Solumuz: Taşra sıkıntısı?

Bir taşra sıkıntısı bu: Uçurumdaki bir ülkenin halkı, hiç şaşırtıcı değil, hastalıklı bir istikrar takıntısı içinde öylece bekleşip duruyor. Olabilir. Olur. Türkiye’ye bakan, hemen görüyor zaten: Felaketimize doludizgin koşarken, bırakın orta sınıfları, sefaletin kucağındaki emekçi sınıflar bile bu istikrar deliliğinden nasiplenerek egemenlerin değirmenine su taşıyor. Bilerek ve isteyerek.

Bu, bir yere kadar normal. "Beterin beteri var, aman bir tatsızlık çıkmasın" türü ifadelerin kök saldığı bir memlekette, halkın içinde bulunduğu felaketi kanıksaması kadar normal bir şey olamaz. Peki..

Peki de, bizi, bu satırların yazarını daha doğrusu, ilgilendiren şey, herhalde başka bir yerde: Bu tüm toplumsal katmanlara yayılmış taşra sıkıntısı, Godot’yu beklemenin kanlı hali, nasıl oluyor da soldaki yerini koruyor? Solumuz halkına mı benziyor?

Maalesef, öyle. Benziyor.

Eski solun etkisizleştirilemediğini görüyoruz. Bir şey çok açık: Türkiye gericiliğinin merkez üssü konumundaki tüm liberal çevreler, başta da "Belge’li Birikim Gericiliği" çetesi ve her yere sızabilmiş yalakaları, baştan ayağa bir taşra sıkıntısını temsil ediyorlar.

AKP’yi iktidar yapanlar, halkı tepe tepe kullananlar, bunlar.

Bizim için trajik olan, halkın, AKP-TSK büyük koalisyonu ve dinci-dinsiz tüm liberallerin ürettiği ortak taşra sıkıntısına, iştahlı bir zemin oluşturmasıdır.
Türkiye, ölümcül bir taşra sıkıntısının elinde esirdir şu sıralarda ve maalesef bir türlü etkisizleştiremediğimiz eski sol da, bu sıkıntının sadece hedeflerinden değil kaynaklarından biridir.

Daha açık yazalım: Türkiye’yi öldürecek taşra sıkıntısı, büyük ölçüde eski solumuzdaki taşra sıkıntısının, o boğuculuğun bir izdüşümüdür ve tersi. Eski solumuzdaki taşra boğuntusu, halka "güçlenerek yansımaktadır".

Genç TKP’nin çabaları ve etki alanları, bazı hava delikleri ve güneş parçaları için delik açmamış değildir. Kabul. TKP’ye karşı çıkarak, artık bu ülkede hiçbir "sol" adım atamazsınız. Onun için "çatılı-çutulu" işlerin falan hiçbir sol şansı bulunmuyor. Ama yine de herhalde daha yapılacak epey bir iş var.

Bu taşra sıkıntısı, Türkiye toplumunun tüm gözeneklerine sızmış ve onu uyuşturmuş durumdadır, dedik. Bu konuda devrimci kanadın yeterince adım atabildiğini, bu korkunç sıkıntının boğucu etkisini tümüyle göğüsleyebildiğini söyleyemeyiz.

Karşıdevrim militanlarını, kendisini solda göstermeyi başaran, hele BirGün gibi bir sol projede, solumuzun krize bakışında, Türkiye solunu gerici darbelere maruz bırakan bir "Belge’li Birikim Gericiliği" militanının gerçek solcuların yanına, artık kimin marifetiyse, manşet yanından sokuşturulması, büyük sıkıntımızın ne kadar derinlerde olduğuna küçük bir örnek kabul edilebilir.

Benzer şeylere 12 Eylül terörü sürerken de tanık olmuştuk. Arslan Başer Kafaoğlu, Yalçın Küçük, Uğur Mumcu’lu bir aydın toplantısında "devrimci izleyenler", kan ve işkence hüküm sürerken, rejimin sahiplerini demokrasi adına anmış ve "Burada niye falan filan iktisatçılar yok, böyle aydın toplantısı mı olur?" diye sorular sormuştu: Dönemin Evren-Özal politikalarını yapan iktisatçılardan söz ediyorlardı ve pek demokrattılar. Böyle toplantılara onların da katılması gerektiğini, hatta bunun sol bir görev olduğunu düşünebiliyorlardı. Bu demokratik felç, etkisini hâlâ sürdürüyor.
Bugün de benzer trajedileri oynamaya hazır bir "kitle" var. Genç TKP ve ÖDP’deki devrimci atılımları boğmaya hazır bir taşra sıkıntısı ve onun boğucu militanları, her an bu alana da el koymaya hazırlar...

Eski sol, bunlar. Tamamen kurtulmak mümkün değil. Bazen tüm umudunu yitiriyor insan. O nedenle genç kuşağa, kavgacı, devrimci genç kuşağa bakıyoruz. Eski sol, Altan Brothers’dan Belge-İnsel ilkokulu mezunu "müzmin çömezlere", oradan her tür demokrat dinciye kadar uzanan geniş bir arenada, hâlâ ağırlığını hissettiriyor.

Halktaki boğucu suskunluk, taşra sıkıntısı ile eski solumuza içkin -demokrat- taşra sıkıntısı, birbiriyle örtüşen, hatta öpüşen, memleketi de sıfırlayan bir operasyondur. Yeni solumuzun bundan tümüyle kurtulduğunu söylemeyiz. Önemli adımlar atılırken, içimizde, solculuk ve komünizm adına, hâlâ eski klişelerin, basmakalıp ifadelerin ayak seslerini duyuyoruz. Bu taşra sıkıntısı, bazen çok kanlı boyutlar da alabiliyor ve üstelik solculuk adına propaganda ediliyor.

Sol değerler, sol kamuoyunda, taşra sıkıntısını aratmayan bir insafsızlıkla korunabiliyor. Genç TKP’nin açtığı yeni yollar nedeniyle eskisi kadar kolay değil tabii, ama yine de etkileri büyük.

Eski solun demokrasi bulaşmış bütün değerleri, yoğun ve belki de "İkinci Cumhuriyet" rejimine yakışır bir taşra boğuntusudur. Bu yeni gerici rejimde, temel değerlerimizi, örneğin kendi ilerici-jakoben geleneğimizi, reel sosyalizmin insanlık için nasıl bir kazanım, Lenin Okulu’nun da yeni zamanın ve kapıların anahtarı olduğunu anlatırken, bir boğuntu, bir taşra sıkıntısı propaganda etmeyelim.

Yeni zamandaki devrimci çıkış, eski solun, halkla bütünleşmiş tüm taşra sıkıntısını ezebilecek bir fırlaklık göstermek zorundadır. Eski, bizi taşımaz, -Metin Çulhaoğlu’nun unutulmaz "Aydınlanma" formülasyonunu burada da kullanarak söyleyelim- biz eskiyi, eski başarılarımızı aşarak ve sadeleştirerek, onu kendimiz için kullanışlı kılarak taşırız. Onu ve içerdiği taşra sıkıntısını, acımasızca parçalayarak aşarız.

Devrimci bir solun en önemli handikaplarından biri, farkında olmadan üretebileceği bu taşra sıkıntısıdır. Herhalde öyledir.