Ben Ali mi Kaddafi mi?

Daha önceki yazılarda Ben Ali’den bahsederken uluslararası kamuoyunun halkın tepkilerine aldırış edip destek vermesinden hemen sonra ülkeyi apar topar terk etmesini yadırgamıştık. Hatırlayınız Tunuslu devrik lider ülkesindeki karşıt gösterilere polis ve asker ile acımasızca karşı koyarken, ABD’nin tepkileri sonucu halkına saldırmayı bırakıp ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Bu durumu Saddam psikozu olarak adlandırmıştık. Yani Ben Ali’nin ülkeden hızla ayrılması için “onun başına gelen benim başıma gelebilir onun için hemen tüyeyim” yaklaşımı dedik. Ama tabii bu tespit, özellikle Libya savaşının ilk başlarında kendi içinde açıklanmaya muhtaç bir sürü soru çıkarttı. Çünkü görüldüğü kadarıyla Kaddafi, arkadaşları Ben Ali ve Mübarek gibi laftan anlamıyor ve ülkesinde başlayan ayaklanmayı batılı emperyalist güçlerin uyarılarına kulak asmadan kanla bastırmayı sürdürmeye niyetli görülüyor. Dolayısıyla onda en azından Saddam korkusu yok diyebiliriz. Peki, bu iyi bir şey mi? On yıllardır Libya’yı kabile devleti şeklinde yöneten ve göçebeliği batı tüketim toplumuna alternatif gören bir zihniyetin ilericiliğinden solculuğundan bahsetmek mümkün müdür? O zaman bu kişinin batı’ya karşı direnmesinin, kabile devleti anlayışını sürdürmesi dışında ne gibi anlamı olabilir? Hiç. Sadece bu süreç batılı güçlerin bu durumu fırsat olarak değerlendirip saldırmasına neden olur. Fransa Cumhurbaşkanı “Sarko” dün uçaklarını göndermeden evvel yaptığı basın konferansında, Libya lideri Kaddafi’nin halkına karşı acımasızca saldırdığını bu yüzden halkı ona karşı korumak için Libya’ya saldıracaklarını söylemiştir. Yani Fransa’nın Libya’yı bombalamak üzere uçak göndermesindeki tek amaç insani amaçlardır. Bu doğru mudur? Irak’ta doğru muydu?

Tabii ki doğru değil. Biliyoruz ki batılı emperyalist güçler bir ülkeye saldırmayı dünya kamuoyunda aklamak için hedef tahtasındaki ülkenin pisliklerini ortaya dökerler. Bazen çok ileri gidip yalan da uydurabilirler. Örneğin Irak’ta konvansiyonel silahların olduğu yalanı gibi. Ama diğer söyledikleri doğrudur. Evet o ülkelerde pislik olduğu su götürmez gerçeklerdir. Saddam Kürtleri gazlamış mıdır? Evet. Kaddafi şu anda halkını katletmekte midir? Evet. Yalnız işi bir de tersinden okuduğumuzda o zaman, başka ülkelerin de ABD’ye saldırmasının bir sürü nedenleri olabilir. ABD’nin tarihte yapmadığı halt kalmış mıdır? Hayır. Hiroşima’dan başlayarak Vietnam, en son Irak’ta ki katliamlarını sayabiliriz. Peki, tüm bunlar o ülkeye saldırmak için bir neden olabilir mi? Ya da ABD’ye yönelik terörist hareketlerin savunulacak bir tarafı olabilir mi? Gene hayır. O zaman Libya’ya yapılan harekâtın o düz mantığı uzun vadede hiçbir tarafa yarar sağlamayacağı açıktır. Ama tabii Irak’ta gördüğümüz gibi batılı ülkelere kısa vadede olumlu etkileri olacaktır. ABD ekonomisinin krizlerine Irak savaşı kısmen de olsa çare olmuştur. Bugün de Libya'nın, Fransa’nın içinde bulunduğu sosyal kriz için bir oyalamaca olacağı açıktır. Fransa’da artan işsizlik, kötüleşen çalışma koşulları ve yükselen yabancı düşmanlığına en iyi çare Libya’yı bombalamak olacaktır. Neden mi? Biliyoruz ki Fransa’daki çoğu yabancı işçi Arap kökenlidir. Bu açıdan ilk olarak Libya’ya saldırmak Fransa’da bulunan Arap nüfusun gururlarının incinmesine ve toplumda daha fazla ezilmelerine neden olacaktır. İkinci olarak bu sayede sayıları hayli yüksek olan ırkçı, yabancı düşmanı faşist Fransız vatandaşlarının sevinmesine yol açacaktır. Bu onların ekonomik sosyal sorunlarını bir müddet unutmalarına neden olacaktır. Son olarak da, müdahalenin insancıl olduğu kılıfı, Fransa’nın hem içeride hem dışarıda Arap toplumunu kıvama getirmekte kullanacağı bir koz olacaktır.

Batılı emperyalist güçler eski sömürgelerinde sürdürdükleri dil, eğitim, ticaret, kültür avantajlarını kaybetmek istemezler. Onun içindir ki yükselen siyasi kargaşayı desteklemekten daha çok, o kargaşanın kendi istemedikleri siyasi görüşlere evrilmesini önlemek için çaba gösterirler. Bunda Tunus için kısmen başarılı olmuştur diyebiliriz. Mısır için belki şimdiden bir şey söylemek mümkün değil. Libya’da ise olay daha başkadır. Bu son olaylarla batı Kaddafi yönetimini devirip kendine daha yakın bir siyasi iktidar atama şansını elde etmiştir. O zaman diğer ülkelerde bu iktidar değiş tokuşu için siyasi süreçler devam ederken aynı şey Libya’da olmamış, Kaddafi’nin paralı askerleriyle kendi halkına karşı şiddeti, batının Libya’ya saldırmasını dünya kamuoyunda meşrulaştırmıştır. Batının arayıp da bulamadığı fırsatı Kaddafi onlara sunmuştur. Libya’daki savaş daha da derinleşip Irak savaşı biçimine dönüşürse ve sonrasında Libya ilhak edilirse, o zaman orada batı kendine doğrudan bağlı bir hükümet kuracaktır. Ama bu açıdan bakarsak Tunus ve Mısır’daki siyasal süreç ve siyasal pazarlıklar sonucu kurulacak hükümetlerin içinde batıyla daha mesafeli durabilecek, bağımsızlığa önem veren siyasetçilerin de yer bulmasına olanak olabilir. Ama bu durum Libya’da ortadan kalkmıştır. Son tahlilde Mübarek ve Ben Ali’nin isyancıları fazla uğraştırmadan, batılı güçlerin telkinleriyle gitmesi çok daha iyidir ama bu boşluğu fırsata çevirecek Mısırlı ve Tunuslu ilerici bağımsız muhalif güçleri gözlerimiz aramaktadır. Irak ve Libya kaybedilmiştir. Ama Tunus ve Mısır için her şeye rağmen fırsat vardır.