Planlamanın sefaleti

Kalkınma planları, ülke öncelikleri, hedefler ve kaynakların dağıtılmasına ilişkin ilkelerin belirlendiği yol haritaları olarak kurgulanmıştır. Bu nedenle, gelecek öngörüsüyle hazırlanan, orta vadeli plan; yıllık program; stratejik plan ve bütçe gibi belgelerin, kalkınma planlarıyla uyumlu olması zorunlu tutulmuştur.

Yasal zorunluluğun yerine getirilmesi için 2019-2023 dönemini kapsayan Onbirinci 5 Yıllık Kalkınma Planının, 2019 yılı yatırım programı ve merkezi bütçenin hazırlıklarına başlanıldığı 2018 yılı Haziran ayında kabul edilmiş olması gerekirdi. Oysa Parlamentonun önüne bir yıl gecikmeli getirildi.

Planlamanın sefaleti burada başlıyor.

2019 yılı ve gelecek öngörüsüyle hazırlanan belgelerin hepsi Onbirinci Kalkınma Planı kabul edilmeden önce hazırlandı ve yürürlüğe sokuldu. Bu olayı, sıradan bir gecikme sayıp geçiştiremeyiz: 7 aydır yürürlükte olan belgeler, Parlamento’nun izni, bilgisi ve öngörüsü dışında hazırlanmıştır. Bu yüzden de Albayrak’ın Yeni Ekonomi Programı (YEP); İleri Verimli Milli Endüstri (İVME) adlarıyla kamuoyuna açıkladığı metinlerin yasal geçerlikleri yoktur. 2019 yılı bütçesi ve yatırım programı da bu nedenle sorunludur.

Sefalet diz boyu; Planı genel kurulda kimin sunacağına ilişkin yasal düzenleme yapmayı unutmuşlar. CB yardımcısı yürütmenin temsilcisi olarak ben sunayım, savunayım diye bir önerge vermiş ama genel kurula girmesi yasal olmadığı için önergesi de geçerli sayılamıyor. Ne yapacağız diye iki saat tartıştılar. Meclis başkanı sonunda şöyle bir yöntem buldu; “yürütme organının meclis genel kurulunda temsil edilmesi talebini İç Tüzük kurallarına aykırıdır deyip reddedeyim; bu kararımı oylarınıza sunayım; kabul etmeyin ben de konuşturayım.”

Meclis Başkanının bu sözlerine uydular, böylelikle plan ortada kalmaktan kurtuldu.

Yasaya göre yaklaşık bir ay sürmesi gereken görüşmeler iki gün Plan ve Bütçe Komisyonunda, bir gün de Genel Kurulda olmak üzere üç gün içinde bitirildi.

Yasal süresi kullanılmış olsaydı yine de pek bir şey değişmeyecekti. Görüşmelere çok az ilgi gösterildi. Konuşmacılar çoğunlukla salondaki 10-15 kişiye hitap etti.

Kalkınma Planını önemsememe konusunda yalnızca AKP milletvekillerini suçlamak haksızlık olur. Planın oylamasına bile 312 üye katıldı. 268 üye kabul, 44 üye ret oyu verdi.

Kimi AKP’lilerin, alışkanlıktan olsa gerek, yürütme organı temsilcisi gibi konuşması dikkat çekiyordu. Yürütmeye ilişkin hiçbir yetkileri olmamasına karşın; “…yaşam kalitesi yüksek ve değer üreten şehir ve yerleşimler oluşturmaktan asla vazgeçmeyeceğiz... yaratılan hasılanın toplum kesimleri ve bölgeler arasında daha dengeli bir biçimde paylaşılması sağlanacaktır…” gibi sözler edip durdular.

Çok az kişinin ilgisini çekti ama aslına bakarsanız planın öyle ciddiye alınacak, önemsenecek bir yanı da yok. AKP’nin hazırladığı bütün belgelerde olduğu gibi “nesnellik,…hesap verilebilirlik, …şeffaflık, …hukuka bağlılık…” gibi soyut, içeriğinin hiçbir zaman doldurulmayacağını bildiğimiz sözler uçuşup duruyor.

Düşler dünyasında yaşamamızı istiyorlar. CB Yardımcısı konuşmasının bir yerinde; “hukukun üstünlüğü, güçlü demokrasi ve temel hak ve hürriyetler Onbirinci Kalkınma Planının temel taşıyıcı sütunlarını oluşturmaktadır” diye bir cümle bile kurdu. Hangi ülkeden söz etti acaba? 126 ülke içinde Hukukun üstünlüğünde 109’uncu; Temel hak ve özgürlüklerde 122’nci sıradayız.

Plan hedeflerinde büyük oranlarda sapmalar olduğunu bu arada vurgulamış olalım. Onuncu Planın büyüme hedefi %22; Milli Gelir hedefi %40; İşsizlik hedefi ise %78 oranında saptı. Bu oranlardaki sapmalar, boşa plan yapıldığının göstergesidir.

Bu yüzden de Onuncu Planda 2023 yılı için öngörülmüş olan hedeflerin yarısına ulaşmaya çabalayan Onbirinci planla karşı karşıyayız. 2011 yılında 2023 yılı için öngörülen 2 trilyon dolar hedefi 1 trilyona; 25 bin dolar kişi başına düşen gelir hedefi 12 bine; 500 milyar dolar dışsatım hedefi 227 milyar dolara düşürülmüş. İşsizlik hedefi ise %5’ten %10’a yükseltilmiş.

SERMAYE DOSTLUĞU

Söz konusu sermaye dostluğu olduğunda parti ayrımını bir yana bırakıyorlar. Şu sözler, CHP milletvekilinin; “Amerika'daki, General Electric, General Motors, hepsinde devlet desteği vardır, sermayesi vardır, Dünyayla rekabet edeceksek muhakkak büyük firmalar kurulmalıdır ve arkasında devletin de olması şarttır” Zaten AKP’de bunu yapmaya çalışıyor.

Öncekilerde olduğu gibi Onbirinci Plan da sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda hazırlanmış bir belge özelliği taşıyor. Kamu-özel ortaklığının yaygınlaştırılması; Kalkınma ve Yatırım Bankası sermayesinin 10 milyar lira artırılması; yurt dışından uzun vadeli borçlar alıp ülke içinde dağıtması; Varlık Fonunun büyük ölçekli yatırımları desteklemek amacıyla kullanılması; patronların üzerindeki ücret yüklerinin devletçe üstlenilmesi gibi bir dizi hedef belirlenmiş.

Genel Kurulda bu hedeflerin hiçbiri eleştirilmedi. 

ÇALIŞANLAR, SOSYAL GÜVENLİK VE FİNANSMANI

Onbirinci Planda SGK’na verilen kamusal desteğin azaltılması amaç olarak belirleniyor ve esnek istihdam ve kolay işverenlik yaygınlaştırılacaktır deniliyor. Genel Kurulda bu konular da sorgulanmadı, geçiştirildi.

223 numaralı tedbirde; “kamu emeklilik sistemi dışındaki sistemlere katılım teşvik edilecektir” 223.4 numaralı tedbirde; “tamamlayıcı emeklilik kurumlarının iyi uygulama örnekleri doğrultusunda geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması sağlanacaktır” denilerek emekliliğin özelleştirileceği vurgusu yapılıyor. 307.1 numaralı tedbirde, Emeklilik fonlarında daha çok para biriktirilmesine çalışılarak sanayinin hizmetine sunulacaktır deniyor. Genel kurulda bu konular da geçiştirildi.

Çalışanların çıkarına olabilecek tek bir önerge sunuldu. Önergede, BES ile entegre biçimde kıdem tazminatı fonu kurulması doğrultusundaki hedefin metinden çıkarılması istenmişti, reddedildi.

Kimi öneriler ise çalışanların yararınaymış gibi görünse de tehlikeler içeriyordu. Bunlardan birinde Ekonomik Sosyal Konsey, “mutlaka üç ayda bir toplansın ve çalışma yaşamına ilişkin düzenlemeler bu kurulun görüşleri doğrultusunda hazırlansın” denilmişti.

Oysa Yasa 2.7.2018 günlü 703 sayılı KHK ile değiştirildi. Yeni biçiminde, Konsey üyelerinin Cumhurbaşkanınca seçilmesi, Cumhurbaşkanı ya da belirleyeceği yardımcılarından birinin başkanlık etmesi öngörülüyor. Böyle bir yapıya önem atfedilir, beklentiler oluşturulursa, çalışanların zararına olacak yasal değişikliklere meşruiyet kazandırılmasına yol açılması kaçınılmazdır: Konsey böyle karar verdi derler. Söyleyecek söz bulamayız.

Planın asıl sefaleti, çalışanların siyasete müdahil olamayışından kaynaklanıyor. Siyasetteki arayışları sırf AKP’nin bütünlüğü hedef alınıyor diye çıkarımıza olduğunu sanmayalım. Türkiye herhangi bir kapitalist ülke olma özelliğini çoktan yitirdi. Yasaları ve yöneticileri kimseye güven vermiyor. Bu yüzden de ne uluslararası tekeller ne de içerideki uzantıları önünü görebiliyor. Bu sorunu çözmeye çalışıyorlar.

Türkiye üzerine yorumlar yaparken yukarıdaki gerçekleri dikkate almak zorundayız.