CHP yüzsüz AKP artıklarının vaftizciliğini üstlendi, onları masaya oturtarak siyaset yapabilir kıldı. Bütün bunlar 'AKP gitsin' diye değil AKP Türkiyesi’nin kabul edilmesi için yapıldı.

Muhalefet Partisi ne işe yarıyor?

Muhalefet Partisi bugün Türkiye’nin en büyük partisi.

Bu partinin ne işe yaradığının iyi anlaşılması gerekiyor. Anlaşılmadığı sürece Türkiye’nin geleceğine ilişkin akıl tutulması yaşamamak işten bile değil. Çünkü Türkiye ne zaman önemli bir değişimin eşiğine gelse bu partiye ihtiyaç duyuluyor.

Muhalefet Partisi kuşkusuz CHP’den ibaret değil. AKP artıklarından HDP’ye uzanan, “muhalefete muhalefet etmemekte” karar kılmış yancıları dahil geniş bir toplamdan oluşuyor. 

Öte yandan CHP bu geniş ve sınırları belirsiz toplamın en önemli partisi. Çünkü CHP, Muhalefet Partisinin işlevine dair nokta atışı diyebileceğimiz görevler üstleniyor. 

Türban meselesi, ABD gezisi, milliyetçilik açılımları…

Bunları hata saymanın, birilerinin yönlendirmesine ya da Kılıçdaroğlu ve ekibinin kabiliyetsizliğine bağlamanın, yanlış seçim stratejisi olarak görmenin sorunları var. Çünkü CHP, seçimleri aşan bir stratejiyle hareket ediyor ve Türkiye’yi seçim sonrasına taşımak doğrultusunda son derece bilinçli tercihlerde bulunuyor.

CHP bu tercihleri ilk defa yapmıyor. Ve ayrıca, bu tercihlerin bir tarihi var. Bu tarihte, CHP’nin geçirdiği dönüşümlerle Türkiye’nin yaşadığı kırılmalar şaşırtıcı bir paralellik gösteriyor. 

Evet, CHP uzun zamandır Türkiye’nin kurucu partisi falan değil. Ama bir biçimde hâlâ “Türkiye’nin partisi”! Çünkü değişen Türkiye’de CHP’ye elbette bir yer var!

Başta, Halk Partisi, Cumhuriyet dönüşümünün siyasi öncüsü olmak için kurulmuştu. Ama 1920’lerde benimsenen, Türkiye’nin dönüşüm sürecinin merkezinde duran programdan bugün eser kalmadı. 

Cumhuriyet kuruldu ve sonra yıkıldı…

Oysaki CHP’ye olan ihtiyaç ortadan kalkmış değildi. Aksine, kuruluştan yıkılışa uzanan süre boyunca birinci dereceden rol üstlendi bu parti: CHP bir halk partisi değildi ama kurulu düzenin taşıyıcısıydı. Bu oluşum bir parti olmaktan da öte bir platformdu ve bu özelliği sonuna kadar kullanıldı.

İlk büyük adım 1940’larda atıldı. Türkiye’yi Atlantik’e demirleyecek ve “kuruluş”un sınırlarını gevşetecek hamleler CHP’nin kurmaylığında planlandı. Demokrat Parti’yi “CHP’deki muhaliflerin” partisi olarak görmek büyük hata olur. Demokrat Parti’nin kuruluşu bir CHP operasyonuydu.

DP’nin ilk nasıl karşılandığı hatırlanacaktır: Bu işin başında Mustafa Kemal’in silah arkadaşı Celal Bayar vardır. Sonuçta Celal Bayar, Adnan Menderes ve diğerleri ne olursa olsun CHP’lidirler, CHP’den ne kadar uzağa gidebilirdiler… Aslında tam da bu algı sayesinde CHP büyük dönüşümün siyasal ve toplumsal izdüşümlerini yönetme işlevi üstlenmiş, geçiş sürecinin risklerinin yönetilebilmesini sağlamıştır.

Bu işlev CHP kadrolarının “aslında” ne düşündüğü ve hissettiğinden öteydi. CHP tam da görüntüsü sayesinde işlevleniyordu.

İkinci büyük adım Ecevit ile geldi. CHP’nin krizini, basitçe içindeki “sağcılar”ın ve “solcular”ın çekişmesi olarak görmek büyük hata olurdu. Çünkü CHP bir platformdu, geçirdiği sancılarla Türkiye’nin sancıları örtüşüyordu. CHP devrimci hareket üzerinde tahakküm kurmak üzere dönüşüm geçirmeliydi. Bu iş için “bu düzen değişmelidir” bile denildi!

Üstelik, sanıldığının aksine, bu dönüşüm “kuruluş”a geri dönmek anlamına da gelmiyordu. Laikliğin ve bağımsızlıkçılığın temeline bırakılan dinamitler 1940’ların CHP’sinin operasyonuydu. Ama Ecevit’in “inançlara saygılı laiklik” söylemi, toprak reformunu bile dinle nasıl örtüştüğü üzerinden anlatması bir seçim taktiği asla değildi. 

Ecevit sağın silahlarını elinden de almıyordu. Neye inandığından ve bağlı kaldığından öte, Türkiye’yi 1980 sonrasına taşıyacak dönüşümde objektif olarak rol üstleniyordu. Yıllar sonrasında göreceğimiz Fethullah Gülen samimiyeti kimseyi şaşırtmamalıydı. 

Yine aynı Ecevit ABD’nin Afganistan çıkarmasında kullandığı “kanıtlar” için “ABD’nin inandırıcı bulması benim için de inandırıcıdır” diyecekti…

Türkiye siyaseti 1980 sonrasında hızla sağcılaşmalıydı. Ecevit CHP’sinin, daha sonra SHP’nin ve DSP’nin rolü ANAP’ın, DYP’nin ve hatta Erbakancıların meşruiyet kazanmasını sağlamaktı. Evet, Türkiye’nin sağcılığı sindirebilmesi için 1980 darbesi bile yetmeyecekti. Kenan Evren tipi İslamcılığa soldan alan açılmalıydı. CHP’nin 1980 sonrasına devrettiği kadrolar ve irili ufaklı partiler tam da bu sağcılaşma operasyonunu kabul edilebilir kılmakta işlev üstlendiler.

Bu operasyonun ve toplum mühendisliğinin “meşru” çocuğu AKP oldu.

Üçüncü büyük dönüşüm AKP Türkiyesi ile geldi ve CHP yine bir kriz dönemine girdi…

AKP, “AKP Türkiyesi”nin kalıcı olacağını hissettiriyordu. Sermaye sınıfının tercihleri ortadaydı. Buradan geriye dönüş yoktu. Deniz Baykal ile Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki bayrak devir teslimi işte bu dönüşümün Türkiye halkına kabul ettirilmesi operasyonuna denk düşüyordu. Çarşaf açılımı, kasetler, tasfiyeler birbirine girecekti… Birileri “Yeni CHP”den umutlanacak, diğerleriyse CHP’nin hâlâ dönüştürülebilir olduğunu düşünecekti…

Kılıçdaroğlu CHP’si işte bu bilinçli operasyonun ürünüydü. CHP’nin tarihi eskiydi ve kadroları çeşitliydi. Yeni CHP için malzeme bulmak o kadar da zor değildi!

Bugün yaşanan dönüşüm ise dördüncü büyük operasyondur.

CHP önce MHP’den uçarak gelen İYİP’in siyaset sahnesine güvenle iniş yapabilmesini sağladı. 

Aynı CHP bir tarafında İYİP’in diğer tarafında HDP’nin olduğu Muhalefet Partisinin en başından beri yapıştırıcı unsuru olarak çalıştı.

CHP yüzsüz AKP artıklarının vaftizciliğini üstlendi, onları masaya oturtarak siyaset yapabilir kıldı.

Bütün bunlar “AKP gitsin” diye yapılmadı. Bütün bunlar AKP Türkiyesi’nin kabul edilmesi için yapıldı.

Ve kuşku duyulmasın, CHP’nin bugünkü açılımları, seçimlerde ortaya çıkacak sonuç ne olursa olsun, seçim sonrasında yerleşecek düzenin şimdiden inşası için gerçekleştiriliyor. 

Burada seçim taktiği, oy hesabı yok. Son derece bilinçli bir strateji izleniyor ve Muhalefet Partisi de merkezinde CHP’nin durduğu strateji ortaklığından başka bir anlam ifade etmiyor. Bu muhalefetle hesaplaşmamak ama AKP’yi götürmekten bahsetmekse halkın sinirleriyle oynamak, onunla alay etmek demek.

Dönüşüm çoktan başladı. CHP, Cumhuriyet’in kurucu değerleriyle bağlarını koparmamakta ısrar eden halkı bu dönüşüme ikna etme üssüdür.

Kazansın ya da kazanamasın, Erdoğan’ı seçim sonrasında kurtaracak olan tam da bu dönüşümdür. Toparlansın veya dağılsın, AKP’yi seçim sonrasında kullanılabilir kılacak olan da bu dönüşümdür.

Peki ne yapmalı? Bu dönüşüme engel mi olunmalı? Bu tablonun yancısı konumuna düşmüş solcuların yaptığı gibi seçim sonrası değerlensin diye yatırım mı yapmalı!

Dönüşüm durmayacak ve fakat dönüşüm riskli. Bize düşen bunu durdurmakla uğraşmak değil, risklerin üzerine gitmek ve düzenin celladı olmasını sağlamaktır. 

Türkiye umutsuz bir ülke değildir ama umudun risklerden devşirileceği bir ülkedir.