Faili belli cinayetler dönemi

26 Haziran 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Haziran ayında bir hükümet klasiği daha yaşanıyor.

Yasama yılı kapanmadan Torba Yasalarla, o dönemde eksik bırakılan ya da sermayeyi memnun etmeyen işler tadil edilmeye çalışılır. Bu kez de öyle oldu. AKP’li milletvekilleri geçtiğimiz günlerde bir Torba Yasa teklifi sundular.

Bu teklifin 42. maddesinde 50’den az işçi çalıştıran Az Tehlikeli işyerleri için iş güvenliği uzmanı çalıştırılması zorunluluğunun 2016 yılı Temmuz ayına, Tehlikeli ve Çok Tehlikeli Sınıfta yer alan işyerleri için ise 2014 yılı Temmuz ayına ertelenmesi öngörülüyor.

Geçen yıl yasalaşan ve 30 Aralık 2012’de yürürlüğe giren 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun büyük ölçüde sermayenin talepleri doğrultusunda hazırlandığı ve bu alanın da piyasaya açılmasını amaçladığını biliyoruz. Şimdi hükümet, yürürlüğe girmesinden kısa bir süre sonra bu Kanun’da sermayeyi rahatsız eden bir konuyu Torba Yasa ile çözmeye çalışıyor.

Türkiye’de işletme ölçeklerinin dağılımı belli. İş kazalarının önemli bir bölümü 50’den az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana geliyor. Bu işyerlerine getirilen iş güvenliği uzmanı çalıştırma yükümlülüğü, sermaye için yeni bir maliyet kalemi olarak görüldüğünden erteleniyor. Bu alanda piyasalaşmanın derinleşmesi beklenecek.

Hükümet için önemli olan işçinin hayatı değil, sermayenin kasası. Bunun için zaten sermayenin çıkarları için çıkardıkları yasaları da yap boz tahtasına dönüştürmekte sakınca görmüyorlar. Teklifin sunulduğu gün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik “Türkiye’nin Vizyonu” adlı toplantıda 6331 Sayılı Kanun’u çıkarmakla övünüyor, Türkiye’yi itibarlı, istikrarlı ve güvenli hale getirdiklerini iddia ediyordu.

Teklifin Meclis’e sunulmasından üç gün sonra ise Muğla’nın Güllük Beldesi’nde 7 işçinin hayatını kaybettiği bir facia yaşandı.

Su arıtma tesisinde metan gazından zehirlenen işçiler, taşeron bir firmaya bağlı olarak çalışıyorlardı. 2006 yılında bu yap-işlet-devret modeliyle ihale edilen tesisi, yine bu projeyi gerçekleştiren Akfen Grubu işletiyor. Elbette bir taşeron zinciri kurarak...

Makina Mühendisleri Odası Milas Temsilciliği’nin hazırladığı bilirkişi raporunda, tesisin çalışmasının sakıncalı olduğu tespiti yapılmış olmasına karşın gerekli izinler verilmiş.

Tesiste gaz dedektörünün olmadığı ve işçilere gaz maskesi verilmediği belirtiliyor.

Yani bir kez daha, iş kazası diye yutturulmaya çalışılan ama aslında taammüden cinayet olan bir facia ile karşı karşıyayız.

Bu tesise gereken izni veren yerel idari yetkililer, işçi sağlığı ile ilgili önlemleri maliyet unsuru gören patronlar, sermayenin rahatı bozulmasın diye Torba Yasa teklifi sunan AKP’li vekiller, taşeron sistemini genişletmeye çalışan hükümet... Hepsi faildir.

Başbakan Tayyip Erdoğan “Bizim dönemimizde faili meçhul cinayet işlenmedi” derken yerden göğe kadar haklıydı.

Roboski’de ölen 34 canın faili nasıl belliyse, sömürü çarklarıyla birer cehenneme dönen işyerlerinde ölen işçilerin de failleri bellidir.

Gezi Direnişi eylemlerinde hayatını yitirenlerin katilleri de ayan beyan ortadadır. OSTİM’de kaynak işçisi olan Ethem’i vuran bir polistir. Bu gerçek, görüntülerle sabittir. Cinayetin faili, bu cinayeti “meşru müdafaa” olarak gören mahkemece serbest bırakılmıştır.

Yıllardır failler elini kolunu sallayarak dolaşırken, yüreği emekten, aydınlıktan ve bağımsızlıktan yana atan halk için Türkiye kocaman bir hapishane haline getirilmek istendi. Bu niyet Haziran’da geri tepti.

Esarete itiraz ettiği için sokağa çıkan işçi Ethem ile Muğla’da ölen Özcan’ın, Yüksel’in, Fikret’in, Hasan’ın, Mustafa’nın, Mevlüt’ün ve Serkan’ın yazgısı, Haziran’da birleşti.