Yazarlığın Matematiği ve Yine Cumhuriyet Gazetesi

Çocukluğumdan anımsadığım bir aile dostu ninemizin sık yinelediği söz hala kulaklarımda: “Ah ben erkek olacaktım kiii!” Çevresindeki erkeklerin erkeğe benzemediği savından başka bir şey değildi bu, biraz da erkekleri kışkırtma. Şimdi siyasi arenada buna benzer başka bir söz moda: “Ah! Türkiye’de bir sol hareket olsaydı!” “Ah! Ben solcu olacaktım kiii!”nin değişkesi sayılabilir. Ol o zaman, sen solcu ol görelim! Kışkırtma bile yok bu savda, keşke kışkırtsa katıksız teslimiyet ruhuyla sahte ağıt! Sol yok yönündeki bir yazıya bir okuyucunun yorumu: Türkiye’de sol güçsüzse sizin gibilerin çokluğundan güçsüz.

Başka bir tez: Sol düşünsel bir ürün vermiyor! Metin Çulhaoğlu, ta 1988’de marksist kuramda tartışılan temel sorunlar için bir kavram, bir yöntem önermiş. “Salınım” kavramı. Kimse üstünde durmamış. Beş yıl sonra ünlü bir kuramcı Balibar çok benzer bir şey söyleyince bizde de biraz kıpırdanma olmuş, sonra yine sessizlik. Bazı entelektüellerimiz çok sonraları Zizek “paralaks” kavramını, Karatani “Transkritik” kavramını ortaya atınca uyanmışlar. Çoğu solcuda yine bir ses yok. “Evrim Açısından Devrim”de bunu yazdım. Ortalık birbirine girdi! Şaka tabii, hiç kimse kimseye girmedi, bir kitabın ilgi uyandırması için önce okunması gerek. Ortam entelektüel yönden o kadar ölü ki, ne kadar zengin savlar ortaya atarsanız atın, yaprak kımıldatmıyor, çıkarsız gerçek arayana hayat hakkı tanınmıyor. Yalçın Küçük hocayı bu çevre delirtti işte. Laf aramızda hocanın delirdiği falan yok, ne yapsın, normal yoldan söyleyince kimse dönüp bakmıyor, apaçık gerçeğe millet aldırmıyor, ancak Sabetay mabetay derse biraz okunabiliyor.

Bizim yayınevi sıfır ilanla işi götürüyor uzun zamandır. Neredeyse alıştı şirket artık, tam alıştı derken ölmesin de. Sıfır ilanın otomatik sonucu nedir dersiniz? Sıfır yazı. Kültür kitap sayfaları, dergiler ne kadar çok ilan verirseniz kitabınız hakkında o kadar yazı yayımlarlar. Yayınevimizin aşamalı planında bundan sonraki sıra, dağıtım şirketini de aradan çıkarmak. Elden ele dolaşım neyimize yetmiyor! Son aşama ise kitabın basılmaması, bazı kişilere bazı bölümlerin ezberletilerek kulaktan kulağa yayılması. Ama bu yöntemde nasıl para tahsil edilecek, o noktada düşünüyorlar şimdilik. Şaka bir yana bu dönemde böyle kitaplar basmak entelektüel ve siyasi bir cesaret gerektiriyor, yayıncı dostlarıma çok teşekkürler.

Vefasızlık etmeyeyim, şu ana dek hakkında bir yazı çıktı, o da liberal dediğimiz Milliyet Sanat’ta. Bir de sağ olsun Hikmet Çetinkaya köşesinde birkaç paragraf değindi. Ben ne yaptım buna karşılık? Cumhuriyet Gazetesi’ni sertçe eleştiren bir yazı yazdım. Benim gibi bir adamın teşekkürü işte böyle olur!

Benim bu yazıdaki ilk muradım, Kemalistleri uyarmaktı. Bağınıza dışardan birileri giriyor sürekli, hem üzümlerinizi yiyor, hem sizi dövüyor. Bu üç edimden hiç değilse birini engelleyin! Şahsen benim o üzümlerde hiç gözüm yok. Gazetede en yakın bulduğum değerlerden Sevgili Güray Öz’ü kızdırmayı başardım sadece. Cevaben ona dedim ki, bizim gibi insanların misyonu toplumu, aydınları sola doğru çekmektir. Bu işi yaparken en önce kendimiz harcanırız, ama problem değil. Böyle sola çekme olur mu, dedi Öz. Olur bence, “Kim bu ayı!” derler ilkin, ama öte yandan ayıdan korkar bizim entel milleti çünkü ne zaman ne yapacakları kestirilemez.

Başka bir amacım da kendini sosyalist görenleri uyandırmaktı. Sosyalistler sosyalist değerlerin kıymetini bilmezler, sosyalist yazarları, gerçek edebiyatçıları okumazlar. Popüler yazarları, şu çok ilan ve reklam edilenleri, çok satanları okurlar. Sol düşmanı yazarları ünlü eden daha çok solculardır. Türkiye’de sol sanat kuramının bana göre en yetkin ismi Ergin Yıldızoğlu Cumhuriyet’tedir. Cumhuriyet onun bu özelliğinin farkında mıdır? Sanmıyorum. Yıldızoğlu Marksist kuramda da iyidir. Başkasına güvenmiyorlarsa ona sorsunlar. Çok satanlar niye çok satar, popüler yazarlar niye popülerdir. Bunların yazarlık kıymetleri ne olabilir? İşin matematiği, ekonomisi nedir?

Bu bir kısır döngü. Okur kazanırız diye popüler liberal yazarları pompalamaya devam ederiz, toplum daha da sağcılaşır, okur sağcılaştı diye biz de sağcılaşırız. 3-4 bin liberal okura, öte yandan sermayeye hoş görünmek için en az 50 bin okur yitirir, üstüne gerici ideolojinin değirmenine su taşırız. Üç zibidi toplandı mı hayranlıkla sayfalar ayırırız, 10 bin devrimci toplansa iki satırla geçiştiririz. O 50 bin okuru hiçbir şey okumaz hale getiririz.

Çulhaoğlu’nun, “salınım”ı 22 yıl sonra keşfedildi. “Evrim Açısından Devrim” de bir o kadar zaman sonra birilerince önemli bulunursa ne ala. Yazarlığın doğal matematiği budur, ah vah edelim veya dalga geçelim, sonuç değişmez… Budur.

Ancak, “Evrim Açısından Devrim” gibi alışılmış paradigmaları yıkan eserlerin okunurluk şansı böyleyken, bir kitle gazetesinin şansını ona koşut düşünmemeliyiz. Evet, Cumhuriyet benim gazetem değil, hiç olmadı ve olmayacak ama birkaç yüz bin satsa bu beni sevindirir. Elbette kabul edilebilir bir çizgiyle. Kurulacak denklemde, sosyalist pazarın çok dar olduğu elbette somut bir veri olarak hesaba katılmalı. Ama piyasaya ve sahte liberallere kolay yaranılamayacağı da başka bir veri. Satışın elli bine kadar düşmesi hesabın yanlışlığının en açık kanıtı.