Kıbrıs'tan Engerikona

Geçen hafta Kıbrıs'a gittim üç günlüğüne. Bu pazar seçim var orada. İngiliz işgali altında bir seçim. İngiliz işgalinden kaç kişi söz ediyor, hiç düşündünüz mü? Kıbrıs topraklarının %2.7'si, 254 km2 İngiliz üssü olarak 10 bin kadar İngiliz askerinin denetiminde. İşgalin bu cephesi en basiti. Tüm İngiliz sömürgelerinde uygulandığı gibi trafik soldan işliyor, fişlerinizi adaptör yoksa prize sokamıyorsunuz. Bitmedi, arsa ve oto alım satımlarında geçerli para birimi Pound. Daha vahimi, birkaç Kıbrıslının ağız birliği etmişçesine söyledikleri şu: Türkiye buraya çok kayıp vererek çıktı, ama İngilizler hiç kan dökmeden çok yeri satın aldı. Doğu Girne'nin 2/3'ünün İngilizlerin eline geçtiği söyleniyor.

Kıbrıs'a birkaç hafta önce yerleşen arkadaşıma sordum, burada bize yakın parti var mı? "Daha incelemedim" dedi, "Medyayı izliyorum, bir partiyi hiç tanıtmıyorlar, herhalde o bize yakındır."

74 Harekatı ve sonrasında Kıbrıs'ta Türk işgaline karşı çıktığımızı anımsıyorum. Doğru muydu, yanlış mıydı, tartışılır. Ancak biz her gelişmeye sosyalist ve enternasyonalist açıdan yaklaşıyorduk, halen de öyleyiz. Saf ve fedakar duygular içindeydik, yine öyleyiz. Orada her yerde TC ve KKTC bayrakları dalgalanıyor. Ne pahasına? Binlerce asker ve sivilin kanı pahasına. Kahraman askerler için anıtlar dikilmiş. Onca yiğit memleket evladı niye can verdi? Sadece bayrak dalgalansın diye mi? Yoksa tüm uluslararası tekellerin marka malları her köşede satılabilsin, Türkiyeli zengin kokonalar gelip kumar oynasınlar, bunun için mi? Mafya para aklayabilsin, açıkgöz yatırımcılar, üç kağıtçı psikopatlar kanla sulanmış topraklardan zengin olabilsinler uğruna mı? Savaşların sonuçlarını gördüğümüz için savaşa karşıydık biz.

Diyorlar ki, İngiliz veya herhangi bir yabancı buradan emlak alabilir, ama Türkiyelilere ambargo var. Demek yağmacılık sadece Türkiyelilerde.

Kıbrıs konuşulunca Türkiyeli ve Kıbrıslı solcuların, "özgürlükçülerin" büyük bölümü bunları konuşmaz. Niye? Çünkü onlar bizim gibi saf (her anlamıyla) duygular taşımazlar, analarının gözlerine dönüşmüşlerdir. Küçük küçük çıkarlar için, küçük küçük mevkiler, taltifler, paralar, olanaklar, bir pasaport, her yerde geçen ve minik kapılar açan bir solcu kimliği için sürüye uyarlar sürü nasıl meleşirse aynen öyle meleşirler.

ENGİZİSKON DARBECİLERİN KONTROLÜNE Mİ GİRDİ?

Türkan Saylan Hocamız engiziskon kurbanı olunca baktım bizim Tabip Odası tepkiler gösterdi! Ne oldu, engerikonlu sizden çıkınca mı ayağa kalktınız? Engerikonlunun sizinkisi bizimkisi mi olur? Engerikonlu engerikonludur!

Başbuğ'un konuşmasını dinledim. Devamı haftaya. TSK yönetimi cidden kafaca büyük genişleme göstermiş. Yoksa bunlar şu eski Netekimle aynı okuldan değiller mi? Demek iş okulda değil bireyde! Netekimden aklıma geldi. Abdullah Gül, Evren'e köşkte büyük saygı ve sevgi göstermiş. Yaraşır. Üstkimlikleri aynı. Netekimgiller ne demişlerdi: "12 Eylül'den aylarca önce yönetime el koyabilirdik. Kaos ortamının olgunlaşmasını bekledik."

O ulu bilge başyazarlar gibi yapayım, şu soruyu sorayım? Acaba yine mi aynı senaryo? Engiziskon Türkan Saylanlara kadar sıçratılıyorsa, burada bir karışıklık çıkarma hedefi mi aramalı?

Az da olsa böyle bir olasılığı gözden ırak tutmayalım ve biz bugüne bakalım. Pek çok insan operasyona biraz ara verilip dinci ve liberal medyanın bolca gazını yiyince şöyle düşünmeye başlıyor: "Beni ve benim gibileri almadıklarına göre, demek sahiden ortada bir şeyler dönmüş, kimse boşu boşuna suçlanmıyor." Yeni bir dalga duyulunca da tekrar korku galebe çalıyor, o zaman fikirler titriyor: "Bunlar her an benim kapımı da çalabilirler." Evet, tabip odasındaki birçok yarı liberal arkadaş böyle düşünüyor şu günlerde. Birkaç hafta sonra yine rahatlayacaklardır: "Yok yok, bunlar gerçekten darbecilerin peşinde."

Birçok solcu ciddi ciddi AKP'nin Türkiye'yi darbecilerden, kontr-gerilladan temizlediğine inanıyor. "Sonuna dek gitmez ama başlaması bile iyidir." AKP'nin bıçağı temiz mi peki? Tabip odasından başladık tıptan devam edelim. Ortada irinli bir yara duruyor, hasta şikayetçi, çoğunluk şikayetçi. Biri diyor ki, ben bu yarayı temizlerim ve işe koyuluyor. Ama bakıyoruz neşteri paslı, pislik içinde. O neşterle yaraya dalıyor, üstelik hastanın her bir yanını aynı bıçakla kurcalıyor. Ne yapmak gerek sizce değerli meslektaşlarım? Ya bu sahte doktoru ortamdan uzaklaştıracaksınız ya da hastanın irinli yaradan değil, kan zehirlenmesinden ölmesine göz yumacaksınız.

Bilinen önemli bir sözdür: "Engizisyoncular Hz. İsa'yı yakalasalar, işkenceden geçirip öldürmekte bir an kararsız kalmazlardı." Altangiller soyluların gözleri öyle dönmüş ki, Hoca Efendi'yi darbecilikten gözaltına alsalar, bağırmaya devam edeceklerdir: "Yetmez! Başkaları da olmalı! Herkes hapse tıkılmalı!"