Bırakın Batı Avrupa'nın zenginlerini, Almanya'nın arka bahçesi Orta ve Doğu Avrupa baştan sona bir bataklık, peki, bu yolsuzluk bataklıkları hakkında ayrıntılı bir şey duyan var mı? Yok.
Sarkozy mahkeme önünde, haftalardır yine hesap veriyor. Libya, yolsuzluk, rüşvet, her şey var. Liverpool Belediye Başkanı, İşçi Partili (“solcu”) Joe Anderson önceki gün tutuklandı. Yolsuzluktan. Asıl önemlisi, Avusturya'nın eski maliye bakanı Karl-Heinz Grasser'in, Anderson'un gözaltına alındığı gün, Viyana Eyalet Mahkemesi'nce 16 yıl önceki özelleştirmelerden cebine ve “ekibine” milyonlar aktardığı sabit görülerek 8 yıl hapse mahkûm edilmesi.
Avrupa gericiliği, yani Avrupa solu, bu tür davalardan kendine bir pay çıkarmayı ve bu payı Türkiye gibi ülkelere dağıtmayı iş bellemiş durumda. Demokrasinin, adalet mekanizması üzerinden işlediğini propaganda etmeleri gerek.
Misal: Grasser. Kamuya ait konutların özelleştirmesinden 10 milyon avroya yakın bir parayı cebine attığı mahkemece saptanmış bu eski bakan, ki tipiyle bile bizde de örnekleri az değildi, aşırı sağcı FPÖ saflarından maliye bakanlığına tünemişti. Viyana'da 2000 ile 2007 yılları arasında bakanlık icra etti. Bu arada epey bir milyon götürmüş. Hazret tabii temyize başvuracak, hemen içeri almadılar. Adam mahkûm oldu. Demokrasi de liyakatini kanıtlayıverdi. Öyle mi?
Bunlar, tek tek çok önemli değil.
Ama hava giderek değişiyor. Sosyalizmsiz ortalık giderek karışıyor. Karışan bir şey yokmuş gibi davranılıyor ve çıkmazları ya da tıkanmaları artık saklamak mümkün olmadığında, bahane olarak “korona günleri” masaya servis ediliyor.
Biz, bize bakalım. Yukarıda birkaç örnek verdik. Bunların her birinin, normal koşullarda ve Türkçe medyada ayyuka çıkarılması gerekmez miydi, antikomünistliklerini solcu sloganlarla saklayıp millete solculuk dersi vermeye çalışan “muhalif medya militanları” tarafından.
Duyan oldu mu?
Haberleri var mı? Ajanslar olmasa, içinde debelendikleri bataklığımızdan bakarak, demokrasinin beşiğinde böyle şeyler olup bittiğinin bile farkına varmayacaklar. Türk medyası, bir bütün olarak, en çok da muhalif geçinen “demokrasi militanları”, Avrupa içre yaşayan, hatta Avrupa hayranı bir toplam gerçekten. Haberleri yok. Almanların derlediği Türkçe haberler olmasa, hadi adını vermeyelim o sitelerin, hiçbir şey görecekleri yok. Sağımızdan söz etmiyoruz, “solumuzdan” söz ediyoruz. Liberaller ordusundan.
Ama hepsi, Berlin'in, dev şirketlere dağıttığı milyarları (ki bunlar harıl harıl çıkış veriyorlar çalışanlarına, Lufthansa ve TUI örnek olsun) ve sesleri çıkmasın diye de serbest meslek sahipleriyle küçük işletme sahiplerinin önüne attığı 3-5 bin avroyu, Ankara'daki İslamcılara örnek olarak gösteriyor. Türkiye soluyla geçmişte bağlantılı, epeydir Kürt siyasetinde riskli kariyerler yapmış koca koca adamlar ABD'yle nasıl dost olduklarını anlatıp duruyorlar. Halklar satışta yani.
Sosyalizm yoksa, böyle satışlar da kaçınılmazdır. Niye şaşıralım? Ama bilmek zorundayız.
Kirlerimizin kaynağı ve sahipleri
Peki, bu çürümeden kurtuluş yok mu?
Türkiye'deki her kirin ağababaları Avrupa'dadır. ABD'den önce Avrupa'da. Daha doğrusu sosyalizmi yaşlı kıtadan kazıyan ve en az üç-dört kuşak siyaset sahnesine çıkamayacak hale getiren “Avrupa solunda”. Sosyalizmin imkânsızlığına iman etmiş bu çevrelerin uşakları içimizde: Şimdilerde “kandırıldıkları” AKP'ye kızıp Berlin merkez olmak üzere Brüksel, Paris, Londra'da demokrasi kursları alıyorlar, abuk sabuk -pek bilmiş- siteler açıyorlar, bir yerlerden yemlenerek televizyon kanalları bile kuruyorlar. Buralarda demokrasi profesörlerine dönüşüp, Türkiye'de sadece sosyalizmin mümkün olduğunu bağıran devrimcilere demokrasi dersleri veriyorlar.
Mutlaka bir büyük güce, bir büyük sermayeye dayanmak, bildikleri tek siyaset dili. Adam Biden'ın geleceğini görür görmez, Kürt halkının/siyasetinin ABD ile ne kadar dost olduğunu anlatmaya başlıyor. Diğerleri bir belediyeci imamın peşinde ABD ve Avrupa siyasetinden/sermayesinden yararlanarak iktidara tam yerleşmeye çalışıyor. Bir başka zavallı emekli maocu, AKP'nin eteklerine sığınmış, Rusya'yı Akdeniz'e çağırınca, bir emperyalist gücü yani, işlerin yoluna gireceğine inanabiliyor. Bunlara solcu deniyor, iyi mi?
Böyle bir çürüme görülmemiştir.
Mesele şu, oysa: Bırakın Batı Avrupa'nın zenginlerini, Almanya'nın arka bahçesi Orta ve Doğu Avrupa baştan sona bir bataklık, peki, bu yolsuzluk bataklıkları hakkında ayrıntılı bir şey duyan var mı? Yok. Ama şunu biliyoruz: Oralar boşuna Almanya'nın arka bahçesi değil. Dolayısıyla emekçi halkların kanını emen iktidarlar ve onların sadık muhalefetlerinin her yolsuzluğunda, bir kol mutlaka bu arka bahçenin sahibine uzanacaktır. Bunu sorabilen var mı?
Arka bahçesindeyiz Büyük Almanya'nın. Diğerlerinden çok daha farklı bir siyasi kader çıkmaz bu düzenden. Bu düzen solundan. Bu düzen solu, bu liberal satıcılar, sıradan İslamcı ve faşist odaklardan çok daha tehlikelidir. Bunlara ehven-i şer gözüyle bakanların da solculukla, sosyalizmle bir ilgisi yoktur.
Neden mi?
Çünkü, Türkiye ABD'nin arka bahçesinde değil.
Çünkü, Türkiye, Almanya'nın arka bahçesinde.
Bu arka bahçede saatler farklı çalışıyor.