Emperyalizmin düğümleri ve Türkiye’de mali kriz

Epeydir tanımladığımız süreç son bir kaç ayda çok hızlandı ve emperyalizmin düğümleri gerilerek net bir şekilde görülür hale geldi.

Defalarca taraf değiştirmiş ve belli bir fiyata her şeyi yapabilecek eski casus Skripal ve kızı kimyasal silaha maruz kalmış gibi yaparak birkaç hafta hastanede yattılar ve taburcu oldular. Bu tezgahın hazırlayıcıları, İngiltere ve ABD, Skripal olayından dolayı Rusya’yı suçladı ve ABD Rusya’ya dönük yeni yaptırımları 22 Ağustos’tan itibaren uygulayacağını açıkladı. Bunlar can yakıcı yaptırımlar ve Rusya bankalarının uluslararası işlemlerini engellemeye dönük bir hamle olarak gözüküyor. Muhtemelen Rusya’nın bazı kritik askeri malzemeye ulaşmasını da engellemeye çalışıyorlar.

Rusya ise bunu bir “ticaret savaşı” olarak algılayacağını ve yanıt vereceğini bildirdi.

ABD ve Çin’in karşılıklı ihraç mallarına koydukları gümrük vergisini artırmaya dayalı ticaret savaşı ise tırmanıyor. Her iki ülkede de ticaret savaşının toplumsal etkileri giderek artıyor.

Bu arada Çin, ABD’nin ticaret açığını finanse eden tahvillerini satabileceğini öylesineymiş gibi bir ara söyledi. Bunun sonucunun bir deprem olacağını herkes biliyor.

Ve ABD’nin nükleer silah taşımasıyla bilinen B-52 bombardıman uçaklarının Çin Denizi’nde tatbikat yaptığı açıklandı.

Aynı şekilde İran, ABD tarafından bütün uluslararası anlaşmalar hiçe sayılarak ağır yaptırımlarla karşılaştı ve ABD bunu İran’da bir karışıklığı tetiklemek için yaptığını hiç gizlemedi.

Öte yandan bir süredir ABD’ye bağlı bir Ortadoğu NATO’sunun kurulacağı söyleniyor, temeli döşeniyor. Bu temelin Suudi Arabistan ve İsrail ittifakı çevresinde gelişeceği biliniyor.

Suriye savaşının sonuna gelinirken İdlip’te ABD’nin taşeronu cihatçı çetelere dönük askeri bir yığınak uluslararası düzeyde yapıldı. Önümüzdeki günlerde bu düğümün nelere yol açacağını göreceğiz.

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) ile sürdürülen barış görüşmeleri de tıkandı. Oysa  KDHC çoktan ABD’den gelecek sermayeye turizm gibi bazı alanları açmaya hazır olduğunu bildirmişti. Ancak Çin’in belirlediği bir barış sürecini ve Pasifik’te askeri yığınağının bahanesi olan Kore meselesinin elinden gitmesini ABD istemiyor.

Latin Amerika’da ise süreci belirleyecek şey Brezilya’da Ekim ayında yapılacak başkanlık  seçimleri gibi duruyor. BRİCS’in kurucu liderlerinden olan Lula hapiste olmasına rağmen en kuvvetli aday olarak gözüküyor. ABD kıtayı kendi hegemonyasında tutabilmek için hiç bir şeyden çekinmeyeceğini Maduro’ya yapılan suikast girişimi ile göstermiş oldu.

Şimdi Türkiye’deki iktisadi ve siyasi krizi emperyalizmin bu gerilen düğümleri çerçevesinde düşünmek gerekiyor.

Bunlar olmasaydı ve emperyalist sistemin daha olağan bir döneminde bulunsaydık olaylar farklı gelişebilirdi. Bir sermaye birikim döneminden ve yerli/yabancı sermaye iyice semirdikten sonra ülke mali bir tuzağa düşürülür, emekçi halk bunun bedelini acı çekerek yoksunluklar içinde öder, sonra şirketler kurtarılırken uluslararası sermayeye doğru bir mülk devri olur, yeniden emperyalizmin içinde bir sermaye birikim modeli tanımlanır ve sonraki çöküşe kadar daha bağımlı bir ülke olarak görece normalleşilebilirdi.

Bu zaten var ve işliyor, ama süreci buna indirgeyen analizler doğru değil. Bu kadar biriken ve gerilen emperyalist sistemdeki düğümlerin bir emperyalist paylaşım savaşı olmadan çözülmesi mümkün gözükmüyor.

Mesele, sadece Türkiye’nin bir kez daha soyulması ve emekçilerin bir kez daha acı reçeteyi içmesi değil, Türkiye’de emekçi sınıfların kapitalist tekellerin çıkarı için bir savaşa sürüklenme riski aynı zamanda. ABD ile görüşme masasında neler olduğunu her iki taraf da gizliyor.

Bu kadar derin ve çaplı bir krizde devrimine ulaşamayanları tarih en azından “beceriksizler” diye niteliyecektir.