Atlar nallanırken...

Karşımızdaki insanın mantıklı davrandığını varsayar, her davranış ve olayda bir mantık arayıp bulma eğilimi gösteririz. “Taşları yerine oturtmak” sözü bu eğilimi anlatır aslında. Fakat bazen taş elimizde kalır, onu oturtacak yer bulamayız, olayı yorumlarken bize en yakın gelen olasılık üzerinden akıl yürütmeye başlarız ve çoğu kez yanılırız.

Şahsen ben, AKP’nin ve TSK’nın yaklaşan savaşa ilişkin tutumlarında bir mantık göremediğim gibi, aklıma gelen en yakın olasılıklar dizisini de makul bulamıyorum. Bunlar ne düşünüyorlar acaba, ne yapmak istiyorlar, hedefleri ne?

ABD’nin ve Rusya’nın stratejik kaygılarını anlıyoruz. Suriye, Rusya’nın veziri ABD onu düşürürse, İran’ı açmaza alıp Rusya’ya “şah!” diyecek. Bu yüzden Rusya, Suriye’de ABD’yi hedef alan radar ve füze savunmasını takviye etmekle (CCB-201 istihbarat gemisi) kalmadı, yaklaşan savaşın özelliğini de bütün dünyaya ilân etti. Bir “pat” durumu arıyor.

Interfax’a açıklamada bulunan bir Rus askeri yetkili, Suriye hava savunma sisteminin “Sovyetler Birliği’nde varolan anlayışla inşa edildiği”ni bu sistemin “maksimum savaş uçağı girişini öngördüğü”nü ve “taktik savunma silahlarını harekete geçirdiği”ni söyledi. Suriye’deki uçaksavar sistemi Cruise füzelerini havada yok edebiliyordu (Interfax, 4 Eylül Milliyet, 5 Eylül).

Bunun uygulaması (testi) bile yapıldı. ABD-İsrail’in Akdeniz’de yaptığı füze tatbikatını Rus radar sistemi yakaladı ve bütün dünyaya açıkladı. Yakalaması, ateşlenen füzeleri vurabileceğini gösteriyor.

Muhtemel çatışmanın ABD ile Rusya arasındaki stratejik hesaplaşmanın bir parçası, yüksek askeri teknoloji savaş, saldırıya karşı savunma olacağı apaçık ortada.

Türkiye’ye gelince…

“Atlar nallanırken kurbağalar ayaklarını uzatmazlar,” diye bir söz vardır. Uzatmazlar çünkü ayakları değil, kendileri nallanıp ezilirler.

TSK abartılı bir askeri yığınak yapıyor. İki koldan, Kilis ile Reyhanlı üzerinden, bıraksalar Halep’i işgal edecekmiş gibi duruyor. Bütün dünya bunu görüyor. “Suriye bizim iç meselemizdir” aşamasında, sabah kahvaltısını Halep’te yapıp öğle namazını Şam’da edâ edecekleri sırada da böyle aşırı yığınak yaptılar, hatta sınırda atışlı tank birliği manevralarına başladılar. Fakat Kuznetsov uçak gemisi Akdeniz’de belirdi, Ermenistan’daki Rus üslerinde alarm verildi, Kars’ın yanı başındaki Gümrü’ye Ruslar askeri sevkiyat yaptılar, Karadeniz’de tatbikat yapan bir Rus askeri hava filosu (uçak değil filo) Türkiye hava sahasını defalarca ihlal etti de Profesör Mesut Hakkı Caşın’ın daha geçen gün bir televizyon programında dediği gibi, Suriye’nin kafasına bir füze çakıp süngüyü münasip bir yerine tatbik etmenin çok kolay olmayacağını idrak ederek tahkimatı dağıttılar ve “bizim iç meselemizdir” söylemini terk ederek, “insani kaygılar” hattına gerilediler. Peki şimdi ne oluyor? İlan edilmemiş seferberlik uygulamalarına girişecek kadar kafaya koydular mı bu işi? Belki onlar da Patriotların gölgesindeki Stinger’den bozma Atılgan ve Zıpkın füzelerini S-300’lere ve zamanla Topol-M’lere karşı denemek istiyorlardır.

Yoksa kafayı mı yediler?

Diktatör’ün G-20 çıkışında Suriye’nin yanında ODTÜ’yü de hedef göstermesine bakılırsa, bu ihtimal çok yüksek. (Bence Atılgan ve Zıpkın roketlerini ODTÜ’de deneseler daha iyi sonuç alırlar!) Seferberlik yasası, sıkıyönetim, savaş falan derken tam bir polis rejimi kurmayı, her türlü muhalefeti ezerek şiddetle arzuladıkları mutlak hegemonyaya ulaşmayı, arada Kürt meselesini de askeri olarak çözmeyi planlayacak kadar kafayı yemiş olabilirler mi? Bilemiyorum.

Ancak bildiğim bir şey var: Silahla oynanmaz! Bir noktadan sonra askeri söylemlerden ve hamlelerden geri dönüş yoktur. “Her türlü koalisyona varız ağbi” muhabbeti, ancak Kasımpaşa kahvehanelerine yaraşır ve çok tehlikelidir. Bu nedenle, savaşa karşı kitlesel mücadele, savaşa karşı birleşik cephe şu anda her şeye önceliklidir ağaçları savunmamızı, merdivenleri boyamamızı da engellemez.

1 Mart Tezkeresi (2003) TBMM’de görüşülürken, Ankara’nın Sıhhiye meydanında onbinler toplanmıştı. O tezkerenin geçmemesi Türkiye’nin kurtuluşu oldu. Tezkere geçseydi, ABD Demir At Görev Kuvveti M1 Abrahams tankları, Bradley zırhlı araçları ve Apache taarruz helikopterleriyle donatılmış 37 bin askerle Güneydoğu’ya yerleşecekti. Coniler barakalarını inşa etmeye başlamışlardı, asker ve mühimmat gemileri Mersin ve İskenderun açıklarındaydı. Kamuoyu baskısı ve Meclis’te 18 oy farkla defolup gittiler. Başkan Bush, yıllar sonra anılarında şöyle yazdı: “Abdullah Gül’ün kabinesi talebimizi onaylamıştı. Ancak (…) tezkere az farkla kabul edilmedi. Hayal kırıklığına ve hüsrana uğramıştım. O zamana kadar yaptığımız en önemli taleplerin birinde, NATO müttefikimiz Türkiye ABD’yi yarı yolda bırakmıştı.”

Bunları unutmayalım. Bunlar yine gündeme gelecek. Bu nedenle AKP’ye karşı mücadele, emperyalizme ve savaşa karşı mücadeleden ayrılamaz.