Vardiya bitiminde işçiler boşalıyor maden işletmesinin kapısından; gözleri sürmeli, yorgun, fakat Ruhr havzasının gri gökyüzüne bir kez daha bakabildikleri, hafiften kömür koksa da dışarıdaki havayı bir kez daha ciğerlerine çekebildiklerine sevinerek. TKP’li komünistler de kapıyı tutmuş, üç koldan bildiri dağıtıyorlar. Bir yandan da kalabalığa sesleniyorlar: “İşçi kardeş! Arkadaş! Al bu bildiriyi, bak TKP sana ne diyor!” Bir an önce evine gitme telaşındaki işçilerden biri - belli ki komünistlere karşı - dağıtılan bildiriyi buruşturup, hırsla yere çarpıp yürüdü. Sen misin bunu yapan. Bildiri dağıtanlardan biri üç adımda adama yetişip, yakasına yapıştı: “Ha, şimdü alaysun bu kağıdı yerden! Önce okuyaysun, sonra düşüneysun. Yine de atacaksan, bana göstermeden ataysun!”
Adil Sonkaya, tam 46 yıllık yoldaşımız. Soyadını yanlış koymuşlar. O bir kaya değil, yüce dağdır. Sadece o iri cüssesiyle değil, mangal yürekliliği ve komünizme bağlılığıyla. 46 yıllık tanışlığın yoldaşlarına öğrettiği bir şeydir bu: Sırtını verirsin ve bilirsin ki, asla seni yalnız komaz, yarı yolda bırakmaz, partisinden de şaşmaz.
Demirle kömürün kucaklaştığı yer
1963’de, Almanya’ya ilk gelenler arasında, tuttuğunu koparan gencecik bir adamdır. Elindeki anlaşma onu demir ve kömürün işçilerin elinde çeliğe dönüştüğü fabrikaların bacalarından fışkıran alev ve dumanların birbirine karışarak gökyüzünü görünmez hale getirdiği; kentlerin, bir sokağın iki kaldırımında birbirlerine değdiği yere; Alman endüstri devriminin bağrına getirir. Ünlü “Ruhr Çanağı”nın kömür madenlerinden birinde çalışacaktır. Gelsenkirchen’deki bir maden işletmesinin işçi yurduna yerleşir. 51 tevkifatından kalma birkaç komünistin yanısıra, henüz 12 Mart darbesi gelmeden yurtdışına çıkmak zorunda kalmış devrimcilerin yoğun olduğu bir kenttir Gelsenkirchen. Aynı zamanda TKP’nin yurtdışındaki işçilere yönelik çalışmalarının merkezlerinden biri. Solcuların, devrimcilerin biraraya gelerek kuruduğu bir de işçi derneği vardır orada.
Adil yoldaş o devrimcilerle tanışır. Düzenli olarak o devrimcilerin evlerinde, işçi derneğinde eğitim toplantılarına, seminerlere katılır. İşte o yıllarda, hayatı boyunca ona yön verecek çok önemli bir şeyi içselleştirir: ‘Okumanın, öğrenmenin sonu yoktur!’ Bu nedenle, her nereye gittiyse, orada işçi eğitimi yapılmasına önayak olmaya özen gösterir. İlkokul tahsili yoktur, ama eline geçen kitabı okumadan bırakmaz. Bu arada, Bochum Üniversitesi’nde işçiler için felsefe kursları düzenlenmesine öncülük eder. O kurslara da devam eder.
“İnsanın maymundan türediğini öğrettiler bize. Sömürünün ne olduğunu, çalışırken mala kattığımız değerin elimizden nasıl çalındığını... Toplumdaki kötülüklerin, baskının, haksızlığın, savaşların kaynağının kapitalizm olduğunu... İşçilerin ve tüm alınteri, el emeğiyle çalışan insanların gerçek kurtuluşunun ancak sosyalizmde mümkün olacağını...”
Komünistlerin etkin olduğu işçi derneğinde sadece eğitim yapılmaz. Türkiye’deki siyasi gelişmeler izlenir, protesto etkinlikleri düzenlenir. Bir yandan da Almanya’daki siyasî, sendikal mücadelenin gerekleri yerine getirilir. Alman komünistlerle ortak çalışmalar yapılır. Adil yoldaşımız giderek daha çok bu etkinliklerde yer alır.
TKP’nin herkesi kolay kolay üye kabul etmediği bir dönemdir. Parti, eylemler içinde belki birkaç yıl sürecek uzun bir süre gözleme tabi tutulmayan, çeşitli şekillerde sınanmayan hiç kimseyi üye kabul etmez. Ancak Adil Sonkaya kısa sürede disiplini, kararlılığı, gözüpekliği, fedakarlığıyla herkesin kalbini, güvenini kazanır. Artık yeri Türkiye Komünist Partisi’nin saflarıdır.
Bölgedeki siyasi çalışmaların belkemiği
Madenden çıkar, metal endüstrisine geçer, orada da montaj işlerinde çalışmaya başlar. Kendisi gibi Karadenizin bir kıyı kentinden gelen, aynı zamanda yoldaşı olan bir işçinin de aynı işe alınmasını sağlar. İkisi birlikte, haftanın beş günü, rüzgarla sallanan yüksek iskelelere tırmanıp cıvata sıkarak, yeraltında dev kazanlara inip kaynak yaparak geçer. İki arkadaş ve yoldaş bu aşırı yorgun haftaların sonunda dinlenmek değil, daha yoğun çalışmaktadırlar. Derneklerde, eylemlerde, yığınsal toplantılarda...
Kısa bir süre sonra, çalışma alanı işçi derneğinden parti çalışmasına kayar. Bir ucu Dortmund’dan başlayıp, Köln kentine dek uzanan bir bölgede komünistlerin çalışmalarının belkemiği haline gelir. Daha sonraki yıllarda partisi ona başka bir kente taşınarak, oradaki çalışmaları düzenleme talimatı verdiğinde de, bir an duraksamadan oraya taşınacaktır. Ve o kent bir süre sonra TKP’nin Almanya’daki merkezi haline gelecektir.
Divan sağlam ellerde
Gelsenkirchen’deki dernek, aynı zamanda kuruluşuna komünistlerin öncülük ettiği Avrupa Türk Toplumcular Federasyonu (ATTF)’nin de üyesidir. Bu federasyon, yurtdışındaki Türkiyeli işçilerin yoğun olduğu ülkelerdeki etkinliklerin merkezi konumundadır. Adil yoldaşımız bu federasyonun üst yönetiminde de görev alır. Kongrelerde divan başkanlığı yapar.
Çok daha sonraki yıllarda, ATTF, Dr. Hikmet Kıvılcımlı taraftarı devrimcilerin kurduğu Türkiye Demokratik Dernekler Federasyonu (TDF) ile birleşerek Federal Almanya İşçi Dernekleri Federasyonu (FİDEF) kurulduktan sonra da, ne zaman bir konferans ya da kongrede sağlam, güvenilir bir divan ihtiyacı doğar, divanın telim edileceği eller bellidir: Adil yoldaşın elleri...
Dayanışma deyince ilk akla gelen
Türkiye’deki direniş ve grevlerle dayanışmaya büyük önem verilen yıllardır. Ülkede uzayıp giden grevlere sadece politik ve moral destek sağlamak yetmez. Para da gerekmektedir. Bu çalışmalar sırasında da, Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’ndeki komünistler arasında en önde giden bir yoldaş vardır. Kimileri biraz çekingenlik gösterirken, o haklı bildiği bir dava için para istemekten çekinmez. Göğsünü gere gere “Haydi” der, “nasırlı eller cebe! İşçi arkadaşlarımız grevde. Herkese para lazım, ama grevdekilere daha çoğu lazım.” Herkes bilir, Adil yoldaşımız gittiği hiçbir yerden boş dönmez. Sen üç beklerken o beşle, beş beklerken onla gelir.
Çok çocuklu bir baba
Gencecik yaşta, başını bağlamak için evlendirmişler. Arada birçok çocuğu olmuş. Çok çalışır, hele montajda iyi para kazanırdı. Her ayın başında, ilk işi ailesinin geçimini sağlayacak parayı Türkiye’ye göndermekti. Her türlü özentiden uzak, basit bir işçi yaşamına yetecek kadar parayı da kendisine ayırırdı.
Paranın geri kalanı mı? O da, siyasi mücadeledenin gereklerini yerine getirmek için, partiye aidat ve bağış için, hangi yoldaşı gereksiniyorsa ona yardım için harcanırdı. Yılları böyle geçti.
12 Eylül faşist askersel darbeden sonra ‘çocuklarının’ sayısı daha da çoğalacaktır. Yurtdışına çıkmayı başarabilen ve Ruhr’a gelen yoldaşlarının hâmîsi olur. Evinin kapısını onlara açar. Geçimleri için partinin verebildiği kadarının üstünü o kendi cebinden tamamlar.
Yılların yüküne inat
Partisi kapatıldıktan uzun bir süre sonra “Almanya’da yeni baştan TKP örgütlenmesine omuz verelim” dendiğinde bir an olsun duraksamaz: “Ha uşak, durduğumuz kabahat. Komünist dediğin partili olur. Bir ucundan da biz tutalım!”
Halen aklının çoğu partili mücadelededir. “Ha şuraya gidelim, ha bu işi yapalım, ha bunlara partiyi anlatalım...” Partinin dergisi mi? En çoğunu o satar. Bildirisi mi var? Bilin ki, en çoğunu o dağıtacaktır.
Adil yoldaşımız bugün 81 yaşındadır!