Bölünme engellenebilir mi?

Bölünme istenir bir şey mi, diye de sormak gerekiyor. Ya da neden ille kötü bir şey olsun ki diye de düşünülebilir. Buna yanıt yarın.

Şimdi bir kez daha gerçekleri konuşalım.

"Kimse bölünmeyi istemiyor"la konuyu geçiştirmek anlamsız.

Bugün örgütlü Kürtler arasında "bağımsız Kürdistan" düşüncesini nihai siyasi hedef olarak belirleyenlerin sayısı hiç de azınlıkta değil. Irak'ta ayrı bir devlet olma yolunda bayağı mesafe almış olan Kürdistan'ın Türkiye Kürtlerini kapsamasından, Türkiye Kürtlerinin kendi nüfus, siyaset ve ekonomik ağırlıklarıyla kendi göbeklerini kestikten sonra Irak Kürtleriyle masaya oturması ve giderek diğer ülkelerdeki Kürtleri de içine alan bir bütünlüğe ulaşılmasına varıncaya kadar değişik varyantlar üzerinde duruluyor.

Türkiye solunda bölünmeyi devleti zayıflatacağından "devrimci" bir gelişme olarak görenleri "ayrılma hakkı" üzerinden "bağımsız" devleti meşru olarak tanımlayıp topu taca atanlardan ayrı tutmak gerekiyor. Devlet-sermaye bağlantısına ilişkin Marksist bir temele sahip olmayanların "küçülen Türkiye"yi devrimin büyümesiyle özdeşleştirmelerine artık şaşırmıyorum. Önemli değiller ama bölünmeciler arasında onlar da var.

Örgütsüz Kürtler içinde "bu saatten sonra ayrılmamak olmaz" diyenleri yok saymak, onların küçük bir azınlık olduğu tezini tekrarlayıp durmak, mezarlıkta ıslık çalmaktan farksızdır.

"Bölünme"ye bile "ne halleri varsa görsünler" ırkçılığıyla yaklaşmayı beceren Kürt olmayan bölünmecileri eklersek, "Türkiye'de herkes birlikten yana" retoriğinin içinin bayağı boş olduğu görülür.

Öte yandan birlik deyip de çatışmanın fitilini ateşlemek, birlik olalım ama her gün kavga edelim demek de mümkün. Türkiye'yi yönetenler on yıllardır bunu iyi becerdiler. Bir halkı yok sayıp, onun dilini, kültürünü, tarihini zor kullanarak silmeye kalkanların birlikten anladığı, "kafasını kaldıran Kürdü ezelim" mantığının birliğidir.

"Birlik olalım ama Kürtler kendi meselelerine kendileri karar versinler, kendi kaynaklarını kullansınlar, özerk olsunlar" demek de, sermayenin borusunun öttüğü bir düzende hem siyasi hem de ekonomik nedenlerle "çatışma"dan başka anlam taşımaz. Hep şu evlilik-boşanma metaforu dillerde, o halde, "boşanma" kaçınılmazsa, süründürüp sinirleri laçka etmenin ne anlamı var?

Düşmanlıkları biriktirip biriktirip, sonra "düşman"la pazarlık ve anlaşmaya dayanacak bir "birlik"e ulaşmak, kavganın eksik olmadığı bir aile ortamında huzur aramaya benzer. Benzer ama sonuçları çok farklıdır!

Birbirine düşman güçler birliğe karar veremezler zaten, ayrılığı planlayabilir, otoritenin nasıl paylaşılacağını güç dengeleri üzerinden belirlerler.

Kimse kendini kandırmasın, Türkiye bölünme sürecine girmiştir bu kavramı beğenmeyenler "ayrışma"yı kullanabilir.

Bölünmenin neden kötü, çok kötü bir gelişme olacağına yarın yanıt vermeye çalışacağım.

Bugün şuna yeniden işaret etme gereksinimi hissettim:

Bölünmenin engellenmesinin tek koşulu, bu ülkenin Türkler, Kürtler, herkes için yaşanabilir, eşitlikçi ve özgürlükçü bir düzene kavuşması ya da böyle bir düzen için kolları sıvayanların iradesinin güçlenerek birliği adım adım örmesidir.

"Sen nasıl bölünmeden söz ediyorsun" diye tehdit savuracaklara da "Kürtler ayrılmak istemiyor, nereden çıkarıyorsun" diyecek siyaset kurtlarına şunu söyleyebilirim: Siz Türkiye'de "birlik" olduğunu mu düşünüyorsunuz?