Serdaroğlu: Savaş ekonomisine feda ettikleri binlerce insanın kanına giriyorlar

'Suriye'den elinizi çekin, askerler evlerine dönsün' çağrısının imzacılarından Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu 'Yakıp yıktıkları Suriye'de savaş sonrası inşaat sektörüne yaptıkları vaatlerle savaş ekonomisine feda ettikleri binlerce insanın kanına giriyorlar' dedi.

soL - Haber Merkezi

"Suriye'den elinizi çekin, askerler evlerine dönsün" çağrısının imzacılarından DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ile Suriye'de yaşananlar ve işçilerin savaşa bakışı üzerine konuştuk.

Serdaroğlu "Açlığa, yoksulluğa, sömürüye son vermek bu kirli savaşa dur demekten geçer" diyor.

'Suriye'den elinizi çekin, askerler evlerine dönsün' çağrısına siz de imza verdiniz. 'Askerler evlerine dönsün' çağrısı ne anlama geliyor?

Sorularınızı açık ve net olarak cevaplamaya çalışacağım. Savaş sona ersin, barış gelsin diyoruz. Bir başka ülkenin topraklarında ve o ülke halkının iradesi dışında tankıyla topuyla tüfeğiyle saldırıda bulunmak tam anlamıyla haksız bir savaşın içinde olmak demektir.

Bu dipsiz bir kuyuya taş atmak gibi sonunun nereye varacağı belli olmayan macerada daha birçok askerin, bir başka deyimle gariban halk çocuğunun yitip gideceği bir savaştan bahsediyoruz. "Esad gitsin yeni bir rejim kurulsun, yeni bir anayasa yapılsın" diyerek yürütülen bu savaşı kabul etmemiz mümkün değildir. Ekonominin tam bir çıkmaza girdiği, işsizliğin, yoksulluğun ve hayat pahalılığının artık dizginlenemez bir hale geldiği bu dönemde savaş çığırtkanlığı yapmak, “şehitler tepesi çığırtkanlığı” yapmak bizler için kabul edilebilir bir şey değildir. Bu nedenle "Askerler evlerine dönsün" diyoruz.

Şehit cenazelerinin kalktıkları yerlerin 'sıvasız evler' olmaları dikkat çekmişti. Savaş alanlarına hep yoksul emekçiler mi sürülüyor? Yoksa yoksullar daha mı kahraman?

Cenazelere baktığımızda, cenaze evlerini gördüğümüzde şehitlerin istisnasız yoksul mahallelerden, aşsız, işsiz hanelerden çıktığına şahit oluyoruz. Bu savaşın hem saldırgan dış politikalarının bir aracı hem de içerdeki artık ayyuka çıkan memnuniyetsizlikleri susturmak için kullanıldığını toplumun birçok kesimi çok iyi biliyor.

Türkiye’deki yaşam koşullarını öyle berbat bir hale getirdiler ki ülkelerinde savaştan kaçan on binlerce Suriyeli ölümü bile göze alarak çoluk çocuk bu ülkeden kaçmak için yollara düştüler. Onlar da bunun farkında oldukları için ülkeyi gözlerini kırpmadan savaşa sürüklüyor, insanlarımızı da ölüme gönderiyorlar.

İşsizlikle, yoksullukla imtihan edilen sabırlar taşıyor. Büyük şair Nâzım'ın dediği gibi zaten bir emekçi için gündelik hayatı sürdürmek "Büyük insanlık"tır. Kiralık işçilik, taşeronluk, sözleşmeli çalışmak gibi a-formel ve tamamıyla esnek çalışmaya tabi ve geleceği belirsiz bir çalışma hayatına mahkum edilen emekçilerin karşılaştıkları bu zorlukların üstesinden gelmek bile bir kahramanlıktır. Açlık sınırının altında kalan asgari ücretle çalışmak zorunda kalan, çalıştığı halde ücretini bile alamayan öğretmeninden madencisine yüz binlerce emekçi için hayatta kalmak zaten başlı başına bir yiğitliktir.

İşçiler açısından ne ifade ediyor Suriye macerası? Savaş çığırtkanlarının hamaset dolu konuşmaları işçi sınıfımızı ikna edebiliyor mu?

Yarattıkları çarpık ekonomiyle, yakınlarına sağladıkları ekonomik çıkarlarla ve yakıp yıktıkları Suriye'de savaş sonrası inşaat sektörüne yaptıkları vaatlerle savaş ekonomisine feda ettikleri binlerce insanın kanına giriyorlar.

Elbette buna dur demek bizim boynumuzun borcudur; söylediğimiz de, yaptığımız da budur.

Son olarak bu söyleşiyi Bertolt Brecht'in tam da bugüne denk düşeceğini düşündüğüm dizeleriyle bitirmek istiyorum: 

….

Bittiği gün en son savaş
bir yanda yenilenler vardı gene,
bir yanda yenenler vardı.
Yenilenlerin yanında
kırılıyordu halk açlıktan.
Yenenlerin yanında
halk açlıktan kırılıyordu.  

Açlığa, yoksulluğa, sömürüye son vermek bu kirli savaşa dur demekten geçer.