Ekmek için Ekmel, barış için Selo derken…

Şu ana kadar açılan sandıklara göre Erdoğan %51 küsur oyla Cumhurbaşkanı seçilmiş durumdadır. CHP ve MHP’nin çatı adayı ise %39 küsur oy almıştır. BDP-HDP’nin adayı Demirtaş da %9 küsur... Bir başka sonuç ise seçime katılım oranının 2014 yerel seçimlere nazaran %17 azalmış olmasıdır. Buna göre muhalefetin yenilgisinin faturası, seçime katılmamış olan seçmenlerden çıkarılmaya başlanmıştır bile. Yani bir başka deyişle seçime katılmayan seçmenler Tayyip’in Cumhurbaşkanı olmasını dolaylı olarak sağlamıştır. Evet, bu bir gerçektir. Fakat neden seçmen bu sefer sandıklara gitmedi? Asıl bu sorunun cevabını verdikten sonra çatı adayı ve BDP’nin adayının yenilgisini daha iyi anlayabiliriz.

Bize göre yukarıdaki sorunun iki cevabı var. İlki seçimlerin düzenleniş biçimiyle ilgili, ikincisi de doğrudan muhalefetin Cumhurbaşkanı adayları ilgilidir. Önce ilkinden başlayalım. Biliyorsunuz Erdoğan Cumhurbaşkanlığına aday olduğunda başbakanlıktan ayrılmamıştır ve YSK da bu hukuksuzluğa bir şey dememiştir. Böylece Başbakanlığın tüm avantajlarını seçimde kullanmıştır. Bu taktiğin seçmenler üzerinde tuttuğunu ve muhalif seçmenleri yıldırmış olabileceğini söyleyebiliriz. Bir diğeri anketlerin Başbakanı çok önde göstermesidir ve ilk turdan kazandığını ilan etmesidir. Hatta seçim yasaklarını hiçe sayarak yayınlanan Tarhan Erdem’in anketi Erdoğan’ı %56’da göstermiştir. Tüm bu haksız, hukuksuz uygulamalar seçimin eşit şartlarda devam etmediğini gösterir. Üstelik işin bir de kontrol edilemeyen mali boyutu vardır. Adaylar içerisinde en fazla mali yardım toplayan Erdoğan’a kimin ne kadar para verdiğini bilmemekteyiz. Tüm bu haksız, eşit olmayan uygulamalar ve Erdoğan’ın kızgın meydan konuşmaları ona yaramıştır ve muhalif seçmeni yıldırmıştır. Bu bize göre işin bir boyutudur. İkinci boyutu ise muhalefet adaylarının şu ya da bu nedenle yetersizliğidir. Önce çatı adayından başlayalım. Hiçbir siyasi tecrübesi olmayan, Türkçe'yi bile doğru konuşamayan, retoriği son derece güçsüz olan bir çatı adayının Erdoğan gibi meydanları iyi kullanan biri karşısında başarılı olma şansı hiç yoktu. Hatta Ekmelettin CHP adayı olarak gösterildiği vakit, ilk yorumum, “Erdoğan çok sevinmiştir bu habere” oldu. Çünkü kendisine karşı, kendi sıkletinin çok altında bir aday gösteriliyordu. Ve öyle de oldu, Erdoğan en kolay seçim başarısını elde etti.

Peki, neden CHP Ekmelettin’i aday gösterdi? Yine basından okuduğumuz kadarıyla Kemal Derviş önermiş İhsanoğlu’nu CHP’ye. Derviş kim? O da Ekmelettin gibi yurtdışında örgütlerde çalışmış ve Türkiye’de çok az siyaset yapmış birisidir. Yani ikisi de Türkiye siyasetini bilmeyen iki dış adamdır, dış kapının mandalıdır. Bu adamların ortak özellikleri kel alaka olmaları ve Türkiye’de biraz Fransız kalmaları, fakat CHP’nin her seferinde bu tuzaklara düşmesinin nedeni ise kendi çözümünü uluslararası siyasi çevrelerden beklemesidir. Yani başka değişle CHP istemektedir ki, ABD ve uluslararası çevreler Erdoğan’a karışsın veya Erdoğan’a karşı bir aday göstersin. Siyasetten bihaber olan Ekmelettin’in uluslararası siyasi çevrelerin adamı olan Derviş tarafından aday gösterilmesi CHP’yi “oldu bu iş” havasına sokmuştur ve üstüne balıklama atlamasına vesile olmuştur. Peki, İhsanoğlu kimdir? CHP seçmenine uygun mudur? Bunlar düşünülmemiştir, sadece düşünülen Ekmelettin’in muhafazakâr bir kişiliğe sahip olması, vaktiyle AKP ile teşviki mesaisi olması nedeniyle belki AKP’lilere sevimli gözüküp onlardan oy alabilirliğidir. Tayyip’ten yaka silken CHP seçmeni MHP ile bile ortaklaşıp tıpış tıpış oy vereceklerdir nasılsa. Ama kazın ayağı öyle çıkmamıştır. CHP seçmeninin bir bölümü tıpış tıpış gitmemiş, ikincisi de MHP’nin tabanında bir kısım seçmen de Ekmelettin’e soğuk bakmıştır. Aslında MHP tabanına daha çok hitap eden kişilik, onların dilinden konuşan Erdoğan’dır.

Seçimleri boykot eden sol’a gelince, çok haklı bir şekilde meselenin sadece Tayyip’in Cumhurbaşkanlığını engellemek olmadığını fakat aynı zamanda AKP düzenini de sona erdirmek olduğunu dile getirmişlerdir. Dolayısıyla Ekmelettin İhsanoğlu muhafazakâr ve dindar kişiliği ile Gezi olaylarına mesafeli duruşuyla Türkiye’de Tayyipsiz AKP düzenini devam ettirecek siyaset izleyecek olmasıdır. Üstelik uluslararası sermayenin tavsiyesiyle gelmiştir. Tayyip’i yetmez ama evet ile destekleyen liberal solcuların içinden bazıları Ekmelci olmuştur, eskiden solu, "neden askeri vesayet vs… sebebiyle AKP’yi desteklemiyorsunuz" diye eleştirenler, şimdi de yine bu sefer neden Ekmelettin’i desteklemiyorsunuz, Tayyip’e dolaylı destek çıkıyorsunuz suçlaması yapmışlardır. Boykot kararı bence doğru bir karar olmuştur. Çünkü sosyalist solun Türkiye’nin faşizanlığa gidişinden hiçbir sorumluluğu yoktur. Dolayısıyla bir muhafazakâr dindarı başka bir muhafazakâr dindar ile değiştirmek, üstelik bunu sol adına yapmak ve böylece AKP paralelinde siyaset yapmayı reddetmişlerdir. Peki, neden BDP ve HDP’nin adayı olan Demirtaş’a oy atmadılar? Bir kere Demirtaş, Ekmel’e göre hem tecrübesi fazladır, hem konuşması çarpıcıdır ve siyaseti de çok iyi bilir. Üstelik tüm seçim boyunca halktan, emekten yana bir siyasi üslupla konuşmuştur. Fakat boykotçuların Demirtaş’a yönelmemesinin temel nedeni, onun ve Partisinin AKP barışına iyice inanmış Öcalan’ın çizgisinde olmasından dolayıdır. Üstelik AKP’nin yol haritalarını, Erdoğan’lı barış görüşmelerinin arkasında yer alırken, Selahattin Demirtaş iki üç defa Gezi olaylarının yanında olmadığını belirtmiştir. Böylece AKP siyasetini başka bir yerden devam ettiren bir zihniyetin ürünüdür. Fakat doğru söylemek gerekirse Demirtaş son derece başarılı bir kampanya yürütmüştür ve sadece Kürtlerin değil tüm Türkiye’nin partisi olduğunu kitlelere çok iyi anlatmış ve bu da ona büyük olasılıkla CHP’den gelen birkaç puanlık oy kaymasına sebep olmuştur. Belki kendini solda görenlerin verebileceği tek adaydı. Bu bakımdan önemlidir ama boykotçuların haklı olarak en büyük çekincelerinden bir tanesi Gezi olaylarına olan mesafesidir. Soru basit aslında. Gezi mi yeni Türkiye’yi kuracak, yoksa AKP barışı mı?

Sonuç olarak değişen bir şey yok. O yeni Türkiye denilen durum AKP iktidarının ilk günüyle başlamıştır. Ama bugünden sonra artık daha fazla tek adamlığa giden otoriter bir Türkiye’ye doğru gideceğiz. Fakat bu durumun sorumlusu boykotçular değil, AKP’ye şimdiye kadar arka çıkmış yetmez ama evet goygoycularıdır.