Tek adam rejimi demekten vazgeçmeliyiz

 

Kurulan şu garip düzene “Tek Adam rejimi” demesek iyi olur: işin gerçek yüzü perdeleniyor. Bütün kötülüklerin sorumluluğunu tek adamın üzerine yıkmaya kalkışırsak, parababalarını aklamış oluruz. Sermaye sınıfının, tek adamın tutsağı olduğu, “mecburen” peşinden gittiği nerede görülmüş.

Perdeye bakıldığında tek adam görünüyor: burası doğru.

Hükümet, Cumhurbaşkanından ibaret bir kurum olarak yapılandırıldı; cumhurbaşkanı tek başına yasama organı yetkisi kullanarak Devleti biçimlendiriyor; siyasal sorumluluk taşımıyor; yargı, zincirlerle kendine bağlandı.

Bütün bunlar doğru ama biz perdeye yansıyan görüntülerle yetinmeyiz; olaylara sınıf gözlüğüyle bakarız.

Tek adam rejimi gibi görünen şey, sermayenin mutfağında kurgulandı. Parababalarının, yasal ve yönetsel engellere takılmaksızın Ülkenin zenginliklerine en hızlı ulaşabilmelerini sağlayacak bir düzene olan gereksinmelerine karşılık geliyor.

Buna “iş yapma kolaylığı” diyorlar. İzin, ruhsat, ÇED, destek vermek için gereken formalitelerle uzun uzadıya uğraşmak işlerine gelmiyor. Üç beş gün içinde hazırlanıp, önlerine gelsin istiyorlar.

Dünya Bankası 2004 yılından bu yana her yıl, İş Yapma Kolaylığı Endeksi yayımlıyor. 2020 yılı Raporunda Türkiye’nin, 2019 yılında, bir önceki yıla göre 10 sıra yükselerek 190 ülke arasında en kolay iş yapılan 33 ‘üncü Ülke olduğu belirtiliyor. 11’nci Beş Yıllık Kalkınma Planına 2023 hedefi olarak 30’ncu sıra konulmuştu. Tek adam rejiminin daha ilk yılında, üstelik henüz acemilik geçmemişken birdenbire kendimizi 33’ncü sırada bulduk.

Tek adam rejimi olmasaydı bu başarı yakalanamazdı.

Cumhurbaşkanlığı örgüt yapısı içinde patronların yatırım işlerini kolaylaştırmak amacıyla dev ofisler kuruldu. Her şey bu ofislerin arka odalarında, sermayenin temsilcileriyle oturulup gizlice kotarılıyor, gizlice uygulamaya konuluyor. Gizlilik, Cumhurbaşkanlığı Kararname ya da Kararlarının hazırlanmasında da esas. Resmi Gazetede yayımlandığında öğreniyorsunuz.

Ama hepsini değil! Toplumun öğrenmesinde sakınca gördükleri kararlar yayımlanmıyor. Bu yüzden de kimlere hangi koşullarda ne tür çıkarlar sağlandığını hiçbir zaman öğrenemiyoruz. Onlar sır olarak kalıyor.

Gizlilik, Cumhurbaşkanının Temmuz/2018’de çıkardığı 10 sayılı CBK ile yasallaştırıldı. Bu Kararnameyle kendisine, resmi gazetede nelerin yayımlanacağına karar verme yetkisi tanıdı. Karar sayılarından bugüne değin 1955 CB Kararı çıkarıldığını anlaşılıyor. Ama Resmi Gazeteleri tararsanız ancak yarısını bulabiliyorsunuz. Gizlilikten Cumhurbaşkanı yararlanıyor ama asıl korunan sermaye sınıfı: toplumda direnişlerin örgütlenmesine fırsat tanınmadan iş bitiriliyor.

Devlet dökülüyor. Cumhuriyet, laiklik, sosyal hukuk devleti gibi kavramlar çoktandır unutuldu. Cumhurbaşkanının hazırladığı plan, program, bütçe gibi belgelerin hiçbir tutarlılığının olmadığını herkes görüyor. En çok da sermaye örgütleri görüyor olmalı.

Görüyorlar ama savunuyorlar. Onlara bir diyeceğimiz olamaz: sınıf çıkarları ne gerektiriyorsa onu yapıyorlar. Belgelerde nelerin yazdığı umurlarında değil. Tek dertleri sistemin sürekliliğinin sağlanması. Ve kurdukları düzen onların isteklerini birebir olmasa da şu kriz ortamında şimdilik karşılamaya yetiyor.

Tek adam rejimi söylemini meclisteki “muhalefet partileri” çok kullanıyor. Tek adamın çok hırslı oluşu, kadrolarının acemiliği, bilgisizliği, güvenilmezliği gibi özelliklerini de öne çıkarıp eleştiriyorlar.

Ülkeyi yöneten kadroların niteliğiyle ilgili değerlendirmelerin doğru olmasına takılmayalım. Sorun orada değil. Böyle davranmakla toplumu yanlış beklentilere, yanlış çözümlere yönlendiriyorlar.

Bir örnek verip bitireyim: Sarımsağı, Çin’den; cevizi, ABD’den; canlı hayvanı Brezilya’dan, Urugay’dan, Avusturalya’dan; buğdayı, mısırı, Rusya’dan alan bir tarım ülkesiyiz.

Nereden çıktıysa “tek adam” birdenbire yerli oto derdine düştü. İtalya’dan yerli oto ithal edilecek, karşılığında Türkiye’de kurulan 5 ortaklı bir gruba proje bazlı yatırım desteği olarak 13 yıl boyunca ve gerekirse onun yarısı kadar ek süre verilecek ve milyarlarca lira boca edilecek.

“Muhalefet” bu nasıl bir şeydir demedi. Üstelik partileriyle, belediyeleriyle, basınıyla destek mesajları iletti.

Düzenin iktidarı, muhalefeti olmuyor. Atışmalarına aldanmayalım; hepsi aynı kapıya çıkıyor.