Referandumdan Cepheye

Bir soL okuru, benim referandum sonuçlarından hareketle geniş bir kesimin cepheleşmeye, yani taraf olmaya hazır olduğunu ilan ettiği yolundaki iddiama rezerv koydu: “Basitçe bir hayır oyu verebilen hemen herkesin bu hayırı hayatlarına yayabileceğini şahsen düşünmüyorum...”

Bu rezerve katılmamak, yani oy davranışının ait olduğu yerden alınıp hayli radikal ve bütünlüklü bir siyasal konumlanışa monte edilebilir olduğunu düşünmek, elbette mümkün değildir. Tersine şu an için “basitçe” hayır oyu veren seçmenin bir önderlik dolayımı ve bir mücadele ortamı içinde ciddi bir değişim yaşaması gerekir.
Konumuz böyle bir değişimin yaşanmasının gerekip gerekmediği olamaz. Memlekette radikal ve bütünlüklü bir siyasal konumlanışa sahip milyonlar bulunsaydı, bunun üstünü kimse örtemezdi.

Konumuz ve sorunumuz, böyle bir değişimin yaşanma olasılığıyla ilgilidir. Bize kalırsa bu olasılık hafife alınamayacak ölçülerdedir ve referandum buna tanıklık etmiştir.

Cepheleşme bunun koşullarını üretmek anlamına geliyor. Kişiler için söylenen, asıl toplumsal kesimler için geçerlidir. Tek başlarına ileri işçilerin direnmesi yetmemektedir. İlerici Aleviler yalnız kalmaya devam ettiklerinde yörüngesi de çok tartışmalı öğeler içeren bir baskı grubundan öteye gidemezler. Kürt ilericileri milliyetçiliğin kuşatması altında daha da suskunlaşırlar. Hidroelektrik santral yağmasını bir veya beş örnekte durdurmak mümkün olmakla birlikte, sistematik biçimde her yere uzanmak için çevrecilik yetmeyecektir. Dünyanın piyasayla en yozlaştırılmış spor dalının ve ona benzetilmek için uğraşılan bir diğerinin izleyicileri “protesto yasaktır” basıncına daha kaç kez ıslıklarıyla direnebilirler?

Türkiye toplumu, her biri AKP saldırısından muzdarip ve tepkili odaklarla dolu. Bütün bu dinamiklerin birbirlerini yalnızlıktan kurtarmalarına, beslemelerine, geliştirmelerine, güven ve örgütlülük türetmelerine ihtiyaç var. Mücadele ortamının ve onun parçası olarak önderliğin, bu tarifin dışında, başka bir zeminde şekillendirilmesi için ise ne güç birikimi var ne de zaman.

Yüzde kırk ikinin öylece bizi beklemekte olduğunu veya şu an var olan sol önderliklerden herhangi birinin beklentileri karşılamaya ehil olduğunu kim iddia edebilir? O halde yan yana gelinmeli ve birlikte hızla devinerek, bugünün aritmetik toplamının çok ötesine geçecek bir işlem yapılmalıdır.

Zaman ise AKP'nin seçim-anayasa-cumhurbaşkanlığı takvimi ortadayken boşa harcanmamalıdır. Zaten birinci cumhuriyetin yıkıldığı ve yerine yenisinin ilan edilmediği bir durum olsa olsa geçici olabilir. Amerikancı İslam cumhuriyetinin ilanının önündeki engellerin bir kısmı yukarıda bahsi geçen veya geçmeyen, HES karşıtları, öğrenciler, Aleviler, aydınlar, ileri işçilerdir. AKP yıktığının yerine yenisini ilan etmek için bu dinamiklere ağır bir darbe daha vurmak, bizim tarafı dağıtmak zorundadır.

Bizim taraf cepheleştiği, yan yana geldiği, kendini çoğalttığı durumda darbeyi geri püskürtmeyi de becerir.
Ve bizim taraf çoğalırken, arınmasını da bilmelidir. Örneğin solculuk adına “Bakın yumurta atma moda oldu. Sözünü pekâlâ söyleyebileceğin koşullarda bunu yapmak 'söyleyecek değerde sözüm yok' demektir. Bir gecede solcu bir grup biz Başbakan’ın geldiği sahnede müzik yapmayız diyerek organizasyondan çekildi. Güya ilkeli bir tavırmış bu. Oysa bir fikrin bir tavrın varsa işte bir başbakan önüne kadar gelmiş. Göster ve örneğin mahcup duruma düşür becerebiliyorsan” (Ömer Laçiner) türü laflar söyleyebilenlerden ve benzerlerinden arınılmalıdır. Bunlarla çoğalmak mümkün değildir.

Ancak öte yandan sol, ikide bir cılız pazularını teşhir etmek yerine, asıl aklını, halkçı vicdanını göstermek gerektiğini de bilmelidir!

Örneğin sol bir gün “MHP ile koalisyon kurabiliriz. MHP ile DSP'nin kurduğu koalisyon son derece uyumlu olmuştu”, ertesi gün ise “AKP ile de koalisyon kurabiliriz” (Gürsel Tekin) diyenlerden arınmalıdır. Bunlarla çoğalmak mümkün değildir.

Ancak öte yandan sol, cumhuriyetçiliğin sosyalizme mahkum olduğunu unutturacak iticiliklerden uzak durmalıdır. İşimiz gericiliği durduramayan, durdurmayanlardan intikam almak değil, gericiliği geri püskürtmektir. Yüzde 42 yetmez. Ama yüzde 42'yi düzenden kopartmayı önemsemeyen bir devrimciliğin var olamayacağı bilinmelidir.

Hayırcılar ayağa kaldırılabilir. Ayağa kalkanlar, bu örneklerdeki ve başka eksenlerden hareketle nehir yataklarını değiştirebilir.