Kırım ve Rusya

Kırım halkı 16 Mart tarihli referandumda ilk sonuçlara göre % 74 katılım oranı (Editörün notu: Kırım'daki referanduma katılım oranı yüzde 83.1 olarak açıklandı) ve % 95 lehte oyla Rusya'ya katılmaya karar verdi. Kırım'daki Ruslar dışında Ukraynalıların da çoğunun anadili Rusçadır. Yani sadece Ruslar değil Ukraynalılar da Rusya'dan yanadır! Kırım hükümeti Kırım Tatarlarının da % 40'ının referanduma katıldığını bildirdi. Kırım'ın Rusya'ya katılması hiç kuşkusuz ilerici bir gelişmedir. Kiev'de iktidarı ele geçirmiş olan faşistlere ve onların destekçisi olan emperyalist, militarist NATO, ABD ve AB'ye ciddi bir darbe vurulmuştur. Yugoslavya'yı paramparça edip en son Kosova'yı bağımsız ilan eden emperyalistlerin Kırım'da söyleyecek haklı bir sözü yoktur. Referandum hukuksuz değildi, Kırım özerk cumhuriyetinin ayrılma hakkı zaten vardı. İskoçya'nın Britanya'dan ayrılması hakkında sadece İskoçyalıların katıldığı bir referandum yapılabiliyorsa Kırım'da neden yapılmasın? Amerikan emperyalistleri her zamanki çifte standartları ile İskoçya'ya karışmazken Kırım'a karışıyorlar. Rusya'ya karşı ABD ve AB'nin yaptırımlarının kıymet-i harbiyesi yoktur. Kırım ya doğrudan Rusya'ya bağlanacak ya da Kuzey Kıbrıs veya Abhazya örneğine benzer biçimde bağımsız olacaktır. ABD ve Rusya arasındaki kapitalist bağlar ciddi bir sürtüşmeye engeldir.

Biz sosyalistler olarak AB'ci ve NATO'cu faşist oligarklar ile Putinci oligarklar arasında tercih yapmamız gerekmiyor. Bunların başka birçok konuda özellikle de komünizme düşmanlık konusunda hala ortak olduğunu da unutmuyoruz. Ancak unutmayalım ki Putin gidici, Rusya kalıcıdır. Kırım'ın NATO'nun eline geçmemesi ABD'nin dünyada tek kutuplu bir düzen kurmasına karşı ilerici bir gelişmedir ve selamlanmalıdır. SSCB ve Doğu Bloku dağıldığı halde NATO genişlemeye devam ediyor. Niçin ve kime karşı? 1783'ten beri Kırım zaten Rusya'nın bir parçasıydı. Hruşçov denen maceracı 1954'te o sırada Rusya'ya dahil olan yarımadayı tamamen keyfi bir şekilde bir jest olarak kardeş Ukrayna'ya bağlamıştı. SSCB dağıldıktan sonra da Ukrayna elindeki nükleer silahları Rusya'ya bırakma karşılığında Kırım'ı elinde tutmuştu. Emperyalist sermaye sosyalist bloku ve SSCByi parçaladıktan sonra teker teker yutmaya başladı. ABD ve AB'deki sözde demokrat liberaller ve neo-conlar için bugün Baltık cumhuriyetlerinde yaşayan etnik Rusların vatandaş bile sayılmayışının hiçbir önemi yoktur. Kırım halkı da umurlarında değildir, onlar stratejik çıkarlarına bakmaktadır. Hitler Ukrayna'yı Lebensraum'un güzide bir parçası olarak görüyordu. Bugünkü AB'nin bakışı da ona benziyor: Ukrayna'da daha özelleştirilecek işletmeler, işletilecek madenler ve köleleştirilecek insanlar var!

Türkiye'nin Kırım'a olan ilgisi büyük ölçüde Kırım Tatarlarından kaynaklanıyor. Kırım'da nüfusun % 12'sini oluşturan Tatarlara şimdiden hükümette iki bakanlık verilmiş ve Tatarca üç resmi dilden biri ilan edilmiştir. Onlar için de Rusya vatandaşı olmak daha iyidir. Kuşkusuz Tatarlar bir zamanlar Kırım'da azınlık değil çoğunluk idiler. Onun için Tatar tarihine biraz göz atmakta fayda var. Şimdiye kadar basında yer alan değerlendirmelerde Kırım Tatarlarının uğradıkları zulümlerden söz edildi ve tek yanlı bir tablo oluşturuldu. Ancak gerçeklik daha karmaşık! Her halkın tarihinde olduğu gibi Tatarların tarihinde de milliyetçilerin görmek istemedikleri yerler de var!

Tarihte Kırım Tatarları ve Rusya İlişkileri
Cengiz Han soyundan gelen gelen Altınordu devletinin kalıntıları olan Kırım hanları 1475 yılından 1774'e kadar Osmanlı devletinin vassalı idiler. 1774'te Küçük Kaynarca Antlaşması ile bağımsız olan Kırım'ı 1883'te Rusya ilhak etti. Rus çariçesi Büyük (İkinci) Katerina tarihte bütün imparatorlukların uygulamış olduğu politikayı uyguladı: İşgal edilen bölgenin aristokrasisi ile anlaştı. Böylece Kırım Tatar beylerinin imtiyazlarını devam ettirip onları Rus aristokrasisine kattı. Ayrıca Müslüman nüfus askerlikten muaf tutuldu.

Kendilerinden önce Kırım kıyılarında hakim olmuş olan Cenevizler gibi Kırım Tatarlarının da yüzyıllar boyunca başlıca geçim kaynağı köle ticareti oldu. Tatarlar her yıl Ukrayna ve Rusya bozkırlarına akın düzenliyor ve yakaladıkları güzel Slav kız ve oğlan çocuklarını getirip Kırım'ın Karadeniz kıyısındaki Kefe limanında köle tüccarlarına satıyorlardı. Nitekim meşhur Hürrem Sultan (Roksalana) da bu kölelerden biridir. ABD'li tarihçi Alan Fisher'in hesaplarına göre 14-17. yüzyıllar arasında Rus topraklarından götürülen kölelerin toplam sayısı 3 milyonu bulmaktadır. Ruslar Tatarların bu akınlarını önlemek için Çin seddine benzeyen savunma sistemleri (zaseçnaya çerta) kuruyorlar ancak Tatar kölecilere tam engel olamıyorlardı, çünkü Tatar baskıncıları Ruslara görünmeden kilometrelerce içerilere kadar giriyorlar ve yakaladıkları esirleri yine görünmeden büyük bir ustalıkla kaçırıyorlardı. Dünyada bu işi yani insan kaçırma işini belki de en profesyonelce yapanlar onlardı. Bugün araştırmacılara açılmış olan Kefe şeriye sicilleri de oradaki Osmanlı-Tatar ulemasının terekeleri içinde kölelerin önemli bir yer tuttuğunu gösteriyor. Nitekim Kefe İstanbul'a beyaz köle sağlayan en önemli limandı.

Esasen 15-18. yüzyıllar arasında Kırım Tatar toplumu tarihsel materyalizm açısından özellikle incelemeye değer bir toplumdur, çünkü bilinen marksist şemalara uymamaktadır. Bu toplumun üretim tarzını nasıl nitelendirmeli? Feodal? Köleci? Çapulcu? Tatarların başlıca uğraşı tarım değil köle ticaretiydi. Bu toplumda tarımsal artı ürüne el koymaya dayalı bir feodal sömürüden ziyade disiplinli bir şekilde örgütlenmiş bir tür çapulcu kardeşliği hakimdi. Köle akınlarına eli silah tutan neredeyse bütün erkek nüfus katılıyordu, beyler (mirzalar) ve sıradan halk yan yana gidiyorlardı. Yani sıradan köylünün de en az iki atı ve silahı vardı ve bunlar köle ticareti için yeterliydi. Bu nedenle belki de marksist üretim tarzlarına çapulcu üretim tarzını eklememiz gerekiyor. Osmanlının Kırım'ı kaybetmesi o zamanki kayıpların hepsinden daha acıydı çünkü ilk kez Müslüman bir topluluğu kaybediyordu ve ilk kez teke tek savaştığı bir düşmana (Rusya) karşı savaşı kaybediyordu. 3. Selim ve 2. Mahmud'un ilk zamanlarında Kırım'ı geri alma hayali bir süre kaybolmadı ancak Abdülmecit'ten sonra bu hayal tamamen unutuldu.

Kırım Savaşı
1853 yılında Rus çarı 1. Nikolay Osmanlı devletindeki Ortodoksların hamiliğini iddia ettiği zaman Sultan Abdülmecit Kırım ve Kazan Tatarları ve öteki Müslümanların hamiliğinden bir kez olsun bahsetmedi. 1853-56 Kırım Savaşı üzerine yaptığım doktora tezim için Osmanlı arşivinden binlerce belge okudum ancak hiçbir yerde Osmanlı ricalinin Kırım ve diğer Rusya Müslümanları kartını oynamayı düşündüğüne dair bir işaret göremedim. Bu savaşta İngiltere, Fransa ve Sardinya Osmanlı'nın müttefiki olarak Rusya'ya karşı savaşmıştı. Osmanlının hedefi Besarabya'daki bazı toprakları geri almak iken müttefiklerin birinci hedefi Sivastopol'de bulunan Rus Karadeniz filosu idi. Nitekim müttefiklerin dediği oldu ve savaş daha çok Sivastopol çevresinde yoğunlaştı. Sivastopol düşüp Rusya barışı kabul ettikten sonraki Paris barış görüşmelerinde bile Sadrazam Ali Paşa başkanlığındaki Osmanlı heyeti ne Kırım'ın ne de Çerkezistan'ın bağımsızlığını ağzına dahi almadı. Savaşta Osmanlıya ve müttefiklerine yardım etmiş olan Kırım Tatarları savaştan sonra ortada kalakaldılar. Bunların büyük kısmı Kırım'dan Osmanlı topraklarına (Dobruca'ya) göç etmek zorunda kaldılar. Osmanlı devleti de bu göçü teşvik etti. Dolayısıyla bugün Kırım'daki Tatar nüfusunun az olmasının sebebleri arasında Osmanlının ve onun müttefikleri İngiltere ve Fransa'nın politikalarını da saymak gerekiyor. 1850'lerde Kırım'daki Tatar nüfusu 257 bin iken (% 60) 1917'ye gelindiğinde 216 bine düşmüştü (% 27). İç savaş döneminde Kırım beyaz orduların kalelerinden biriydi. Ancak Sovyet iktidarı galip geldi ve Kırım'da Tatarcayı Rusça ile birlikte resmi dil yaptı. Tatarlara kendi dillerinde okullar açtı. Kırım Özerk SSC'nde Tatarlar eşit bir şekilde temsil edildiler.

Nazilerle İşbirliği
Kırım Tatarlarının bir başka trajedisi ise 2. Dünya Savaşı'nda yaşandı. Ekim 1941'de General Erich von Manstein komutasındaki Alman 11. ordusu ve Romen 3. ordusu birlikleri Kırım'ı işgal ettiler. Kırım Tatarları, özellikle mollalar hemen müslüman komiteleri kurarak Almanlarla işbirliğine başladılar. General Manstein 1955 yılında yayımlanan anılarında Tatarların hemen Almanya'dan yana tavır aldıklarını yazar. Kasım 1941'de Alman komutası esir düşen Kırım Tatarlarından taburlar oluşturmaya başladı ve bir yıl içinde 8, iki yıl sonunda da toplam 9 tabur oluşturdu. Bu taburlar Kızıl Ordu'ya karşı savaştılar. Kasım 1943'te Kırım'daki Alman birliklerinin Alman ordularıyla bağı kesildi ve Nisan 1944'te Kızıl Ordu Kırım'ı faşistlerden temizlemeye başladı.

Rus arşiv belgelerine göre Kırım Özerk SSC'den savaşın başlangıcı ile sonu yani 22 Haziran 1941 ile 9 Mayıs 1945 tarihleri arasında yaklaşık 90 bin kişi askere alındı. Bunların yaklaşık 20 bini Kırım Tatarıydı. Bu Tatar askerlerin tamamına yakını Sovyet ordusunun Kırım'dan çekilişi sırasında firar ederek Alman ordusuna katıldı. Askerlerden başka sivil Tatarlardan da çok sayıda gönüllü Alman ordusuna ve polisine katıldı. Tatar “partizanları” Sovyet partizanlarına karşı aktif bir biçimde savaştılar. Bütün Tatar köylerinde silahlı savunma birlikleri kurup Kızıl Ordu'ya karşı savaştılar. Tatarlar “Adolf Efendi”nin kendilerine özgürlük ve bağımsızlık vereceğini düşünüyordular. Bu Tatarların bir kısmı Kızıl Ordu'ya karşı faşistlerden daha vahşice davrandılar. Örneğin canlı yakaladıkları 12 Sovyet paraşütçüsünü yakarak öldürdüler. Yerli Rus halka Romen ve Alman faşistlerden daha acımasız davrandılar. Tatar faşist işbirlikçileri Nazilerden gizlenen yerli Yahudileri ve Çingeneleri de bulup öldürdüler. Örneğin Mart 1942'de Canköy'de 200 Çingeneyi gazla zehirleyerek öldürdüler. Bütün SSCB'de birçok halkın içinden Almanlarla işbirliği yapanlar çıkmıştı ancak hiçbiri Kırım Tatarları kadar yüzde yüze yakın bir oranda işbirlikçi olmamıştı.

SSCB içişleri halk komiseri Lavrenti Beriya'nın Devlet Savunma Komitesi başkanı (parti ve hükümet lideri ve başkomutan) İosif Stalin'e verdiği 10 Mayıs 1944 tarihli raporda Kırım Tatarlarının çok büyük bir oranda Almanlarla aktif işbirliği yapmış ve Kızıl Ordu'ya karşı savaşmış olduğu belirtiliyordu. Raporda ayrıca Almanya ve Türkiye'den gelmiş olan ajanların Kırım'da Tatar milli komiteleri kurarak Nazilere yardım ettikleri ifade ediliyordu. Stalin'in 11 Mayıs 1944'te onayladığı karara göre bütün Kırım Tatarları Özbekistan'a sürgüne gönderildi. Kararda sürgüne gönderilenlerin temel ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı ayrıntılı bir şekilde yazılıdır: Her aile yanına 500 kilogramı geçmeyecek kadar kişisel eşyasını alabilecekti. Geride kalan menkul ve gayri menkul malları sayım yapılarak teslim alınacak ve gittikleri yerde karşılığı verilmek üzere kaydedilecekti. Sürgünlerin bindirilecekleri her bir trene bir doktor ve iki hemşire ile tıbbi malzeme verilecekti. Yolda her gün sıcak yemek ve normlara uygun diğer gıda verilecekti. Özbekistan'da yerleştirilmeleri için Özbek SSC liderliğine ayrıntılı talimatlar verilmişti. (Bu karar o sırada yayımlanmış bir propaganda belgesi değildir, hizmet içi bir emirdir ve sonradan yayımlanmıştır). Sonuçta Kırım'dan 191,044 Tatar sürgüne gönderildi. Bunlardan 180,014 kişi Özbekistan'da yerleştirildi, geriye kalanlardan bir kısmı suçlarını gizlemek için acele Kızılordu'ya yazılmıştı, 5,989 kişi ise çeşitli suçlardan tutuklanmıştı. Alman işbirlikçisi olmayan az sayıdaki Tatar ailesi sürgüne gönderilmedi. İki kez Sovyetler Birliği Kahramanı ünvanı almış olan Amethan Sultan'ın ailesi bile işbirlikçi idi ancak sürgün edilmedi. Tatar ve Türk milliyetçilerin sürgün yolunda “onbinlerce” Tatarın öldüğü iddiası doğru değildir, yolda ölenlerin sayısı 191'dir. Kırım'dan Tatarlardan başka Almanlarla işbirliği yapmış olan 15,040 Yunan, 12,422 Bulgar ve 9,621 Ermeni de başka yerlere sürgüne gönderildi. Kırım Ermenileri de eski Taşnak generali Dro ve Berlin ve İstanbul'dan gelmiş Ermeni ajanlar liderliğinde komiteler kurmuşlar ve Alman ordusuna istihbarat hizmeti vermişlerdi. Antikomünist ve antisovyetik tarihçilerden Zemskov'a göre Kırım'dan sürgün edilmiş olan Tatarlar, Ermeniler ve öteki milliyetlerden insanlar içinden sürgün tarihinden 1 Ekim 1948'e kadarki dört yıl içinde toplam 44,887 kişi gittikleri yerlerde ölmüştür. Bu sayıdan doğal ölümleri çıkardıktan sonra kalan ölüm oranının yine de normalin biraz üzerinde olduğu görülmektedir. Bunda sürgünün yaşlılar üzerindeki maddi ve manevi yıpratıcı etkileri rol oynamıştır. Bununla birlikte sivil Kırım Tatar (ve Ermeni vb) nüfusu Almanya ile işbirliği yapmış oldukları için diğer halklardan örneğin Rus ve Ukraynalı sivil nüfus gibi savaş esnasında ağır kayıplar vermemişlerdir.