Bir Daha Ölür müsünüz?

Bu yazıyla sol önderlik kavramı üstüne sesli düşüneceğiz.

Prof. Dr. Ahmet Aydın beslenme konusunda bir öncü. Bizi kırmayıp Düzce'ye geldi, "Taş Devri Beslenmesi" hakkında güzel bir konferans verdi. Katılımcılardan çoğu onun tıp ve beslenme alanındaki görüşleriyle yeni tanıştılar. Etkilendiler, beğendiler, ilk kez farklı düşündüler. Kalabalıktan bazıları sordu: "Sizi daha önce niye televizyonlarda, basında göremedik?" Gerçi Ahmet Hoca ara sıra çıkar televizyona, gazetelere. Lakin halkımız "star" mertebesine yükselmedikçe, her gün karşısına alıp bakmadıkça, değerleri çok çabuk unutur. Ahmet Aydın da bunu bilir. "İşte ben görevimi yaptım, size bazı şeyleri anlattım. Artık böyle bir şey duymadık diyemezsiniz" dedi izleyicilere. Televizyonlarda, gazetelerde sıklıkla gördüğünüz beslenmenin starları sizlere "Kola, meşrubat içmeyin, zehirdir" demezler. "Şekerden uzak durun, bisküviyi, gofreti çocuklarınıza yasaklayın" demezler. Margarin plastikten farksızdırı itiraf etmezler. Bunları söylemedikleri için "star" olmuşlardır. "Dengeli beslenin" derler, "Az yiyin" derler, yuvarlak ve hiç uygulanamayacak şeyler söyler, paralarını alır, giderler.

Katılımcılardan son derece iyi niyetle birtakım istekler geldi Ahmet Hoca'ya. "Okul kantinlerinde şekerlemeyi, meşrubatı neden yasaklatmıyorsunuz?!" "Bu tür konferansları neden her şehirde ve daha sık vermiyorsunuz?" Böyle taleplerde bulunanların bir kısmı da doktordu üstelik. Verilen yanıt basitti: "Ben elimden gelenin fazlasını yapmaya çalışıyorum. Daha çok konferans verilecekse öğrenin ve siz verin. Bazı önlemler alınacaksa sizler aldırın."

Tamamen doğru bir yaklaşım, fakat siyasette bunu böyle diyemezsiniz. İşin özü, gerçeği budur da, söyleseniz ne yazar. Öncü, peşinden sürüklemeye çalıştığı geniş yığının işlerini de kendi yapmaya kalkar genelde.

Toplumlarda ilerici kitle bu çabaya bayılır. "Ne müthiş insanlar!" diye takdir etmekten geri kalmazlar devrimcileri. İleri davalar için yaşamını yitirmiş kimileri (yeterince biliniyorlar ve ünlüyseler) efsanelere dönüşür. İleri kitle hep yeni efsane adayları arar. "Geçmişte ne güzel ölmüşlerdi, ölmüştünüz bir daha ölür müsünüz!" der.

Solculuk, hele sol öncülük ne zordur halbuki. Öyle zordur ki hayatın sadece birkaç alanında gerçekten solcudur çoğu iyi solcu. Hayatın her alanında solculuk belki on binde bir solcuya nasip olur. Söz gelimi siyasette uzlaşmazdır biri, ama sanattan anlamaz, berbat süprüntülere arka çıkar. İş yaşamında son derece dürüsttür, çalışkandır başka biri eve gelip eşini döver. Toplumun esenliği için canını verecek derecede özverilidir teki, kendinin ve çevresinin sağlığını umursamaz, günde iki paket sigara içer. "Önemli olan siyasi dik duruştur" der çoğu solcu fakat işin tabiatına aykırıdır bu kakavan kalıp. Solculuk "insan doğası"na bir başkaldırıdır. Solcunun her zaafı sol siyasetini de zayıflatır, sonunda siyaseten de başını dik tutamaz hale getirir.

Sağcılık, dincilik ne kadar kolaydır buna karşın. Başkalarını ve kendinizi iyi yönde değiştirme kaygınız yoksa da çok yararlı bir sağcı olabilirsiniz. Hem hırsız hem dindar olabilirsiniz ve bu sizin sağ dinci siyasetinizi pek de kötü yönde etkilemez, aksine ona faydası bile dokunabilir. Paradoksal biçimde sol aslında insanların, kitlelerin çıkarınadır ama tek tek veya yığınlar halinde çıkar peşinde koşmak solu zayıflatır. Sağ aksine, kitlelerin çıkarına karşıdır ama hem tek tek, hem yığınlar halinde sadece çıkar peşinde koşmak sağı güçlendirir.

78 kuşağının en ileri kadroları fabrikalara, mahallelere gönderildiler halkı örgütlesinler diye. O çok sıkıcı koşullarda birçoğu solculuktan vazgeçti. Ama sebat edenlerin emekleri boşa gitmedi. Sol emekçi tabanda çok ciddi bir güce ulaştı. Güce ulaştıkça sivil ve resmi faşistlerin saldırıları yoğunlaştı. Sol kaçınılmaz bir tuzağa düştü. Bir avuç öncü kadro mahallerini, fabrikalarını kitle adına korumaya çalıştı. Başlangıçta pek memnundu ileri kitle kendi adına dövüşen bu kahraman çocuklardan. Ama kahraman çocuklar yenilmeye başlayınca ileri kitle evlerine kapandı. Yaptıkları en çok, tanıdıkları şehitlerinin fotoğraflarını duvarlarına asmaktı.

Bazıları diyor ki, yine bugün "Önemli olan siyaseten hareketli, daha da hareketli ve görünür olmaktır. O zaman kitle peşimize takılır." Doğru gibi geliyor da işçileri, işsizleri, emekçileri, aydınları bire bir kim örgütleyecek? Onlar örgütlenmedikçe ve elini taşın altına sokmadıkça öncünün etkin ve acar olması neye yarayacak? Otuz yıl öncesinden sözler çınlıyor kulaklarımda: "Bu söylediklerin karşı karşıya getirilecek şeyler değil ki! İkisine de aynı düzeyde önem vermek gerek!"

Doğru söze ne denir. Cidden itirazım yok. Ama zor. Geçmişte sol öncü bunu yapamadı. Umarım bu kez yapar. Taş devri beslenmesi gibi hayli kolay bir alışkanlığı öğrenip uygulayamayan kitle siyasette neyi, ne kadar yapabilir? Sebatla uğraşmak gerekir. Uğraşıldığında bazı sonuçlar alınabilir.

Baştan belirttim, bu sesli düşünme yazısı. Tek cümleyle doğruya en yakın saptamayı özetle deseler şunu söylerdim:

Öncü güç kimsenin dolduruşuna gelmemeli, ama ileri kitleleri dolduruşa getirmeyi bilmeli.