Kapitalist sistemin ötesi

“Devrim olursa, büyük şehirlere mal akışı kesilir,” dedi arkadaşım.

“Nasıl yani?” dedim.

“Yani,” dedi, “üretim yapılamaz, kimse borcunu ödemez, bankalar batar, bütün ekonomi çöker, mal akışı durur, insanlar isyan ederler... AVM’lerin içinde başıboş köpekler dolaşır, o güzelim süs bitkilerini keçiler yer…”

“Devrim zaten böyle bir şey,” diye sözünü kestim: “İktisadi ve toplumsal kriz koşullarında insanların isyan etmesi, çalışanların yönetime ve üretim araçlarına el koyması, mülkiyet ilişkilerinin değişmesi, üretimin insanların ihtiyaçlarına göre planlanması… Devrim, tarif ettiğin krizin sebebi değil sonucu olur.”

“Ama,” dedi, “devrim daha büyük kargaşaya yol açar. Ayrıca, NATO müdahale eder, Irak gibi oluruz.”

“Ne yapalım o zaman?” dedim.

“Süreci baştan anlatmak lazım,” dedi. “Yani insanlar devrim olunca neyle karşılaşacaklarını bilsinler, her şeyin güllük gülistanlık olmayacağını anlasınlar.”
“Yani insanlara diyelim ki,” dedim, “yakında devrim olursa şaşırmayın, her şey çok güzel olmayacak daha beter olacak, aç ve işsiz kalacaksınız, kargaşa artacak, belki NATO müdahale edecek.”

Arkadaşım güldü. “Yok,” dedi, “öyle demek istemedim. Ama insanlar günlük hayatlarında ve gelecek tahayyüllerinde çok büyük değişiklikler istemezler. ”

soL okurunun, “Arkadaşın algı sorunu mu var?” dediğini duyar gibiyim. Yok, tam tersine. Mühendistir kendisi iki dille bütün dünyayı izler. Üstelik AKP’nin toplumu dönüştürme girişimine karşıdır Haziran ayaklanmasına da katıldı.

Kitlenin en azından bir bölümünün kaygılarını yansıtıyor bence.

Kitleler kendi deneyimlerinden öğrendiler. AVM’lerin ve gösterişli rezidansların aşırı israf olduğuna, inşaat sektörünün doğayı katlederken sistemin yenilenmesini sağladığına, pahalı elektronik aletlerini ve arabalarını “çağın teknolojisini yakalamak” ve eziklik duymamak için her iki senede bir yenileyerek söğüşlenmek durumunda olduklarına, sınırsız borçlanarak batağa sürüklendiklerine kimse onları ikna etmedi. Kendileri anladılar. AKP’nin kısmi bir genel refah artışı sağlarken inanılmaz bir gelir eşitsizliği yarattığını kendi gözleriyle gördüler. Suriye siyaseti ve Hatay sınırında olanlar ülkenin savaşın eşiğine geldiğini gösterdi. “Cumhuriyet’in kazanımları” denilen şeyin asla küçümsenmemesi gerektiğini Diktatör’ün konuşmalarını dinleyerek eğitim, sağlık, adalet gibi devletin üç ana işlevinin özelleştirilmesini, yozlaştırılmasını, imam kadrolaşmasını, çocukların şeriatçı olarak yetiştirilmesini görerek yaşadılar.

Ülke çapında ayaklanan on milyon insan, gericiliğin cehaletine ve rezilliğine, ama aynı zamanda kapitalizmin mantıksızlığına, emperyalizmin vahşetine, hatta seçimlerin ve parlamento denilen kurumun işlevsizliğine isyan etti. AKP’nin parası, polisi ve kadrosu dışında bütün dayanakları yıkıldı, kafası karıştı ve gidici olduğu görüldü.

Peki şimdi ne olacak? Kapitalizmin AKP’siz olarak kendini yenileyerek yola devam etmesine, Düveli Muazzama’nın mevcut siyasi kadrolar içinden kendisine yeni kuklalar imal etmesine izin mi verilecek? Yoksa AKP’nin bazı bakanları ve devlet bürokratlarını safra olarak atıp ülkeyi gericileştirme faaliyetini sürdürmesine göz mü yumulacak? AKP yıkıldığı zaman neyi kutlayacağız? Emperyalizmin ve kapitalizmin Türkiye’de at değiştirme işlemini mi?

2008’de başlayan iktisadi kriz dünya çapında halk kitlelerine kapitalizmin ve Soğuk Savaş sonrası neoliberalizmin çalışanları söğüşleyerek yeni zengin sınıfları yaratmaktan ve insanları sürekli silahlandırarak savaşlar çıkarmaktan başka bir insani tasarımı olamayacağını öğretti. Sömürülmek, aldatılmak, çocuk ya da aptal yerine konulmak, savaşlarda ölmek istemiyorlar.

Sosyalizm tarihindeki uzun kesintinin sona ermesine, kopuk halkanın yerine konulmasına az zaman kaldı.