Şehit kanı

 

“kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda.”
yiğitlik, sen cehennem olsan bile
fedayı kabul etmektir,
cennet yapabilmek için seni,
yoksul ve namuslu halka.

Yukarıdaki dizeler Ahmet Arif’in “vay kurban” adlı şiirinden; Mehmet Akif’in sorusunu aktarıyor ve yanıt veriyor. Aşağıdaki sözler ise Diyanet İşleri Başkanlığının; 28 Şubat Cuma günü, 90 bin camiden yankılandı.

Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.

Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,

Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.”

Anayasasında laik yazan ülkenin bir kurumu, Türkiye Cumhuriyeti ordusuna, İslam’ın son ordusu unvanı vermiş, cihat yapın diyor.

Ve aynı gün Mecliste grubu bulunan partilerden dördü ortak bir bildiri yayımladı: “Kahraman Türk ordusunun, TBMM tarafından verilen görevleri her zaman olduğu gibi bundan sonra da üstün başarıyla gerçekleştireceğine olan inancımız tamdır.”

Üç gün sonra, Diyanetin emriyle bütün camilerde fetih suresi okutuldu.

2 Mart günü de TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD, YASED, TİB gibi sermaye örgütleri, yanlarına Barolar Birliği, TÜRMOB, TZOB gibi meslek örgütleri ile Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen, Kamu-Sen gibi emek örgütlerini alıp “ordumuza yapılan menfur saldırıyı” kınadı.

Çok yazık!.. Şehit kanı üzerinden politika yapılmasına, kimsenin itirazı yok.

Bu duruma bir günde gelmedik. AKP yıllarca, milyonlarca yurttaşın beynine “değerler eğitimi” adı altında dinsel dogmaları boca etti, 4 yaşındaki bebelere bile şehit olmanın faziletlerini anlattı.

Toplum bu günlere çoktan hazırlanmıştı.

Onlarca genç insanımız öldü. Üstelik uluslararası meşruiyeti olan bir başka ülkenin toprağında. Kanlarını yerde bırakmadık; binlerce rejim unsuru öldürdük; gerekirse daha da öldürürüz diyorlar. Hiç kimse “rejim unsurlarının” kim ve neden orada olduklarını merak etmiyor.

Ülkemizi cennet yapalım

21. yüzyıldayız. Bırakalım şehit yarıştırmayı. Biz ülkemizi cennet yapalım.

Cehenneme çevirdiler. Derelerimizden zehir akıyor. Kentlerde soluk alamıyoruz. Ne eğitim ne kültür ne sanat ne insana saygı ne aşk ne sevgi bıraktılar. Ülkeyi karanlığa gömmek için her yıl yüzlerce milyar lira harcıyorlar. Tarihe de doğaya da saygıları yok. Düşmansız yaşayamıyorlar.

600 gölü kurutup, Hasankeyf’in üzerine baraj yapmayı marifet sayıyorlar; 12 bin yıllık tarihi sildiler. 16 yılda 3,5 milyon hektar tarım toprağını yok ettiler. Ülkenin her karış toprağı betonlaştırılsın diye köylere mahalle statüsü verdiler.

Patronlarımız, yabancı sermaye bağımlısı… Ülkenin zenginliklerini ve pazarını uluslararası tekellerle paylaşmadan hiçbir şey üretemiyor; hiçbir şey satamıyorlar. Daha çok yabancı sermaye bulsunlar, daha çok kâr edebilsinler diye milyarlarca lira tutarında teşvikler veriliyor. Bedava kamu toprakları tahsis ediliyor. Vergilerden bağışık tutuluyorlar.

Daha çok işçi çalıştırıyor görünsünler diye ücretlerini, sigorta primlerini bile devlet ödüyor. Ama işsiz sayısı azalmıyor, artıyor. İş bulma umudunu yitirenlerle birlikte 7 milyonun üzerinde insanımızın işi yok; başkalarına muhtaç yaşıyor. Çalışanlar daha iyi durumda değil. Dörtte üçü açlık, yoksulluk sınırında ücretlerle yetinmek zorunda. Üstelik yarınları belirsiz; kuralsızlık egemen ve çoğu kayıt dışı çalıştırılıyor.

Çocuklarımızı din okulları dayatmasından kurtarabilmek aslanın ağzında. Şehir hastanelerinde müşteriyiz. Sülüklerle, hacamatlarla sağlık arıyoruz.

Kamuya ait, topluma ait hiçbir şey bırakmamak üzerine yemin etmişler sanki. Özelleştirme İdaresi, Milli Emlak, Belediyeler, KİT’ler, daha ne kadar kamu kurum ve kuruluşu varsa kıyasıya yarışıyorlar. Kentlerin, kırların, kıyıların, meraların, kamu yararına olacak bir anlayışla planlanmasına olanak bırakmadılar. Planları yağmacılar yapıyor. Ne oksijen bıraktılar ne yollar yetiyor ne de tarım yapılabiliyor.

Milli Emlak, 2018 yılında 12 milyon m²; 2019 yılında 17,3 milyon m² olmak üzere yalnızca son iki yılda yaklaşık 30 milyon m² Hazine taşınmazı sattı. Bir o kadar da ön izin, irtifak hakkı gibi yöntemlerle neredeyse bedavaya kiraya verdi. Proje desteği adı altında tahsis ettiklerinin büyüklüğünü bilmek olanaksız.

Bugüne değin ne kadar sattığını bilemem ama Özelleştirme İdaresinin portföyünde Mart 2020 itibariyle 20 milyon m² toprak var. 

En çok para edecek kuruluşları ve taşınmazlarını Varlık Fonuna devredip kamu malı olmaktan çıkardıklarını da unutmayalım.

Belediyelerin sattıklarının haddi hesabı yok. Hemen her gün bir ya da bir kaçının ilanları yayımlanıyor. Yerel seçim sonrasında Ankara Büyükşehir Belediyesi 135 bin m²; İstanbul Büyükşehir Başkanlığı 40 bin m² taşınmazını satmak için ihale açtı. Ülkede 30 Büyükşehir, 51 İl ve çok sayıda ilçe belediyesi olmak üzere 1389 belediye var, varın hesabını siz yapın.

Arazi diyordunuz, işte size arazi; hepsi kurtuluş savaşında şehit kanıyla yıkanmıştı zaten. Neden satıp duruyorsunuz? Bırakın yoksul ve namuslu halka; cennet yapalım. Ülkeyi aydınlığa çıkaralım.