği'nde müzisyenin özgür olmadığını her fırsatta ifşa eden bu adam meğer CIA'nin, pardon "Kültürel Özgürlük için Kongre"nin en sevdiği, güvendiği şahsiyetmiş. "Yazık kullanılmış" filan değil, arkadaş bayağı "yüksek bir görev bilinci"yle çalışmış Amerika için. Zor olacak ama dinlemem gayrı…

Bunları okumam, dinlemem, izlemem. Tezgaha gelmeyenler için, onların hakkını savunmak, onları yüceltmek için bu sefil yaratıkların yanından dahi geçmem. Komünist olsunlar olmasınlar, meydanı bunlara terk etmeyen Aragon'un, Picasso'nun, Camus'nun, Sartre'ın anısına ihanet edemem.

(Bu arada bazı arkadaşlarım, yukarıda bir kısmına yer verdiğim CIA belgelerinden yararlanılarak hazırlanan kitaplardan Frances Stonor Saunders'ın Kültürel Soğuk Savaş başlıklı çalışmasının Türkçe'de yayınlandığını hatırlattılar. Konuya ilişkin klasifiye edilen gizli belgelerden hareketle yayınlanan çok sayıda kitap içinde geçenlerde soL Kültür'de Güray Öz'ün de söz ettiği Saunders'ın kitabı (İngiltere'de 1999'da yayınlanmış) oldukça derli toplu gözüküyor. Saunders'ın CIA ile bağlantısıysa... 40 yıl sonra öğreniriz olup olmadığını...)