Evet'den sonra yine her şey aynı tas aynı hamam

Halk oylaması gecesi TV'lerde %58'in sevinci yerine %42'nin hüznü vardı “evetçi” ve “yetmez ama evetçi”lerde. Çünkü o gece Başbakan'a basketbol severler Dünya Şampiyonasının yapıldığı salonda tepki gösterip yuhalamışlardı. Bu durum bir çok Tayyipçi ve cemaatçi gazeteci yazarı çok sinirlendirmiş, gecenin kendileri için ifade ettiği mutluluğu bir kenara bırakıp, kafalarına hayır oylarını takmışlardı. Hepsi bir ağızdan bunların zamanla buharlaşıp gideceğine neredeyse ant içiyorlardı. Sinirli suratları gerilip burun delikleri bir inip bir çıkıyordu. Cemaatin saygın gazetecileriydi onlar. Televizyonlarda tabii ki savunacaklardı. Yetmedi, “yetmez ama evet”çiler TV'lerde muzaffer orduların başkomutanı edasıyla yine dillerine hayırcıları doluyorlar, hatta daha da ileri gidip ertesi gün çalıştıkları gazetelerin köşelerinde hayır oyu atanlar hakkında belden aşağı yazılar kaleme alıyorlardı. Zevklerinin en doruk noktasına çıkmış hallerinde en çok sevdikleri saldırı biçimi kişilik tahlilleridir. Daha önce de böyle tahlillerle karşılaşıyordu Hayırcılar ve bağlı bulundukları siyasi akımları. Halk oylaması sonrasında da bu kaide aynen geçerli oldu. Liberal cemaatçi, AKP sosyalistleri için bu hayırcılar toplumsal baskı özlemi içindeydiler, faşisttiler, cuntacıydılar ve halkı cahil yerine koyup onunla alay ediyorlardılar. “Ay bu adamlar ne iğrenç” deyip kafalarını çevirip yürüyorlar, bu tiplerden kurtulmanın yollarını arıyorlardı. İşte hayırcıların anatomileri bu üstatlar için aynen böyleydi. O zaman bu durumu bizde bugünkü yazımızda masaya yatırıp bu üstat evetçilerin ve yetmez ama evetçilerin kişiliklerinden biraz söz edelim dedik.

Bir kere bu beylerin iddia ettiği üzere ne çevremde ne başka bir yerde “ay bunlar rezil” diye başlayan cümleler kuran ne ulusalcı ne solcu gördüm ki bu tiplerin benim çevremde daha fazla olması gerekiyor kendilerine nazaran. Bu bazı yazarların sürekli köşelerinde yazdıkları bu tip “ay may” diye başlayan sözler ya aslında birer hayal ürünü ya da onların çevrelerindeki kendi yaşlı CHP'li veya ulusalcı akrabalarının görüşlerinin toplamı. Çünkü ben hep kendime sormuşumdur nasıl oluyor da bu ilerici aydınlarımız hep bu zırva, ulusalcı, ay, oy diye konuşan, her şeye burun büken insanlarla arkadaşlık ediyorlar? Sürekli çünkü bu benim çevremde görmediğim insan tiplerinden bolca örnekler veriyorlar gazetelerinin köşelerinde, bir açıdan onlara güvenip inanıp görüşlerini açıklayanları alaya alıp ifşa ediyorlar. Tarafgircilerin köşelerinde bunlardan çok var mesela. Bunun bir açıklaması olması lazım. Bana göre bu zatların çevrelerinde bu tür akrabalarının çok olması. Bu kişiler cumartesi, pazar, halkın arasına mı karışıyor ya da alanlara mı iniyor zannediyorsunuz? Hayır hafta sonları ya kendilerinden oluşmuş toplantılara koşuyorlar, ya da anneleri, babaları, diğer aile fertleriyle zaman geçiriyorlar. Şimdi bu zatlarda aslında kendilerinin çok eleştirdikleri beyaz Türk ve cumhuriyet familyasına aitler. Anne babalarının hepsi cumhuriyetçi, Atatürkçü. Ailelerinin parasıyla batı memleketlerinde okumuşlar. Ama asi çocuklar bunlar. Çevrelerine karşı gelip, kabuk yırtmışlar AKP sosyalisti olmuşlar. Ama okumuş insanlar, çevre de onlardan hemen vazgeçemiyor, dolayısıyla ara sıra onlarla siyasi görüş alışverişinde bulunup işte o veciz sözleri “ay utanıyorum” gibi lafları söyleyiveriyorlar. E bu üstatlar içinde o lafları yazmak kalıyor. Benim teorim bu. Çünkü gerçekten böyle konuşan insanlar etrafımda göremiyorum.

Sonra iş alay etmek, karşısındakini küçük düşürmekse, bizde birkaç tane attıralım o zaman. Mesela bu kişilerde, yani cemaatçi liberaller ile AKP sosyalistleri “ay bu adamlar çok kötü gelmesinler iktidara artık” gibi cümleler yerine, “ekonomide devletçiliği savunmak nasyonal sosyalizmdir” derken ses tonlarının inceden kalına doğru seğirttirip ve vurguların özellikle nasyonal kelimesinde patlama yapmasını sağlıyorlar. Bir de o beğenmedikleri laflara kendilerinden emin bir şekilde burun bükmeleri beni çok neşelendiriyor. Fakat şöyle bir şey daha var. bu zatlar burada kalmayacak tabii ki, her zaman olduğu gibi Hayırcılara ve bağlı bulundukları siyasal yapılara sürekli bel altı ve aşağılayıcı sözleri saydırmaya devam edecekler. Bu sürekli tekrarları bilimsel bir eda ile özellikle yazacaklar önce yazdıklarının bilimsel önermelerden yola çıktığına inanacaklar sonra oturup önemli şeyler söylediklerini zannedeceklerdir. Ama benim için burada kalacak bu durum, çünkü bugün yazdıklarım hiç önemli değil. Ben bugün bir görüş açıklamadım, bir şey düşünmedim yazarken bir kaygı duymadım. Bundan sonra AKP'den nasıl kurtulabiliriz, gelecek için çocuklarımıza rekabetçi piyasacı anlayışın hüküm sürmediği nasıl güzel günler hazırlayabiliriz? diye düşünmeye devam edeceğim. Bir kaygım olacak kendime göre. Ama okuyucu bilsin ki ben bu bahsettiğim insanlarla hiçbir ortak yönüm yok, hiçbir kaygım yok ve de aynı zamanda hiçbir de beklentim yok ve olamaz da. Bu adamların siyaseti anlayış biçimleri bana oylamada “Hayır” demiş olan MHP'liler kadar uzak.

Yazıyı İstinye dere içi Beşiktaş arası halk otobüsleri örneği ile bitirmek istiyorum. Herkesin malumu üzerine, halk otobüsleri özel kişilere ait olduğundan aynı hatta giden otobüsler ya birbirlerinde yolcu kapmak için birbirleriyle yarışıp insanların yaşam güvenliğini tehlikeye atıyorlar, ya da eğer o saate başka otobüs yoksa saatte 20 km ile gidip otobüstekilerin sabırlarını deneyip insanların varacakları yere geç kalmalarını sağlıyorlar. Sanırım bu herkesin bildiği bir uygulama. Her gün bindiğim bu otobüste bir gün değişik bir olayla karşılaştım. Benim de içinde olduğum halk otobüsünün önünde seyreden bir başka halk otobüsüne yetişmek için şoförümüz büyük gayret gösterdi ve bin bir çabayla önündeki halk otobüsünü sollamak üzere yanına yaklaştı. Tam o anda en az 8 seneden beri görmediğim bir olayla karşılaştım. Sollamayı istediğimiz halk otobüsü bize yol verdi. Bu çok yeniydi. Hemen kendi kendime dedim ki, demek ki bir gelişim var, aynı hatta rekabetçilik adına didişmek yerine ortaklaşabiliyorlar, birbirlerine yol verebiliyorlar. Tam bunları düşünürken bir de ne göreyim? Şoförün muavini cebine sarılıp o yol veren otobüsün sahibini aradı ve dedi ki “Abidin abi senin şoför uyuyor”. Yani solladığımız otobüsün sahibi olan Abidin abi'nin şoförü bizim otobüsü önüne geçirerek Abidin abinin daha az müşteri toplamasına neden oluyordu. Çünkü şoför, Abidin abisinin otobüsünün daha fazla yolcu alıp para kazanması için yeterince çaba göstermiyordu. Bizim otobüsteki muavinde bunu diğer otobüsün sahibine uçuruyordu. Sistem buydu işte. Büyük olasılıkla halk oylamasında evet demiş bu arkadaşlarla ne zaman göreceğim ben bizim üstatların beraber halay çekişini? Neyse sonuçta o kişileri öyle davranmasının tek bir nedeni var: çalışma koşullarının piyasa çarkının içindeki çarpıklığı. Yukarıdaki olayı kültürel olduğunu iddia edenler “ay ne iğrenç insanlar” diyebilir belki. Ama konunun sınıfsal olduğunu düşünenler, ay'lı cümleler yerine “vah”lı cümleler kuracak ve neo-liberalizmin emekçi sınıfını nasıl yozlaştırdığını düşünüp bunu durdurmanın çarelerini arayacaktır.