Çağrı

Bu sefer sonda değil, hemen başta söylemekte yarar var. 1 Ağustos tarihinde Evrensel'deki yazısında Kamil Tekin Sürek, "O kadar laf (alay, iğneleme, kinaye vb) yerine, ABD ve AB'nin AKP eliyle yürüttüğü projeye karşı böyle bir ittifakın içinde neden yer almıyorsunuz? Var mısınız yok musunuz? Siyasal müttefikleriniz hangi siyasal güçlerdir? (çünkü işçiler, emekçiler vb. diyeceğinizi biliyorum) Ergenekon Davası sanıkları sizce yurtsever midir? (Çünkü bir gösterinizde yurtseverler içerde sloganı atılıyordu) vb. vb. Bunlara yanıt verseniz tekrar tekrar konu hakkında yazmaya gerek kalmaz.

ABD ve AB emperyalizmi ile onların işbirlikçisi AKP' ye karşı ve Ergenekon (Derin devlet vs.) denilen faşist güçlere karşı, bütün halk güçleri ile, demokrasi güçleri ile (Ha sahi siz demokrasi mücadelesi yürütmüyordunuz. Unuttum.) birlikte mücadele edilmesini savunuyoruz dersiniz ya da kimlerle ittifakı savunduğunuzu yazarsınız, Ergenekoncularla, darbecilerle bir işimiz olmaz dersiniz. Ben de özür dilerim. Yanlış anlamışım derim" diye yazmış.

Yazmış ve sormuş. Yazısına serpiştirilmiş polemik amaçlı "kenar süsleri"ni bir kenara koyuyor, samimiyetle sorduğunu varsayarak yanıtlıyorum. "Laf cambazlığı yapmadan." "Bir gösterinizde yurtseverler içeride sloganı atlıyordu" tuhaflıklarına yanıt vermeden, "Ergenekoncularla, darbecilerle işimiz olmaz" türünden beni de üyesi olduğum partiyi de küçültecek lüzumsuz laflar etmeden...

Türkiye Komünist Partisi, ABD ve AB'nin AKP eliyle yürüttüğü projeye karşı bütünlüklü ve emekçi karakterli bir direniş hattı ören herkesle işbirliğine, ittifaka açık bir politika sürdürmektedir, önümüzdeki zorlu dönemde bu doğrultuda daha fazla çaba göstermenin yollarını aramaktadır. Çünkü büyük bir felaketle karşı karşıyayız, çünkü bu felaketi ancak devrimci bir perspektifle emekçi kitleler engelleyebilir, çünkü zamanımız azalmaktadır.

Piyasacılık, Amerikancılık, gericilik... Biz böyle kodlamıştık. Tersinden sermayeye, emperyalizme ve karanlığa karşı tutum almak da diyebilirsiniz. AKP'de cisimleşen ama asla ondan ibaret olmayan bir saldırıdan söz ediyoruz. Saldırının kimyasında bunlar var. Sürek'in yazısında ısrarla ve haklı olarak belirttiği gibi Avrupa Birliği de bir emperyalist odak olarak sürecin önemli bir unsuru, ona karşı açık bir tavır almadan, Amerikancılıkla Avrupa Birlikçiliğin üst üste bindiğini vurgulamadan emek cephesini, halk cephesini güçlendirme olanağı bulunmuyor.

Demek ki ilk iş, saldırının unsurlarını, içeriğini, kapsamını, doğrultusunu saptamak. Piyasanın, emperyalizmin, dinci gericiliğin ülkemizdeki ağırlığını artırmak, egemenliğini pekiştirmek ve emekçilerin bütün direnç noktalarını ortadan kaldırmak. Sürecin mantığı bu... Ama tabi gericileşmeyi çıkardığınızda, küçük, önemsiz bir işlem yapmıyorsunuz. Emperyalizmin, tekelci sermayenin çok önemli bir enstürmanını hafife almış oluyorsunuz.

Hafife almamak gerekiyor. Siyasetin ve toplumsal yaşamın dincileştirilmesi, bugünkü saldırının olmazsa olmazıdır.

Tablo buysa, o zaman bir sorunun daha yanıtını vermek gerekiyor. Bu saldırının aktörleri kimlerdir?

Emperyalist ülkeleri sıranın başına yazmakta bir sakınca yok. Değişik bölme ve katmanlarıyla burjuva sınıfımız doğal olarak bu zalim sürecin sahiplerindendir. İç çekişmelerini abartmamalı, emekçi halkımıza, başka birçok ülkede olduğu gibi sermaye sınıfından ekonomik anlamda da siyasi anlamda da "ekmek" çıkmaz.

Siyaset sahnesine yaklaştığımızda yine benzer bir tabloyla karşılaşıyoruz. AKP'nin şu anda Türkiye'deki en güçlü siyasi özne haline geldiğini ve öyle "hükümet olmuş ama iktidar olamamış" bir acizlikle malul olmadığını uzun süredir söylüyoruz, solda kimileri bunu beğenmiyordu, şimdi ikna olmuşa benziyorlar. Dolayısıyla bunu da tartışmasız bir gerçek olarak bir kenara yazabiliriz.

Saldırıda AKP var. Sonra TSK var. TSK ile AKP'nin aynı kaba su boşalttıklarını yazmıştık, onları birbirinin alternatifi olarak görmek siyasetin yalnızca yüzeyine odaklanmaktı. Artık öyle olmadığı görülüyor, görülse de görülmese de, TSK piyasacı, işbirlikçi bir güçtür, bu özellikleriyle, palazlanmasına büyük emek verdiği gericilikle uzlaşmak konusunda fazlasıyla isteklidir. MHP, bu sürecin gizli kahramanıdır ve bundan sonrasında dikkatle izlenmelidir. CHP devreye girebilmek için aynı programı "en iyi" kendisinin uygulayabileceğini kanıtlama uğraşındadır ve bu nedenle bir yeniden yapılanma sürecine kaçınılmaz olarak girecektir.

Ergenekoncular mı? Nerede başlıyor, nerede bitiyor bu belli değil ki! İddianamede adı geçmeyen nerdeyse yok. Kamil Sürek'in müttefikleri arasında yer alanlar dahi Ergenekonculukla suçlanıyorlar.

O zaman somut olalım. Kontrgerillacılar, kontrgerilla artıkları... Yıllarca emperyalizme ve sermayeye hizmet ettiler, safları bellidir, tasfiye edilseler de... Neyi tartışacağız burada?

Çeteciler, katiller, işkenceciler... Sola, halka, Kürtlere karşı işledikleri suçlar belli, konuşacak bir şey yok.

Bunlar ve bunlarla işbirliği içinde olanlar sermayenin evlatlarıdır.

Ergenekon operasyonu bunlara karşı mı yapılmıştır, Türkiye kontrgerilladan kurtulmakta mıdır? Bu soruya verdiğimiz yanıt bellidir ve şimdi her nasılsa herkesin diline düşmüştür: Kontrgerilla yeniden yapılandırılmaktadır!

Sermayeyi, onun bekçilerini, katillerini, partilerini bir kenara koyalım... Bir kenara değil, öbür tarafa...

Bizim taraf nasıl örülecek?

Bizim taraf açık ve berrak bir tavırla örülecek. Saldırının içeriği belli. Bu içeriğe karşı ikirciksiz bir tutum alınacak, ikirciksiz tutum alanlar işbirliğini zorlayacak.

Dolayısıyla gericiliği bir demokratikleşme projesi olarak görenler olmayacak... Kendisi bir AB projesi olan Ufuk, Kürt hareketinin Avrupacı, Amerikancı unsurları olmayacak, liberal soytarılar olmayacak...

Emekçi dönüşür, işbirlikçi dönüşmez! Dönüştürücülük enerjimizi emekçilere saklayalım.

Siyasal planda bu kaygılarla hareket edenler ortaklaşır, ortaklaşmanın yolunu bulur. Piyasaya, işbirlikçiliğe, gericiliğe karşı konumlanış solda liberalizmin pespayeliğine karşı silkinenlere, Kürtler içinde Türkiyeli ve emekçi karakterli bir çözümü samimiyetle isteyenlere, kendini kemalist olarak tanımlayan ama düzenden kopmakta olan unsurlara cesaret ve güç vermelidir.

TKP'nin politikası budur. Bu bir yanıttan çok, çağrıdır.

[email protected]