Kendisini AKP karşısında konumlandıran Millet İttifakı ve onun başını çeken CHP bu yapılan politikalarla işçi sınıfına kalıcı tahribatlar veriyor

Sosyal demokrasinin misyonu: Laiklik bitti, sıra işçi haklarında

İşyerlerindeki toplu iş sözleşmesi süreçleri sırayla devam ediyor. Bunlar arasında belediyeler de bulunuyor. Kimi belediyede süreç hızla onaylanıp anlaşma sağlanırken, kiminde işçilerin mücadelesiyle çetin geçiyor ve grev hazırlıkları yapılıyor. Son dönemin belediye toplu sözleşme süreçlerinde ise belediyelerin işçi düşmanlığı ortaya çıkıyor.

Örneğin, Cengiz Holding'de yaşanan bir haksızlığa veya işçinin zam talebine karşılık “bunlar beşli çete, onlarla hesabımız var” diyerek siyaset geliştirenler konu belediye grevlerine gelince işçilere aslan kesilebiliyor.

Geçtiğimiz sene İstanbul'daki bazı CHP'li belediyelerde yaşanan grevler sırasında işçi düşmanı tuhaflıkların ortaya çıktığını gördük. Normalde bir patronun gözünü kırpmadan yapacağı bütün hamleleri belediye başkanları yapıyordu. Hatırlayalım, Maltepe'de greve çıkan işçilerle Maltepe halkının arasını açmak için ucuz videolar paylaşarak hakkını arayan işçileri, “yetinmeyen aç gözlü işçiler” olarak göstermeye çalışmaları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin işçilerin yasal hakkı olan grev hakkını görmezden gelip grev kırıcılık yapması, Belediye başkanlarının patron edasıyla işçilere, "şımarık işçiler" demesi…

Bunları yeniden açmamın nedeni hafta başında Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Yılmaz Büyükerşen'in yukarıdaki söylemleri aratmayacak lafları belediye meclisinde söylemesidir. Önce başkanın ne söylediğine bakalım: 

"Belediyeden sözcüler zam öneriyorlar. Tabi bu benim gördüğüm kadarıyla altından kalkabilecek zam değil. Buna rağmen işçiler arasında provokatörler olduğunu burada açık şekilde söylüyorum. Onlar için gerekli şeyler yapılacaktır. Kışkırtanlar var. Ne olur? Greve giderler. Grev süresince de o kadar işçi onları beslerler. Bir tarafta binlerce işsiz kapımıza gelip iş isterken, diğer taraftan belediyede hasbelkader işçi olmuşlar, her türlü imkâna sahip olanların şu yaptıkları ortada. Vız gelir tırıs gider. Bunu gayet açık bir şekilde söylüyorum." 

Hak arayan, bunun için yasal hakkını kullanan işçi provokatör oluyor. İşini beğenmiyor diye suçlanıp şımarık işçi oluyor. İşsizler sopa olarak gösteriliyor. Belediyenin işçisi belediyenin başkanına vız gelip tırıs gidiyor.

Genel olarak ezilenlerin, haksızlığa uğrayanların, hak arayanların başlattığı mücadeleler turnusol görevi görür. Biraz karışık olduğunu gördüğümüz anda durumu sadeleştirir. Taraflar netleşir.

Patronla işçi arasındaki kavgada işçi sınıfı her zaman haklıdır. Bu ilkesel bir kuraldır. İşçi her zaman iyiyi, güzeli temsil eder, patron kötüyü, haksızı. Çünkü işçinin ürettiği değer her durumda bir sömürücü tarafından gasp edilir. Yetmez patronlar kârlarını arttırır, üstüne bugün talep edilen zamlara “gözünüz doymuyor” denir. Bu durumun Türkiye'de işçilerin mücadelesine büyük zararı var.

Kendisini AKP karşısında konumlandıran Millet İttifakı ve onun başını çeken CHP bu yapılan politikalarla işçi sınıfına kalıcı tahribatlar veriyor. Sosyal demokrasi tarih boyunca kritik dönemeçlerde gerçekleştirdiği misyonunu bugün de yerine getiriyor.

AKP’nin toplumu gericileştirme hamlelerine karşı tek ses etmeyen, laikliği ayaklar altına alan CHP, gericiliğin yayılmasında siyasi iktidardan daha fazla etkili oldu. Bugünse belediyelerde yapılan işçi düşmanlığıyla hakkını arayan işçiyi toplumun önünde suçlu gösteriliyor.

İktidarla ve politikalarıyla hiçbir şekilde uzlaşmayacak, alın teri için mücadele etmek bozgunculuk oluyor. Bu durum, Erdoğan'ın işçi direnişlerine polisleri yığmasından, grevleri yasaklamasından daha tehlikelidir.

Öte taraftan hayat pahalılığının arttığı bu dönemde konuşulan rakamlara nasıl iyi denebilir. Ağustos ayı verilerine göre açlık sınırının 7.002 TL, yoksulluk sınırının 24.221 TL olduğu bir dönemde sosyal demokrasi tarafından yapılan yorumlar işçilere saldırının boyutlarını gösteriyor.

Bu düzenden umudunu kesmiş, gelecek görmeyen halka “Vız gelir tırıs gider” demek düşmanlıktır. “Bas geç” diyerek ülkede gericiliği normalleştiren bu siyaset, şimdi üç kuruş ücret talebine provokatörlük diyerek işçileri haksız göstermektedir. Hakkını aramak, geçinemiyorsa zam istemek suçmuş gibi.

Sadece Erdoğan'dan kurtulmak üzerine yapılan ilkesiz siyaset, gericiliğin, piyasacılığın normalleştirilmesine neden oluyor, işçilerin mücadelesine zarar veriyor.

Hep söylüyoruz. İlkeler önemlidir. Laikliği savunuyoruz çünkü dirençli bir halkı gericilik karşısında örgütlü hale getirmek için. Emperyalizme karşıyız, çünkü ülkemizde emperyalist bir savaş istemiyor, bağımsızlık istiyoruz. Piyasaya karşıyız çünkü patronların kasaları için işçilerin gece gündüz sömürülmesini, kaynaklarımızın yağmalanmasını, bizim olanların bize geri satılmasını istemiyoruz.