Baykal ve ahlaksız tasarım

“CHP-BDP koalisyonu istiyorlar” diye yazıyordu bir tanesi, Baykal’la ilgili kasedi servis edenleri işaret ederek... AKP’yi durduracak formül buydu ve CHP’deki statükocular bunun önünde engeldi.

Ergenekon’un beceriksiz CHP Genel Başkanı’nı cezalandırmakta olduğu bir başka iddiaydı. Yaklaşan genel seçimler öncesinde başka bir vekil arayışına girmişlerdi.

Baykal’la birlikte Erdoğan’ın da hesabının görülmekte olduğu tezinin ise bir dizi varyantı vardı. Gülen cemaatinin, Abdullah Gül’ün önünü açmak üzere bu ikiliyi tasfiye etmekte olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değildi. Bu düşüncede olanların cemaat ile ABD merkezli odaklar arasındaki işbirliğine farklı anlamlar yükledikleri de görülüyordu.

Olayı Deniz Baykal’ın “Amerikan çıkarlarına karşı” kararlı duruşuyla açıklayanlara göreyse, CHP’de gerçekleştirilen operasyon aynı zamanda bazı başlıklarda Vaşington’un canını sıkan Erdoğan’a son bir mesaj olarak da görülmeliydi.

Ülkenin, bütün siyasi aktörleri baskı altına almaya dönük bir korku tüneline sokulmakta olduğunu ileri sürenlere de rastlandı. Buna göre, konu Baykal ya da bir başkası değildi, ipleri elinde tutan güç, “herkes haddini bilecek” diyordu. Bu güç, dillendirenlerin tercihlerine göre bir başka ülke olabilir, Türkiye’nin derinliklerinde saklanabilir ve bir kez daha cemaat olabilirdi...

Bunların devamı gelecektir. Henüz söylenmedi ama “derin CHP”nin “mağdur” yaratarak Baykal’ın arkasında yeni bir rüzgar estirmek istediği iddiası da birileri tarafından sahiplenilmeyi bekliyor.

Herkesin kendince kanıtı mevcut. BDP’den gelen ilk açıklamalar Baykal’ın gitmesiyle gerçek bir sosyal demokrat partinin doğabileceğine ilişkin temkinli bir iyimserliği yansıtmıyor mu?

“Deniz Baykal olmasa, CHP tek başına iktidar” fantazisi birçok kişi tarafından ciddi ciddi telaffuz edilmiyor mu?

Erdoğan’a başbakanlık yolunu Baykal’ın beklenmedik jestinin açtığı bilinmiyor mu? CHP Genel Başkanı’nın 1 Mart’ta, Erdoğan’ın ise İran başlığında Vaşington yönetiminin canını sıktığı aşikar değil mi?

Ne deniyordu bütün bunlara?

Mühendislik.

Toplum mühendisliği...

Bir tür akıllı tasarım!

Halkın tamamen dışarıda tutulduğu bir işlem.

Ve günlerdir bu işlemin maksadı konusunda kafa yoruluyor.

Bir bölümü yukarıda, sadece bir bölümü!

Ülkenin, insanlarımızın kaderinin böyle belirlendiği ileri sürülüyor.

Bir açıdan doğru, halkın dışarıda tutulduğu “siyaset”, bir yerden sonra komplolardan ibaret olur.

Ancak ülkenin ve insanlarımızın kaderi böyle belirlenmiyor. Baykal’ın, Erdoğan’ın, şunun, bunun ötesinde, mutlak olarak baskılanmış, sesini çıkarmaması sağlanmış en fazla bir takım aktörlerin manipülasyonlarına figüran olarak sahne alabilecek geniş emekçi yığınların oyunun dışında kalmasıdır esas önemli olan.

Halk örgütsüzse, kirlenmeye, fesata, çürümeye, dikizciliğe şaşırmayacaksınız.

Tarihte bireylerin rolü, tarihsel bireylerin rolü...

Önemli konu.

Lakin kimse Türkiye’de Amerikan çıkarlarının risk analizlerini Deniz Baykal’ın gelmesine, gitmesine endeksleyerek yapmasın. Kimse düzen siyasetçilerine olmadık anlamlar yüklemesin.

Muktedirler yükleyebilir, biz bunu yapamayız.

Marjlarını Türkiye’nin burjuva siyasetçilerinin ve kurumlarının belirlediği bir Türkiye her durumda Amerikancı, gerici ve elbette piyasacıdır.

Buradaki itiş kakışın bir toplumsal değeri olacaksa, bunun ön koşulu işçi sınıfının, emekçi kitlelerin bağımsız bir güç olarak siyasi ağrılık koymasıdır.

Bu nedenle doğrultu iyi saptanmalıdır, gidişat, yön... Emperyalizm, büyük sermaye ne istiyor, buraya bakılmalıdır. Baykal’a, Tayyip’e, diğerlerine gereğinden fazla rol biçilir, ülkedeki kurumsal kilitlenmeye olmadık anlamlar yüklersek bizi bekleyecek olan büyük bir hüsrandır.

Bugün-yarın “yüzünü doğu”ya dönen Erdoğan’dan kurtulmak için Amerikancı cemaatle, İngilizci Gül’le ittifakı ülkenin kurtuluşu olarak ilan edecekler çıkacak eminim. Şimdilerde Başbakan’ı başdüşman belleyenlerden, yarın emperyalizme karşı mücadele adına Tayyip’in arkasında durmayı önereceklerin çıkacağından emin olduğum gibi...

“Ne halleri varsa görsünler” ilgisizliği değil eğilimleri iyi saptayarak, bağımsız bir sınıf gücü olmanın gerçekçi ve devrimci ittifakların biricik koşulu olduğunu bilerek yol almak.

Fesat makinesi tasarımcılardan kurtulmanın yolu da budur.

Liderler, kahramanlar, tarihsel bireyler, her ne ise, önemli şahsiyetler arkalarında örgütlü bir güç varsa, o gücü temsil ediyorlarsa komplolara dirençlidirler. Geriye dönüp baktığımızda, insanlık tarihinin çok önemli dönemeçlerinde belli toplumsal güçleri temsil eden ya da çığır açan birçok kişiyi, daha doğrusu insanlığı, kayıt teknolojilerinin gelişmemiş olmasının kurtardığını mı düşüneceğiz?

Fransız Devrimi, Rus Devrimi, bizim burada Kurtuluş Savaşı...

Halk kitlelerinin, gerçek mücadelelerin değil de yatak odalarının perspektiflerinin belirleyici olduğu kirletilmiş bir ortamda çökmedilerse, “gizli kamera”ların yokluğundan mı yırttılar?

Demek ki, çağımızın sefil röntgencileri zaman makinesiyle geriye doğru yollasak, tarihin akışını değiştirmeyi deneyecekler!

Bugünkü iğrençliğin kaynağı tek değil elbette ama siyasetin referanslarındaki çarpılmanın belirleyici olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

Bu çarpılmaya karşı mücadelenin kritik noktası örgütlü halk siyasetidir. İdeolojilerin, toplumsal proje ve ütopyaların önem kazanmasıdır.

Öbür türlü...

Baykal’ın uçkuru ile siyaseti arasında tiksinti veren bir bağ kurar, karşısında konumlanacağımız onca düşünce ve eylemi olan bir başbakanın hastalığını dilimize dolayıp bu hastalıkla yaşamın her alanına katılmak için onurlu bir mücadele veren bütün insanları rencide eder, dünyanın en zalim ve asla acınmayacak politikacılarından biri olan Wolfowitz’in delik çoraplı fotolarına bakıp ”keh keh” diye gülecek kadar kendimizi alçaltırız.