Yukarıdaki başlıktan okur ilk başta bir şey anlamıyor tabiatıyla. Bu haftaki konumuz aslında liberallere göre işçinin emek verimliliğinin artmasında çalışanın geleceğinin belirsiz olması savını incelemek olacaktır. Çünkü biliyoruz ki, tüm iş gücü piyasalarıyla ilgili yazılan raporlarda, iş güvenliği eleştirilmekte ve işsizliğe neden olarak gösterilmektedir. Hatta OECD 2010 Türkiye raporunda, Türkiye’de ki enformel sektörün gelişmesinde güvenli işlerini kaybetmek istemeyen formel sektörün işçileri sorumlu tutulmaktadır. Aslında bu durum 19 yüzyıl iktisadi düşüncesinde Malthus, Tocqueville, Bastiat gibi liberal iktisatçıların ve sosyal bilimcilerin dillendirdikleriyle bağdaşmaktadır. Onlar ne demişler o zamanlar? Söyledikleri kısa ve özmüş.
Sosyal yardımlar tembellik yaratır. O zamanki liberallere göre karşılıksız ve sürekli yardımlar, işçinin geleceğini belirgin hale getireceğinden emek verimliliğini azaltıp kişileri tembelliğe alıştırmaktadır. Oysa işçinin geleceği ne kadar belirsiz olursa, kişi o kadar daha çalıştığı işe önem verecek ve emek verimliliği artacaktır. Üstelik liberallere göre kısıtlı sosyal yardımların karşılığı, emekçilerin iş performansına bağlı olduğundan, yardımın sürekliliği de garanti değildir. 19’ncu yüzyıl liberallerin birçoğu ya tam olarak sosyal yardımların kaldırılmasını istemişlerdir, ya da performansa göre ayarlanmasını ve sürekli olmamasını teklif etmişlerdir. Şimdi bu eski argüman günümüzde iş gücü piyasalarında liberaller tarafından dillendirilmektedir.
Bunun içindir, iş gücü a-tipikleşmekte, enformelleşmekte, yarım günlük işler artmakta, işe alınma ve işten çıkarmalar kolaylaştırılmaktadır. Tüm bunlar işçi ile işveren arasında kısa süreli iş akitleriyle taçlandırılmaktadır. Yani işçi emekliliğine kadar o iş yerinde çalışmayacağını baştan bilmektedir. Bütün bu uygulamaların liberallere göre mantığı, işçinin geleceğinin belirsiz olması onun emek verimliliğini arttıracağı savı üzerindedir. Çünkü tersi tembellik yaratacaktır.
Peki, yazımızın başlığındaki kölelik nereden çıktı? Tarihte iş gücü piyasalarına bakarken, birçok liberal iktisatçının mesela Molinari gibi, köleliğe atıfta bulunduğunu görürüz. Köleliği savunmazlar elbette fakat yeni kurulacak iş gücü piyasalarının da o sistemden ilham alması gerektiğini pekâlâ söylerler.
Aslında burada istedikleri merkezi bir iş gücü piyasasını sağlamaktır. Köleliğin kalkmasından sonra sermaye istediği nitelikte işçiyi her an her zaman bulamamaktadır. Bunun temel nedeni kölelik gibi merkezi bir kurumun olmamasıdır. Dağılmış iş gücü piyasalarından işverenin istediği işçiyi temin etmesi zaman almaktadır. Onun için merkezi bir yapı kurulmalıdır. Günümüzde buna mesela örnek olarak özel istihdam bürolarını verebiliriz. Bu bürolar sermayenin istediği nitelikte işçileri arar bulur. İş gücü arzı ve taleplerini bir merkezde toplar. Sermaye neden iş gücü istihdamı konusunda merkezi yapılar ister? Çünkü geleceği için üretimde kullanacağı emekçinin niteliklerini önceden planlamak ister. Demek ki sermaye geleceğini planlar ve belirginleştirir. Neyin üzerinden sağlar? Emekçinin geleceğinin belirsizliği üzerinden sağlar. Bir başka deyişle sermayedar istihdam etmek istediği kişilerin özelliklerini ve maliyetlerini önceden bilmek ister. Bu adem-i merkezi iş gücü piyasalarında mümkün olmamaktadır. Kölelik rejiminde böyle bir sorun yoktu. Sermayedar istediği nitelikli işçiyi pazara gidip almaktaydı. Günümüzde ise bu olanak yoktur, işçi özgürdür, fakat sermaye birikimi de devam edecektir. Molinari’nin 19 yüzyıl sonunda önerdiği uluslararası emek bürolarının amacı hem özgür işçileri niteliklerine göre tasfiye edip bir arada toplayacaktır, hem de merkezi işçi sendikaların ücretler üzerindeki baskılarını azaltacaktır.
Buradan o zaman şu sonuçları çıkartabiliriz. Üretim sermayesi kendi geleceğini belirginleştirmek isterken, emekçinin geleceğini belirsizleştirmektedir. Çünkü liberallere göre emek verimliliği emekçinin geleceğinin belirsizleşmesi ve üretim sermayesinin, adını istikrar dediğimiz, makro-mikro geleceğinin belirginleşmesine dayalıdır.
Son olarak OECD’nin 2013 yılı Fransa raporunda örgüt, merkez ülkelere iş gücü piyasaları konusunda aşağıdaki tavsiyeleri yapmaktadır. Parantez içindeki ülkelerde OECD’nin tavsiyelerini yerine getirmiş olan ülkelerdir. 1.Süresiz işlerde çalışanların işten çıkarılmaları esnasında ödenen kıdem tazminatı tutarının düşürülmesi (Yunanistan, Portekiz). 2. Kişilerin işten çıkarılmaları esnasındaki bürokratik formalitelerin azaltılması (Fransa, İtalya, Portekiz). 3. Yeni işe alınanların deneme sürelerinin uzatılması (İspanya, İngiltere, Yunanistan). 4. Gerekçeli işten çıkarmaların kapsamının genişletilmesi (Fransa, İspanya, Portekiz). 5. İşten çıkarılma konularına bakan mahkemelerin karar alma süreçlerinin hızlandırılması (Fransa, İspanya, İtalya). 6. Gerekçesiz işten çıkarılan işçiye ödenen kıdem tazminatı tutarının düşürülmesi (İspanya, Portekiz). 7. Toplu işten çıkarmaların kolaylaştırılması (Fransa, İspanya, Yunanistan, Portekiz). 8. Süreli iş akitlerindeki düzenlemelerinin azaltılması (Yunanistan, İtalya, Portekiz). 9. Süreli iş akitlerindeki düzenlemelerinin arttırılması (İtalya, İspanya).
19’ncu yüzyılda neo-liberallerin değil, liberal iktisat ve sosyal bilimcilerin önerileriyle yukarıdaki öneriler uyuşmaktadır. Bu yazıda üzerinde çok durmadık ama tarihte Bastiat olsun, Tocqueville olsun, Colson olsun, 20’nci yüzyıl başında neo-liberalizmin palazlandığı Lippmann konferansçıları olsun hepsi tek şeye inandılar: o da emekçilere yapılan sosyal yardımlar tembelliği arttırır savı. Tersini söyleyen çıkmadı. Daha önce yazdığımız bir yazıdan atıfla bitirelim. Madem liberaller emekçilerin geleceğinin belirsiz olmasını emek verimliliği artışında önemli görüyorlar, o zaman kendi çocuklarıyla işe başlasalar? Baba ve annenin çocuğu varsa sosyal devletin de emekçileri olmalı. Ama şimdiki durumda sadece sermayenin kârı var bir de onun etrafı. Diğer kısımlar: “belirsiz”.