O cesur gazeteci kim?

Bugün çalışan gazeteciler günü… Boyun eğmeyen, üreten, gerçeği kovalayan, bütün bunları yaparken köle ücreti alan, tutuklanan ya da işsiz kalan tüm basın emekçilerine selam…

Dijital dünyanın editörlerine de selam!

Libya’yla ilgili yazımı bitirirken son gelişmeleri atlamayayım diye olup bitenlere göz attığım sırada sinir sistemimi yalama eden yaratıcı arkadaşlara bin kere selam!

Libya’da beklenen oldu, Hafter ateşkesi reddetti. Gerisiyle sonra ilgileniriz. Şimdi dünya çalışan gazeteciler gününde tıklattırılmaya karşı mücadele zamanı.

“Yılan hikayesine dönmüştü:… Ve geçti”, başlık böyle. Düşünüyorum, düşünüyorum ipucu da yok. Görselde “Son Dakika” yazıyor. Hikaye Türkiye’de mi geçiyor başka bir yerde mi belli değil. Çok merak ediyorsan, tıklayacaksın. Tıklıyoruz. İngiliz parlamentosu Brexit’i onaylamış. Tabii ya, nasıl da aklıma gelmedi, tam yılan hikayesiydi Brexit. Biraz daha düşünsem bulurdum, kaçırdım. 

Hemen yanında başka bir haber “Yüz binlerce kişi bekliyordu: Ve açıklandı”. Editörler pek insaflı bu sefer. Koydukları görsel az da olsa yol gösteriyor. Fotoğrafta türbanlı kadınlar sevinç gözyaşı döküyorlar. Tahmin ediyorum içeriği ama emin olmak için tıklamak zorundayım ve tıklıyorum. Doğru bildim, Hac kurası çekilmiş, sevinen sevinmiş, üzülen üzülmüş.

Gezinmeye devam ediyorum. “MİT ve Emniyet’ten Operasyon: Yakalandı”. Fotoğrafta polisler birinin koluna girmiş, götürüyor. MİT ve Emniyet ortak operasyon yapmış ve adam yakalanmış. Demek ki kamuoyunun yakalanmasını beklediği biri. Bir Çakal olmasa da, haber değeri var herhalde ama ben çıkaramadım kim olduğunu. İsim hafızam kötüdür lakin fotoğraftakini daha önce hiç görmediğime eminim. Ne yapalım, tıklayacağız. Adil Öksüz değilmiş, Danimarkalı bir IŞİD militanıymış. Başka da bir özelliği yok.

Sonra geliyoruz “Bir kişi hayatını kaybetti, beş kişi tedavi altında” haberine… Fotoğrafta bir hastane koridoru. Aklıma mantar zehirlenmesi geliyor nedense. Bir diğer olasılık kömür ya da doğalgaz. Tıklıyor ve öğreniyoruz ki, Isparta Şehir Hastanesi’nde endoskopi yapılan hastalardan biri ölmüş, beş kişi de rahatsızlanmış. Tutturamadık yine… 

Çarpıcı bir başka haber bekliyor bizi. “Ülkeyi terk etti: Ölüm korkusuyla…” Başlık çok etkileyici. Görselde Süleymani’nin artık hiç unutmayacağımız kafasını yana çevirdiği o kare ve Trump’ın her zamanki aptal bakışı bir arada kullanılmış. Ülkeyi terk eden Süleymani olamaz, öldürüldü. Trump’ın ABD’yi terk etmesi kendisi için daha tehlikeli olacağından, bulunduğu ülkeyi terk edenin görselde yer almadığı ama İran ve ABD arasındaki gerilimden çok etkilenen bir kişi olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Acaba kim ve nereyi terk etti? Tıklıyoruz ve dakikalarca uğraştıktan sonra, terk edilen ülkenin Katar olduğunu anlıyoruz. Terk edense Katar’da kamp yapmakta olan Hollanda takımı Ajax’ın ABD vatandaşı oyuncusu. “Tedirginim” demiş ve kamptan ayrılmış. İnsan görselin bir yerine bari bir futbol topu yerleştirir. Sonuç: Bunu da bilemedik.

Aşağılara iniyorum, her tarafından reklam spotlarının pörtlediği bir alanı tararken “Hülya Avşar’ın kızının son hali yürek burktu” diye bir habere rastlıyorum. Üstte Hülya Avşar’ın kızının değil de kendisinin fotoğrafı. İsim hafızam kötüdür dediysem o kadar değil, az önce başka bir yerde “Sibel Can’ın kızının son hali yürek burktu” diye bir haber görmüş, ilgilenmemiştim. Bir tane olsa “bana ne Hülya Avşar’ın kızından” deyip geçeceğim ama Sibel Can’ın da kızı yürek burkmuş, bir tür salgın gibi. Azıcık dolansam bu kez Hülya Koçyiğit’in kızıyla ilgili bir haber çıkacak karşıma. İyisi mi tıklayayım, kızlara ne oluyormuş öğreneyim diyorum. Öğreniyorum da: “Anne babalarına korkutucu derecede benzeyen ünlülerin çocukları şimdi neredeler?” Düştük mü tuzağa... Artık Hülya Avşar’ın kızına ulaşıncaya kadar 50 kez tıklayacaksın, arada reklamları atlayacaksın. Bütün bunları yaparsam “Kemal Okuyan’ın hâli yürek burkar”… 

Bu örnekleri, Hürriyet’ten aldım.

Diğerlerinin hatta halkın haber alması için çaba harcayan, gerçeği kovalayan yayın organlarının da pek farkı yok. “O siyasetçiyi hiç böyle görmediniz” diye başlık atan da var, “Trump’tan şok açıklama” diye sunulan haberde ABD Başkanı’ndan bir çift söze bile yer vermeyen de…

Bir ara soL’da da böyle başlıklar peydahlanmıştı, neyse ki kısa sürdü.

Okur tıklayacak, haber sitesinin sayfa ziyaretçi sayısı yükselecek, reklam gelirleri artacak. Haber kendisini okutmuyorsa, tuzak kurulacak, illa o mal satılacak.

İşin gerçeği, bir haber gerçekten önemliyse, başlık içeriğe ilişkin bir fikir verse bile o haber okunuyor. Yani, merak uyandıran başlıklar çoğunlukla eften püften haberler için tercih ediliyor. Okur da bunu biliyor bilmesine ama ya tutarsa? Ya çok önemli bir haberi kaçırıyorsan?

Tıklayacaksın!

Hafızama değil ama irademe güvenirim, artık bu türden başlıkları atanlar düşünsün, ben yokum. Bu yazıyı yazdıktan sonra mümkün değil tıklamam. Size de aynısını öneririm.

Tıklamaktan vazgeçin, Libya yazınız boşa gitmesin, sinirleriniz bozulmasın, gazeteci gününde gazeteciye diş bilemeyin.

Yine de dayanamıyorsanız, son bir kez tıklayabilirsiniz. İşte Erdoğan’a “sana ne” diyen cesur gazeteci