Yarım asır gerideki Batı solu

Bir küfür gibi işledikleri ve halkın kafasına da kazımayı başardıkları için, şimdi tuhaf bir yerdeler. Ulusal devletlerin, AB’den daha işlevsel olduğu artık Alman ve Fransız sol partilerinde de tartışılıyor. AB çıkmazı, fıkradaki gibi: Hani trende yediği hamsilerin kafalarını karşısındaki gariban yolcuya “Bunları yiyen akıllanır” diye parayla satan uyanık Temel, adam “Yahu yedim, akıllandığım falan yok, beni kazıkladın” diye efelenince “Hah, işte nasıl akıllandın bak” demiş ya, o hesap.

AB’yi yuttular, baktılar durum kötüye gidiyor, trenden atlayıp atlayamayacaklarını kestirmeye çalışıyorlar...

“Batı muteber solu” resmen AB’nin değiştirilmesini veya bu AB’den çıkılmasını tartışıyor.

Almanya’daki Sol Parti Meclis Grubu Eşbaşkanı Sahra Wagenknecht henüz o kıvamda değil, ama ne dediğini bilen az sayıdaki Sol Parti militanı arasında olduğu da kabul edilmeli. Türkiye ilericiliği ile ilişkisi pek tuhaf, hadi daha açık yazalım, Türkiye ilericiliğiyle ilişkisi, o ilericiliğin tarihsel gelişimine rahat rahat hakaret etme noktasına kadar gerilemiş, yine de solda kaldığı söylenebilecek Sevim Dağdelen, malum, hazret federal milletvekilidir ve Sol Parti’nin dış ilişkilerine de bakmaktadır, geçen hafta sonuna doğru partisinin “AB Krizi” konulu toplantısı çerçevesinde AB çarkına kum atılmasından yana olduğu söylemiş. Hatta “Sol, AB’nin kurtarıcısı rolünü üstlenmemelidir” bile demiş.

Ayrıca Sahra Wagenknecht de Avrupa federal devleti projesini açıkça reddetmiş ki, bu konuda tutarlı bir çizgi izlediğini biliyoruz. Son yıllarda epey geri adım atsa da, Sol Parti’nin az sayıdaki parlak ve tutarlı isminden olan Wagenknecht, şöyle konuşmuş: “Bugünkü koşullarda tek tek devletlere yeniden bir anlam kazandırılması daha önemlidir. Her ülke, sol bir hükümette sol bir politika da yapma olanağına sahip olmalıdır. Federal bir devlette bu çok daha güç.” Ancak AB’den çıkılması doğrultusunda bir çağrıda yine bulunmamış. Junge Welt gazetesi, Sol Parti’nin üç gün önceki “AB Krizi” konferansını özetlediği haberinde, bu talebin Fransızların Sol Parti’sinden geldiğine de dikkat çekiyor. Fransız solunun cumhurbaşkanı adayı Jean-Luc Melenchon, açıkça “Ya bu AB’yi değiştiririz ya da çıkarız. Halkların egemenliği en önemli zenginliktir” der olmuş.

İyi de, biraz gecikmediler mi?

Hamsi kafaları, AB, midelerine oturduktan sonra mı her şeyin farkına vardılar?

Bunu onlardan çok daha önce söyleyenler vardı. Şimdilerde Avrupa siyaset sahnesinden silinmiş görünen komünistler, haklı çıkmadı mı?

Bize gelelim. Yaklaşık 50 yıl önce, Türkiye solu “Onlar ortak biz pazar” diye AB’ciliği daha emeklerken reddetmekle kalmadı, Türkiye ilericiliğinin iki tanımlayıcı belgisinden biri bu oldu: NATO’dan çıkmak ve AB’yi emperyalist bir proje olarak damgalayıp reddetmek, Türkiye solunun en önemli zenginliği değil mi? Türkiye solunun içinden çıkan her türlü dönek ve yorgun kolaycı, önce AB’cilikle ihanet kariyerine ve demokratlığına, ki farkları yoktur, başlamadı mı?

Türkiye devrimcileri, komünistleri başından beri AB karşıtıydı.

Türkiye devrimcilerine, komünistlerine ders vermeye çalışan, içine Avrupa kaçmış uşak liberaller, AB’ciliği Türkiye soluna bir süre yutturdular. Türkçüler, Kürtçüler, İslamcılar hep birlikte, el ele,  neoliberal pervasızlığın kanatlarında ilericiliğimizin genlerini bozdular. Cumhuriyeti çökerttiler.

Şimdi roller merkezde de ters tepiyor. Batı Avrupa, ortada: AB’cilik artık karın doyurmuyor, hatta ulusal bağımsızlığın en önemli değer olduğunu söylemeye başlayanlar var. Bizde “Bağımsız Türkiye!” diye bağıran antiemperyalistleri milliyetçilikle suçlayanların ağababaları, abileri-ablaları, şimdi Avrupa’nın göbeğinde “Yahu bu iş böyle olmayacak, bu AB hepimizin üzerine yıkılacak, ulusal devlet daha iyi” mealinde sızlanmaya başladı.

Reel sosyalizme saygılı Alman ve Fransız komünistlerine demediklerini bırakmamışlardı, şimdi onların dediklerine geliyorlar.

Bizim çocuklardan da 50 yıl geriden gelerek meseleye uyanmaya başladılar.

AB’den veya Avrupa’dan siyaset dersi almaya meraklı, omurgasız sürünün gözünün içine sokmalı böyle gelişmeleri.  Ne kadar yinelesek az gelir. Hocalarımız hep “yineleyerek öğrenilir” derdi.

Bizim bunlardan öğrenecek pek bir şeyimiz yok. Tek tük devrimcilerin  değerini ise biliyoruz. Biz bunlardan ilerideyiz.

Sevim Hanım, “AB’nin çarkına kum atmalıyız” demiş. Çıkalım diyemiyor, emperyal demokratlıktan vazgeçemiyor, kendi köklerini unutarak devrimcilik yapabileceğini sanıyor. Sahra Wagenknecht’ten farkı orada oysa: Türkiye solu 50 yıldır AB’nin karşısındaydı, etkiliydi, hazret ilerici-cumhuriyetçi tarihimize küfretmeyi solculuk sandığı, her türlü kiri üzerimize sıçratmayı iş bellediği için, böyle zor durumlara düşüyor.

Türkiye solu, 200 yıllık ilericilik-yenilikçilik-aydınlanmacılık-cumhuriyetçilik-sosyalizm mücadelemiz, Batı muteber soluyla karşılaştırılamayacak kadar temiz, ileri görüşlü ve derindir.

Liberallerden demokrasi dilenenler bunu bilmez. Etnik, dinci, milliyetçi bataklıklarda çare ararlar.

Biz haklı çıkarız.