Ekonomik verileri okumak

Başlık yanıltmasın, verilere ilişkin teknik açıklamalar ve değişkenler arasındaki işlevsel bağlantılar yazının ana eksenini oluşturmuyor. Kastedilen yaz başından bu yana ekonomideki gelişmeleri yansıtan verilerin ışığında gidişatın belirlenmesidir.

Ekonomideki veri bolluğuna son dönemde IMF ve hükümet katkıda bulundu. IMF’nin, üye ülke ekonomilerine ilişkin yaptığı geleneksel IV. Madde Değerlendirmesi kapsamında, Türkiye ekonomisinin 2013 yılındaki durumunu yansıtan yayımlanmış not, günlük gazetelerde yer aldı. Ardından, hükümet Orta Vadeli Program (2014-2016) (OVP) ve aynı döneme ilişkin Orta Vadeli Mali Plan’ı (OMP) açıkladı. Gerek IMF gerekse hükümetin değerlendirmesi ve geleceğe ilişkin beklentileri, bu yazı kaleme alınana dek yeterince yorumlandı. Dolayısıyla yeni bir yorum şimdiden “eskimiş” olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte IMF ve hükümetin değerlendirmesi ve öngörüleri ile ekonomik verileri harmanlayarak önemli gördüğümüz bazı çıkarsamalar yapabiliriz. Ancak bu çabayı birkaç haftaya yayarak sürdüreceğiz.

Öncelikle bir noktayı vurgulayalım: 2001 yılı krizi sonrasında büyük sermaye çevreleri genel hatlarıyla IMF destekli ve bu kurumun denetiminde sürdürülen neoliberal politikalara, bu bağlamda “yapısal reform”lara ve haliyle Kemal Derviş’in reçetesine destek verdi. Söz konusu politikalar hemen hemen kesintisiz olarak sürdürüldü. On iki yıldır süren tek parti iktidarında politikalar katıksız uygulandı. Ortaya dökülen ekonomik kırılganlık ve sosyal dokudaki hızlı çürüme, söz konusu politikaların kaçınılmaz sonuçlarıdır.

Şimdi kısaca IMF’nin değerlendirmesini ve OVP’deki saptamaları dikkate alarak bir sentez yapmaya çalışalım.

1. IMF yurt içi talebe dayalı ekonomik büyümenin cari işlemler açığını artırdığını ve enflasyonist baskı yarattığını belirtmektedir. 2013 yılı için büyümenin yüzde 3,8, 2014’de ise yüzde 3,5 olmasını öngörmektedir. OVP ise aynı yıllar için sırasıyla yüzde 3,6 ve yüzde 4 oranında bir öngörüde bulunmaktadır. Hemen belirtelim, OVP’de (2012-2014) oranlar sırasıyla yüzde 4 ve yüzde 5’dir. Dolayısıyla oranlar aşağıya çekilmiştir.

Hükümetin gelecek yıl için IMF’ye göre iyimser bir beklenti içinde olduğu görülmektedir. IMF’nin bu saptaması iyi bilinen, sürekli vurgulanan bir gerçeğin ılımlı bir dille tekrarıdır.

2. Dış dengesizliğin Türkiye ekonomisindeki temel kırılganlık olduğu vurgulanmaktadır. Sermaye akımlarının zayıflaması veya tersine dönmesi olasılığı karşısında Türkiye ekonomisinde sıkıntıların ortaya çıkacağı, dolayısıyla gerekli önlemlerin alınması gerektiği belirtilmektedir. Bir başka deyişle, IMF, dışarıdan kaynaklanan sermaye akışında aksama olursa veya sermaye Türkiye’den dışarı yönelirse ekonomi altüst olur demeye getiriyor.

3. Yapılan öneri son derece yalın: Politikadaki öncelik dengesizliklerin giderilmesidir. Ancak doğal olarak bildik neoliberal damgalı reçete sunuluyor: enflasyonu baskılamaya yönelik sıkı para politikası ve harcamaları azaltan tasarrufçu bir maliye/bütçe politikası.

4. TCMB’nin çok özgün bulduğu ve ekonomi yazınına bir katkı olarak sunmaya çalıştığı, kısacası kendine övgü düzdüğü para politikası çerçevesinin karmaşık olduğu, birçok hedefi bulunduğu, Enflasyona karşı etkin olmadığı belirtiliyor. Kısacası para politikası çerçevesini sadeleştirin, bu karmaşadan kurtulun ancak para musluklarını da kısın uyarısında bulunuluyor.

5. Diğer bir uyarı ise döviz rezervlerine çok fazla güvenilmemesi ve yalnızca aşırı dalgalanma durumunda piyasaları yatıştırmak için kullanılması, dolayısıyla para politikasının yerini alacak bir araç yerine konulmamasıdır.

6. Maliye politikasında gene neoliberal bildik öneri yapılıyor: Daraltıcı ve mali disipline uyan bir politika!

7. Yurtiçi tasarrufun artırılmasının gerekli olduğu, böylece dış açığın kalıcı olarak azaltılabileceği belirtiliyor. Temel sorunun da orta erimde ekonomideki dengesizlikleri artırmadan büyümenin sağlanması olduğu vurgulanıyor. Ancak mevcut koşullarda yurtdışı borçlanma ve genel olarak yükümlülük artarken yıllık yüzde 4-5 aralığında bir büyümenin yakalanabilmesinin güçlüğü vurgulanıyor.

IMF’ye göre sonuç: Mevcut koşullara ve uyguladığınız politikaya güvenmeyin.

IMF’ye göre çare: Neoliberal politikalar ve yapısal reformlar!

Bizim sorularımız ve yanıtımız: Tüm kırılganlıklar kimin eseri? Modeli ve bu politikaları tasarlayan kim? IMF ve Türkiye’deki siyasi yönetim(ler) değil mi? Büyük sermaye grupları sorumlu değil mi?