Gaston de Raousset-Boulbon: bir Fransız maceracısı ve sömürü düzeni

Düşünce tarihinde insanı hem düşündüren hem de gülümseten yazılar mevcuttur. Bunlardan biri de Raousset – Boulbon adında Cezayir’de ve Meksika’da yaşamış maceracı flibustier’ye aittir. Fransızca kelimenin anlamını açıklamadan evvel yukarıdaki zat hakkında bildiklerim aşağıdaki kitap dışında sınırlıdır. Özellikle “La question des travailleurs résolue par la colonisation de l’Algérie” adlı Türkçeye “Cezayir’in sömürgeleştirilmesiyle emekçilerin meselesinin çözümü” diye tercüme edebileceğimiz 1848 yılında yazdığı kitapçık oldukça ilginçtir. Bu yazının konusu da bu kitaptır. Gelelim flibustier kelimesinin anlamına. Aslında anlamı bizim bildiğimiz korsandır. Flibuste’ün tam kelime anlamı ise özgür yağmacıdır. Bu kişiler aslında sömürgeci ülkelerin sömürge topraklarına yerleştirilmiş olan kolonlardır. Bunlar daha çok merkez ülkelerin ilk sömürge evresi olan merkantilizm döneminde (15-17 yy arası) Atlantik okyanusundaki ve Karayıp denizindeki adaların ilhakı esnasında önemli rolleri olmuştur. Çoğunluğu Fransız olan bu kişiler merkezi otoriteye bağlı kalsalar da kendi adlarına kendilerine bağlı adamlarıyla o adalarda korsanlık yaparlar. Bazen ana sömürgeci devlet adına deniz aşırı toprakların bir bölümünü ilhak ederler. Merkezi otorite ile yağmacılar arasında adı konulmamış bir işbirliği mevcuttur. Hatta Colbert zamanında deniz aşırı korsanlar yaptıkları yağmaları ana devlete bildirerek bir çeşit resmiyet kazanmışlardır. Fakat aşağıda bahsedeceğimiz Raousset-Boulbon ise karayıp denizlerinin korsanlarından farklıdır. Bir kere Fransızların ilk sömürge evresinde değil ikinci sömürge evresinde (19 yy) yaşamıştır. Cezayir’e Fransa’dan kolon olarak gelmiştir ve daha sonra Meksika’ya giderek orada kendi adamlarıyla kendi adına bir devlet kurup merkezi otoriteye baş kaldırmış ve başarılı olamayıp öldürülmüştür. Gaston de Raousset-Boulbon bir korsandan daha çok bir maceracı olarak tanımlayabiliriz. Üstelik aristokrat bir aileye mensuptur ve diğer yağmacılardan farklı olarak “chevaleresque” (şövalye ruhlu, mert) bir mizaca sahiptir. Ailesinin paralarını Fransa’da yiyip bitirdikten sonra hayatını sürdürebilmek için Cezayir’e gelir fakat o sırada patlak veren Şubat 1848 devrimi Cezayir hakkında düşüncelerini değiştirmekle kalmayıp aşağıdaki kitapçığı da yazmasına vesile olacaktır. Artık bu sömürge ülke onun ve onun gibi sefil, fakir işçiler için bir cennet bahçesi olacaktır.

Yazar kitabın başında Fransız sanayisinde oluşan gelirlerin işçilerin doğru dürüst yaşamasına yetmediğini bunun içindir ki işçi sefaleti ve fakirliğin ana karada gittikçe arttığından yakınır. Bu fakirlik aynı zamanda toplumdaki ahlaki çöküşü de beraberinde getirmektedir. Tüm bu sorunların çözümü yazara göre Cezayir’in sömürgeleşmesinde yatmaktadır. Cezayir’in Fransa’ya nazaran çok bakir alanları mevcuttur demir, çelik, kurşun, gümüş madenleri vardır, pamuğu, yünü, tütünü vardır ve bu ürünler Fransız sanayisinde kullanılmaktadır. Bu durum hem birçok yoksul Fransız işçisinin Cezayir’e gelmesine sebep olacak hem de iki ülke arasında ticaret gelişecektir. Yazar “eğer ileride açlıktan ölmek istemiyorsak sömürgeleştirmeye devam etmeliyiz” demektedir. Fakat sömürge yönetimlerinin bu fırsatı yeterince iyi göremediğinden yakınmaktadır. Ona göre kolonilere ana ülkeden daha fazla asker yerine daha fazla fakir emekçiler getirilmesi gerekmektedir.

Fransız 1848 Şubat devrimi sonrası, Fransız parlamentosunda herkese iş hakkı tartışılmaktadır. Bu bağlamda iş güvenliğinin anayasal bir hak olması gerektiğini savunan sosyalistler ile çalışmayı sadece bir özgürlük hakkı kapsamında gören liberaller arasında Anayasa tasarıları tartışmaları sürmektedir. Gaston de Raousset-Boulbon herkese iş güvenliğinden yana olup sosyalistlerin tarafındadır. Kitapçığında Fransa’da ki işçilerin sadece günü birlik yaşadıklarını gelecek için hiçbir garantilerinin olmadığını söylemektedir. Oysa bakir alanları olan Cezayir’de herkese istediği kadar sürekli iş vardır. Cezayir’de yazarın bahsettiği iş güvenliği toprak sahipliğinden geçmektedir. Yazar bir anlamda Fransız işçisine Cezayir’e gelip yerel halkın topraklarını gasp edip toprak sahibi olmasını önermektedir. Bundan hem Fransız devleti kendi işçisinin istihdam olanaklarını artacağı için sosyal bir yükten kurtulmuş olacak hem de Fransız işçisi kamunun kendisine sunduğu zenginlikten cebini dolduracaktır. Yazara göre Fransa’da hâlihazırda bir milyonun üzerinde işsiz vardır ve bu işsizler Fransız hazinesine mali yük olmaktadır. Bunların yarısının hatta çeyreğinin Cezayir’e geçmesi bile kamu maliyesini rahatlatacaktır. Ona göre Şubat devrimi, sınıfsal olmaktan öte işçilerin maceraperest taraflarını ortaya çıkardığı için çoğu Cezayir’e toprak sahibi olmak üzere kolon olarak gelmeyi kabul edecektir. Cezayir’in bu yeni duruma ayak uydurabilmesi için yeniden yapılanması gerektiğinden bahseder. Bunlar sırasıyla, Cezayir’de Fransız Cumhuriyet kurumlarının ve siyaset yapısının oluşturulması, askere ve idareye Fransızların toplum çıkarını gözetleyen her türlü yaptırımlarına serbestlik tanınması, Cezayir’e yerleşmiş kolonların istedikleri her yere yerleşebilmelerinin, istedikleri her tülü tarımı yapabilmelerinin yolunun açılmasıdır. Yazar bir de ekleme yapar: “emek, özgürlüğün en geniş olduğu durumlarda gelişir”. Evet, bir özgürlükten bahsedilebilir ama bu başkalarının esareti üzerine kurulmuş olan bir özgürlüktür. Fransa’da emek sömürüsü üzerine kurulu sermaye birikimi özgürlüğünün ceremesini nasıl Fransız emekçileri çekiyorsa, Cezayir’deki emek yanlısı bir devlet modeli biçiminin zorluklarını da toprakları gasp edilmiş olan yerli halk çekecektir.

Yazar burada işçilerin yeniden tarıma dönmelerini istemekle kalmaz aynı zamanda onların birer toprak sahibi olup rantiyeye dönüşmesini arzulamaktadır. Bu toplumsal geçişi de devlet, başka ülkelerin topraklarını ilhak ederek sağlayacaktır. Başkalarının özgürlüğünün kısıtlanması Fransız işçilerinin toprak sahibi olarak çalışma hürriyetlerinin artmasına sebep olacaktır. Bu olanaklardan sadece Fransız işçisi değil Fransız kapitalisti, taciri, sanayicisi de yaralanacaktır. Dolayısıyla Cezayir sömürgesi Fransa’nın tüm iktisadi aktörleri için yararlı olacaktır. Buradan anlıyoruz ki, Fransa’dan Cezayir’e gelen işçiler sadece toprak sahibi olmak için gelmemekte aynı zamanda Cezayir’de kurulacak olan sanayilerde, yol, baraj, köprü gibi alt yapı inşaatlarında çalışmak üzere de gelmektedir. Yazar, Fransız devletinin, hem Cezayir’e göç etmek isteyen Fransızların ulaşımlarını hem de Cezayir’e çıkan Fransızların hemen bir işte çalıştırılması için önlem alması gerekir der. Ayrıca Cezayir’e gelenler iki sınıfa ayrılmalıdır: ilki bekâr olan Fransızlardır. Bunlar daha çok Cezayir’in sanayisinde çalışmak üzere istihdam edilecektir. Bu kişilere hemen içinde her türlü gereksinimi karşılayacak donanımlı lojmanlar ile ucuza ve iyi beslenmeleri temin edilmelidir. Bir de en önemlisi bu kişilerin iş güvenliğinin sağlanması olacaktır. İkinci sınıf ise Fransız aileler ve aile babalarıdır. Yazara göre aile değerleri toplumda çok önemli olduğundan Cezayir’in sömürgeleşmesinin toplumsal temeli aile üzerine kurulmalıdır. Onun için Fransa’dan Cezayir’e göç eden ailelerin yerlilerin topraklarına yerleşmeleri sağlanarak toprak sahibi olmaları teşvik edilmelidir. Yazara göre her aileye 10 hektar toprak verilmelidir. Cezayir’de hâlihazırda Fransızların elinde tarıma elverişli 400 bin hektar toprak vardır ve bundan 40 bin Fransız ailesi toprak sahibi olarak yararlanmaktadır. Ama daha Fransızların sahip olmadığı 10 milyon hektar toprak vardır. Bu toprakların yerlilerin elinden alınıp Fransızlara verilmesi kamu yararına olduğundan legaldir. Böylece bir milyon Fransız ailesi daha bu sayede toprak sahibi olacaktır. Peki, ailenin Fransız devletine maliyeti ne olacaktır? Yazar bunu da hesaplamıştır. Yazara göre devlet Cezayir’e gelen her Fransız ailesine her ay ücret yerine bir defalık 3000 frank’lık bir sermaye verecektir. Yazara göre bu devlete bir defalık bir mali yük getirecek ama sonrasında Fransa’da işsiz ve sefalet içinde yaşayan insanların maddi ve manevi yükünden tamamen kurtulmuş olacaktır.

Cezayir’e gelenler arasında ailelerin, bekârlara nazaran üstünlükleri olacaktır. Onun için Cezayir’deki alt yapı işleri gibi kısmen daha zor işler bekâr işçilere verilmektedir. Bunun nedeni hem tek başına gelenlerin daha fazla hareket edebilme özellikleri olduğu içindir hem de Cezayir’deki sömürgeciliğin kamu yararına olabilmesi için ailevi değerlerin gelişmesine önem verilmelidir. Bu bağlamda ailelerin toprağa yerleşik olmaları sağlanır. Ama her şeye rağmen tarım dışında diğer sektörlerde ki gelişmeler de işçilerin lehine olması gerekir. Örneğin madencilik sektörü özel işletmelere değil işçilerin kendisine ait olması gerekir. Devlet, işçiler ve kamu malları adına madenlerin sahibi olduğundan sermayedarıdır ama madenlerin işletilmesi ve yaratılacak olan gelirler işçilerin olacaktır. İşletmeler bir tür vakıf çerçevesinde örgütlenecek, yaratılan gelirler daha sonra eşit şekilde işçiler arasında paylaşılacaktır. Bu vakıfta toplanan gelirler aynı zamanda işçilerin yaşlılık, dul-yetim yardımları gibi sosyal harcamalarında da kullanılacaktır. Böylece hem işçiler arasında fakirlik kalkmış olacak, hem de iş olanakları emekçiye iyi gelir getirecek şekilde onun çıkarına yönelik örgütlenmiş olacaktır. Sonuçta yazara göre Fransız devletinin kendi işçilerini Cezayir’de kimisini toprak sahibi yapması kimisini de sanayiye ortak yapması sonrası artacak gelirlerine bağlı olarak yaşam koşullarının gün geçtikçe iyileşmesine ve proleterleşmelerinin sona ermesine neden olacaktır. O zaman toplumsal barış herkesin sermayedar olmasıyla mümkün olacaktır.

Gaston de Raousset-Boulbon adındaki maceracının ütopyalarının önemi sömürü düzeni üzerinde bir emekçi cumhuriyeti kurmak istemesidir. Bu düzenin gereksinim duyacağı tüm kurumlarını ve işleyişini oldukça detaylı anlatmaktadır. Cezayir’de kurulması düşünülen yeni devlet yapısının oluşmasında sömürgeci Fransız devletinin Cumhuriyet kurumları örnek olarak alınacaktır. Buna ek olarak Fransız devletinin kendi ülkesinde kendi işçisine reva gördüğü sefil yaşamı ve kötü yaşam koşullarını Cezayir’de düzeltecektir. Ama bunun için tek şart, Cezayirli yerli halkın sömürülmesidir. Sömürü düzenini ve yeni bir ülkede yeniden yapılanmasını yazar çok yalın anlatmaktadır.