Bir kabus olarak AB

Osman Çutsay'ın “Bir kabus olarak AB” başlıklı yazısı 07 Mart 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Başka ve pek anlamlı laflarla saklamaya çalıştıkları gerçek, son derece basit aslında: Almanya başta olmak üzere Fransa, Hollanda ve Finlandiya gibi AB’nin en zenginleri, Bulgar ve Rumen yoksullarının, yerli halkın deyişiyle “görgüsüz Çingenelerin” baskınına karşı önlem almak zorunda kalıyor. Çünkü bu akımın altından kalkamıyorlar.

Yönetenlerin açıklaması, gerekçeleri kadar çirkin: AB’nin en yoksul ülkesinden “Yandım Allah!” diye en zengin ülkesine, yani Almanya’ya kaçanların, bu ülkedeki sosyal devleti sömürmeyi amaçladığı ileri sürülüyor. Yaşam alanları talan edilmiş, merkezin keyfine göre didinen ve sanayisizleştirilmiş ülkelerde nefes bile alamaz hale gelen milyonlar, dışarıdaki yaşam alanlarına akıyorlar. Yıktıkları sosyalizmin altında kalmış kitleler, her türlü aşağılanmayı kabullenerek ve AB üyesi ülke vatandaşlarına tanınan “yerleşim özgürlüğü” bahanesiyle AB’nin merkezinde ekmek arıyorlar. Kaldırılacağı ilan edilen ve büyük ölçüde de kaldırılan AB içi sınır denetimleri gündemdedir.

Avrupa’da hızla yayılan bir yoksul göçü ile karşı karşıyayız. Sadece kamusal alanlardaki kameraların bile bütün hücreleriyle toplumu denetim altına aldığı bu “süper demokratik proje”, bir avuç sivil zorbanın dışındakileri yoksullaşmaya mecbur bırakan bir “zenginleşme projesi” olarak da iflasını vermiş sayılmalı. Ama Avrupa solunun bu tuzaktan kurtulduğunu söylemek için çok erken.

Bu korkutucu kavimler göçü, AB yoksullarıyla zenginleri arasındaki farkın çok büyük olduğunun, hatta acımasızlaştığının ilanıdır. Az sayıdaki zengin merkezin büyük sayıda yoksulun “ziyaret tehdidi” altında kalması, AB’nin her yönüyle bir eşitsizlik cehennemi olduğunu açıklamıyor da neyi açıklıyor?

AB’nin yıldızlarını demokrasi ve refah toplumu diye millete yutturmaya çalışanların utanacağı yok, tamam, ama AB’nin çalışan sınıflardan yana olduğu yalanına kapılan bazı solcuları belki uyarabiliriz.

Merkezin merkezi çare arıyor: Eşitsizlik cehenneminden kaçış hayallerini zengin mutfağının tatmin etmesinin mümkün olamayacağını kendi sözleriyle itiraf eden Almanya İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich, Bulgar ve Rumen yoksulların ellerini kollarını sallaya sallaya Almanya’ya girmelerine, bu iki ülkenin Schengen Anlaşması dışında bırakılarak çözüm bulunabileceği inancında. Her sağcı gibi kolaycı ve kendini hep haklı görüyor. Ama bu yoksulluk göçünün artık durdurulamaz boyutlara ulaştığının da farkındadır. Önlem hazırlıkları uçurumun nasıl bir hızla büyüdüğünü gösteriyor.

Yerli halkın “Çingeneler” diye aşağıladığı ve çekindiği esmer yoksulların (Romanlar) bu akını, refah şovenizminin bayağı bir şovenizme dönüşmesini hızlandıracak gibi görünüyor. Bu ise her ihracat devinin en çok korktuğu şeydir. Şovenizm sizin hem sermaye hem de mal ve hizmet ihracatınızı kesiverir. Dış pazarlara giremezsiniz. Dışarıdan kimsenin girmesine de izin veremezsiniz.
Krizdeki AB, yeni krizler doğuruyor.

AB’yi bize “mümkün cennet” diye yutturmaya çalışan Jürgen Habermas döküntüsü azgelişmiş uşakları (“demokratlar”) zor zamanlar bekliyor.
Yoksulları da...