Mamignon Aznavourian

Fransa’da yeni açılan Ulusal Polis Arşivlerine dayanan iki yeni kitap çıkmış. Birincisi Bui ve Monnin adlı iki gazetecinin yazdığı, “Ils sont devenus français: dans le secret des archives” (Fransız oldular: gizli arşivlerin içinden), Points, 2011. Ötekisi ise çok yazarlı “Dans les archives secretes de la police” (Polisin gizli arşivlerinden) adlı B. Fuligni’nin derlediği ve bu yıl Folio’dan çıkan kitap. Kitapların içinde öykü tadında belgelere dayanan bir sürü trajik gerçek yaşam hikâyeleri var. Her birinden belki 100 tane sol yazısı olur. Onun için kitapları ilgilenen francophone’lara okuma olarak tavsiye’de bulunmakla yetinelim. Fakat bu yazıda ilk kitaptan bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum. O da ünlü Fransız şarkıcısı ve benim de çok sevdiğim bir şarkıcı olan Charles Aznavour’un ailesinin hem Charles’ın kendi ağzından hem de gizli polis arşivlerindeki belgelere dayanan hayat hikâyesi.

Aile 1924 yılında İstanbul’dan kaçıp Marsilya’ya geliyor ama her şey 1915-16 ermeni katliamıyla ya da kitapta söylediği gibi soykırımıyla başlıyor. Charles o zaman doğmamış ama Charles’ın annesi tüm ailesini yitirmiş ve büyük annesiyle beraber Anadolu’dan İstanbul’a göç etmişler. İstanbul onlar için göreceli olarak güvenli bir limanmış. Orada annesi Knarr, Charles’ın babası Mamignon ile tanışır evlenirler. 1924’de Aznavourian ailesi için İstanbul’da durmak artık imkânsız hale gelmiştir. Neden İstanbul’da kalmak imkânsız hale gelmiştir? Bu menfi gelişmenin doğrudan Ermenilerle bir ilgisinin olup olmadığını tarihçilere bırakmak gerekir ama 2 Ekim 1923’de işgal kuvvetlerin İstanbul’u terk etmesiyle Müslüman halkın gayri Müslimlere yapmış oldukları taşkınlıklarının bu kaçışta bir bağlantısının olduğunu söyleyebiliriz. Emperyalistlerin İstanbul’u işgali sırasında İstanbul’un birçok binalarında Fransız, İngiliz bayraklarının asıldığını da, yapılmış olan taşkınlıklara bir mazeret göstermek amacıyla kesinlikle değil ama gayri Müslimlerin bir bölümünün Kemalist kadrolara destek vermediğini göstermek açısından hatırlamak gerekir.

Neyse sonuçta Aznavourian ailesinin siyasetle bir ilgisi yoktur, sanatçı bir ailedir ve 1915–16 Anadolu’daki ermeni katliamından kurtulup 7 sene İstanbul’da yaşadıktan sonra işgal kuvvetlerinin çekilmesiyle gemiyle Marsilya’ya giderler. Aslında Amerika’ya gitmek isterler ama o dönemde İstanbul’dan Amerika’ya gitmek için çok ermeni başvurur ve bu ülkeye ermeni kotası dolduğundan mecbur Fransa’ya varırlar. Bir yıl süren maceralı gemi yolculuğunda ilk önce Charles’ın ablası Aida Selanik’te doğar, sonra’da Marsilya’da Charles dünya’ya gelir. Aznavourian ailesi Fransa’ya geldiklerinde Marsilya’da geçici kaldıktan sonra Paris’e taşınırlar ve Fransız vatandaşlığı için başvururlar.

Artık Fransa onların vatanıdır. Gerçi Fransa topraklarında doğan Charles Aznavour doğar doğmaz Fransız vatandaşlığına kabul edilmiştir ama ailenin geri kalanı mülteci statüsündedir ve onlarda oğulları gibi kendilerini kabul ettikleri ülkenin vatandaşı olmak isterler. Fakat bu 20 yıl boyunca gerçekleşmez. Birçok defalar baba Mamigon’un vatandaşlık almak için başvurusu reddedilir. İlk olarak Ocak 1928’de başvurur baba Azanavourian. Fakat Fransa tarafından başvurusu reddedilir. Nedeni ise Fransızcayı iyi konuşamamasıdır. Kararda şu yazar:

“31 yaşında Rus Aznavourian 4 yıldan beri Fransa’da yaşamaktadır… 1921’de bir ermeni kadınla evlenmiştir. Aida adından bir kızı ve 23 Kasım 1926’da vatandaşlığa kabul edilmiş bir oğlu vardır. Fransızcayı kötü konuşmaktadır, Fransız toplumuna uyum sağlayamaz, onun için vatandaşlık başvurusu reddedilmiştir”.

Charles’a tuhaf gelen ise Fransa’nın kendilerini bir türlü Ermeni olarak kabul etmemeleridir. Onlar ya Rus olabilirler ya da Türk. İkinci dünya savaşı patlar, baba Aznavourian her ne kadar Fransız vatandaşı olmasa da cepheye savaşmaya gönüllü gider ve birkaç ay sonra Paris’e döner. Aile, Paris’te Ermeni bir çift olan Missak Manukyan ile karısı Melinée ile tanışırlar. Manukyanlar Aznavourian ailesini faşistlere ve Petenistlere karşı oluşturulmuş olan illegal direniş örgütüne üye yaparlar. Daha sonra komünist Missak faşistlerce yakalanıp kurşuna dizilir, karısı Melinée ise SSCB’ye Ermenistan’a döner. Baba Aznavour savaş biter bitmez tekrar vatandaşlık için Fransız makamlarına başvurur. Baba başvurusunda çocukları Charles’ın Fransız vatandaşı olduğunu, kendisinin gönüllü Fransız ordusunda yer aldığını ve daha sonra da “Ermeni Ulusal Cephesi Direniş Örgütünde” Almanlara karşı savaştığını söyler. Fakat başvurusu yine reddedilir. Bu sefer ki nedenler ise babanın yeterince Fransızca konuşamadığı ve her ne kadar direniş örgütünde yer almış olsa da bunun vatandaşlık için yeterli olamayacağıdır. Aynı zamanda anne babanın yaşları da sorundur. İkisi de Fransız makamlarına göre yaşlıdır ve çocukları yetişkindir. Oysa anne ve baba Aznavourian’lar o zamanlar 45 ve 48 yaşlarındadır.

Ama ikinci dünya savaşı sonrası Fransa’sında De Gaule, Fransa’nın savaşta azalan nüfusunun artırılması lazım geldiğini söylemektedir. Onun için Fransız vatandaşlığına başvuran yabancıların yaşları önem kazanmakta, böylece gençlerin vatandaş olmaları ihtiyarlara nazaran daha kolay olmaktadır. Kafasına vatandaş olmayı iyice koymuş olan Mamignon iki yıl sonra üçüncü ve son kere başvurur vatandaşlığa ve bu sefer başvurusu kabul edilir. Böylece tam 20 yıl süren maceralı bir süreç sonunda tüm aile fertleri Charles’ın milliyetine geçebilmişlerdir. 1947 yılında Fransız vatandaşlık polisi Aznavourian’ları vatandaşlığa kabul etme nedenleri olarak şunları yazmaktadır. “Baba her ne kadar Fransızcayı kötü konuşup Fransız toplumuyla uyum sağlamıyorsa da, anne ve kızı Fransızcayı aksansız ve güzel konuşmaktadır. Ama baba frankofonluğa karşı sempati ile bakmaktadır”. Böylece aile vatandaş olur ama baba içinde not düşerler, “uyum süreci bitmemiş”.

Son olarak güncel bir konuyla yazıyı bitirmemiz gerekirse, şunu söyleyebiliriz: “Tripoli bombacıları ne Fransız ne de Ermeni dost, arkadaş ve yoldaşlarımızla aramızı bozamayacak”.


Sonradan Not: Aydemir arkadasin haklı uyarısıyla yazıda adı geçen Ermeni direnisçinin ismi Missak Manukyan yerine Missak Manouchian (Manuşyan) olacaktır. Düzeltir, tüm okuyuculardan özür dilerim.