AKP baharı

Kemal Okuyan'ın "AKP baharı" başlıklı yazısı 20 Kasım 2012 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Açlık grevleri sonlandı… Ölümün kol gezdiği bir coğrafyada, tutsak bedenler ile ölümün arasına girildi. Buna sevinmeyen olabilir mi?

Açlık grevcileriyle ölüm arasına “barış”ın girmiş olabileceğinden de söz ediliyor. Açlık grevlerinde dile getirilen bazı taleplerin karşılanmasının ötesinde, şimdiye kadar Kürt sorununda siyasi iktidarların hiç yanaşmadığı kimi adımların atılabileceği konuşuluyor.

Kürt sorunu, daha fazla kan taşıyabilecek bir sorun değil. Bu nedenle içeriğinden bağımsız bir biçimde, “silahların susması” da, en küçük bir tereddüt göstermeksizin desteklenmeli. Kaldı ki, kimse başkalarının ölümle-yaşam arasında vereceğe karara ilişkin yargıda bulunamaz.

Peki ya sonrası?..

Sonrası herkesi ilgilendirir.

Bölgesel gelişmeler örneğin… Ankara’daki siyasi iktidarın uğursuz politikaları bu coğrafyanın tüm ülkelerini etkiliyor. Kürt dili üzerindeki faşist yasağın kaldırılmasının karşılığı, bu politikalar önündeki kimi engellerin kaldırılması olabilir mi? Son günlerde Özgür Suriye Ordusu’nun Kürt gruplara saldırmaya başlaması, böyle bir yönelim için baskı olarak görülebilir mi?

Yerelleşme örneğin… AKP’nin Türkiye’nin idari yapısının gevşetilmesi, dolayısıyla ülkeyi gericileştirme ve piyasa zalimliğine teslim etmede yeni olanaklar açılması hevesini kıran Kürtlerin de “özerklik” talepleri değil miydi? Bunların uzlaştırılabilir şeyler olduğunu söyleyenler yok mu? Kürt siyasetçileri bir kenara koyalım, merkezi iktidarın zayıflayıp yerel otoritenin güçlendirilmesinin her durumda demokrasi getireceğini düşünenler arasında yalnızca liberaller mi var, yoksa bu ülkenin solcusunun çok büyük bölümü buna mı inanıyor?

Silahlar susmalı.

Kürt dili, Kürt kimliği üzerindeki yasak ve kısıtlamaların kalkmasının “emperyalist projelere hizmet anlamına geleceği”ni vaaz edenlere hiç taviz verilmemeli.

Peki Kürt sorununda “çözüm” diyen bir AKP’nin başka bütün konularda dokunulmazlık kazanacağını telkin edenler mi konuşmalı sadece? AKP’nin yalnızca ve yalnızca Kürt halkının çağrısına kulak tıkadığı için karşıya alınması gerektiği tezine kafası yatmayanlar seslerini kesip oturmalı mı?
“Kürtleri yanına alırsan Ortadoğu’da büyük güç olursun” diye AKP’ye seslenenlere, bu gücün kime karşı ve ne için kullanılacağı sorulmamalı mı? Sorunun yanıtı “bu coğrafya kurtlar sofrası, ne yapalım” mıdır?

“AKP hükümet oldu, iktidar olamadı” ile başlamıştı her şey… Hükümet olan AKP’nin iktidar olması için ona yardım edilmeliydi. Edildi de… AKP bu yardımı karşıksız bırakmadı, Türkiye’yi bir cezaevi kampüsüne çevirdi. Siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler, kim varsa… Bu da yetmedi…

“Yetmez ama evet”le devam edildi. AKP’ye daha fazlası için cesaret aşılandı. İstenen oldu, daha fazlası geldi. Sonra aniden faşist olduğu keşfedildi iktidar partisinin… Geç de olsa, anlaşılması iyiydi gerici partinin gerçek yüzünün.

Peki bundan sonra?

Yoksa birileri bizi bir kez daha “AKP baharı”na ikna etmeye mi çalışacak?

İlkini yemedik, bunu hiç yemeyiz.