'Rüya Gibi'

Semir Aslanyürek'in kitabını bir çırpıda okudum. Aslanyürek 1979 yılında Şam'da tıp okurken Sovyet kültür merkezini ziyaret etmeye başlamış ve bir süre sonra yaptığı bir heykel sayesinde SSCB'den heykel okulunda okuma bursu kazanmış. Kiev'de hazırlık sınıfında okurken Moskova'da SSCB'nin en ünlü sinema enstitüsünde film yönetmenliği okuma hakkı kazanıyor ve Moskova'ya taşınıyor. Kitap (Rüya Gibi, İstanbul: Yazılama, 2013) Aslanyürek'in SSCB'de geçirdiği ve şimdi ona rüya gibi gelen yedi yılın anılarından oluşuyor. Yazar Kiev ve Moskova'da dünyanın her yerinden gelmiş öğrencilerle birlikte geçen yılları için hayatımın en güzel yılları diyor. Anılarını samimi bir dille anlatmış.

Yazara katılıyorum: Bence de SSCB insanlığın yitirmiş olduğu ve belki de yeryüzüne vaktinden önce gelmiş bir cennetti. Sovyet ülkesinde insan ilişkilerinde dostluk, insancıllık ve samimilik hakimdi. Herkes işsizlik kaygısı çekmeden insanca yaşıyordu. Kuşkusuz sistemin iyi niyetinden kaynaklanan açıklarını kötüye kullananlar da mevcuttu ancak bunlar belirleyici değildi. Yani asalaklık yapanlar, kamu malını zimmetine geçirenler, rüşvet alanlar vb olsa da sistemin altyapısı o kadar sağlamdı ki bu firelere ve kayıplara rağmen herkese insanca ve hiç kuşkusuz bazılarına hak ettiğinden daha insanca bir hayat sunabiliyordu. Yazarın tanık olduğu gibi bütün öğrencilere devlet tarafından burs veriliyordu ve bu burs ihtiyaçlarına fazlasıyla yetiyordu. Öğrenciler yaz aylarında muazzam büyüklükteki Sovyet ülkesinin her köşesinde veya Doğu Avrupa ülkelerinde tatil yapabiliyorlardı. Tıpkı çalışan insanlar ve emekliler gibi.

Aslanyürek'in bizzat tanıştığı bazı tiplere dair gözlemleri ilginç ve canlı. Örneğin sinema okulunun öğrencileri arasından bazı uyanıklar okulun verdiği film negatiflerinin bir kısmını kullanmayıp kullanılmış gibi gösteriyorlar ve bu filmleri satıyorlar veya fotoğraf çekip satıyorlar. Reis adındaki bir Tatar öğrenci yönetmenlik bölümü sınavlarına her yıl girdiği halde bir türlü kazanamıyormuş. İşte bizim Reis'in yeteneği başka yerdeymiş: Okulun filmiyle dışardan öğrencilerin fotoğrafını çekip illegal yoldan kendi ifadesine göre “Sibirya'daki bir maden işçisinin iki katı kadar” para kazanıyormuş. Bizim uyanık Reis Sibirya'daki madenci örneğini boşuna vermiyor! Aklımıza bizdeki bir madencinin maaşı gelmesin, SSCB'de en yüksek maaşı madenciler kazanıyorlardı. Bir madenci bakan ücretinin iki katını kazanabiliyordu!

Aslanyürek şöyle yazmış: “Ülkede Reis gibi kaç kişi var diye oturup düşünmeye başladım. Çoktu, hem de tahmin edebileceğimden daha fazla. Örneğin kot pantolonu, Adidas ayakkabı, kasetçalar, Seiko veya Citizen marka ssat ticareti Azerilerin elindeydi...” (sf. 117) Nitekim SSCB'de kapitalist restorasyonu böyle çalışmadan para kazanmanın tadını almış olan asalaklar ile onlarla işbirliği yapan SBKP yönetimindeki bir grup hain getirdi.

Yazar çeşitli ülkelerden öğrenciler arasında Moskova'da geçmiş bir özgürlük tartışmasını çok canlı bir biçimde anlatmış. Buraya alsam uzun olur o yüzden merak eden okurlara kitabı okumayı tavsiye ederim. Ben başka bir diyalogu aktarayım. Aslanyürek'in 1980'li yıllarda fil çekmek için gittiği Azerbaycan'da karşılaştığı bir Azeri gazeteci “Ruslar olmasaydı herşey daha yahşi olurdu... Bizde Suudi Arabistan'dan daha fazla neft (petrol) var. Azerbaycan neftini biz satsak her bir kişi milyoner olurdu” demiş. Aslanyürek'in ona cevabı şöyle olmuş:

- Azerbaycan neftini siz satsanız herkesle bölüşeceklerini mi sanıyorsunuz? Hem nefti nasıl çıkaracaksınız? Hem Rusların size ne zararı var?.. Azerbaycan'da kim caddeleri süpürüyor?
- Oroslar (Ruslar)
- Evleri binaları fabrikaları kim inşa ediyor?
- Oroslar
- Nefti kim çıkarıyor?
- Oroslar
- Metroyu kim yaptı?
- Oroslar
... (sf. 247, devamını kitaptan okumanızı tavsiye ederim).

Ben kendi adıma, o Azeri gazeteciyi bulup, şu soruyu sormak isterdim: Bak kardaşım, Azerbaycan yirmi yıldır kendi petrolünü kendi satıyor. Nasıl, şimdi hepiniz milyoner oldunuz mu? Senin payına ne kadar düştü?