Hükümetin tek iddiası ve ısrarı

2015-2017 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program (OVP), geçen hafta kamuoyuna açıklandı. Programın makroekonomik hedef ve tahminlerine topluca bakıldığında, hükümetin uzun süredir dilinden düşürmediği 2023 hedeflerinin bir hayal olduğunu artık sahiplerinin de kabul ettiği görülüyor.

2011 Genel Seçimleri'nin ardından kurulduğu ilan edilen “Yeni Türkiye”nin “birleştirici ve sürükleyici” bir toplumsal projeye ihtiyaç duyduğu, ancak ülkenin verili ideolojik koordinatlarında böylesi kapsayıcı bir projenin oluşturulamayacağı açıktı. Bu boşluğu, fazlasıyla demagojik ama hükümetin uzun vadeli istikrarı amaçladığı yanılsamasını içeren 2023 hedefleriyle doldurmaya çalıştılar. Bu hedeflerin AKP'nin ilk yıllarından bu yana parçalı olarak dillendirildiğini biliyoruz. Ama bütünlüklü bir şekilde son olarak 2012 yılında revize edilerek sunuldu.

Şimdi, işin bir boyutu olan 2023'ün ekonomik hedeflerinde havlu attılar. OVP'nin açıklandığı basın toplantısında bu programda 2017 için konan makroekonomik hedeflerin ancak çok büyük bir sıçrama gerçekleştiği takdirde 2023 hedeflerini yakalayabileceğini gazeteciler de gördü. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'a bununla ilgili yöneltilen soruya “kem küm” cevabı, hükümetin irtifa kaybettiğini, iddia yitirdiğini gösteriyor.

2008 Krizi'nde ekonomide çarklar durma noktasına geldiğinde dahi krizin teğet geçtiğinde ısrar eden hükümetten, dünyadaki kriz koşullarının hedeflere ulaşılmasında güçlük yaratabileceğini belirten hükümete...

Fakat hükümetin bir konuda iddiasını sürdürdüğü OVP ile net bir biçimde ortaya konmuş oluyor. Başlı başına bir sınıfa saldırı programı ekseninde hazırlanmış olan OVP, hükümetin hem sermayeye hem de halka seçim vaadinin özelleştirmeler, serbestleşme uygulamaları ve emek karşıtı bir dizi düzenleme olduğunu gözler önüne seriyor. Hükümet bu başlıklarda oldukça iddialıdır ve emek düşmanı niteliğiyle tutunmaya çalışmaktadır.

Özelleştirmelerin tüm hızıyla sürdürüleceğinin belirtildiği OVP'de, serbestleşme ve verimlilik hedefiyle KİT'lerin zayıflatılması ve kamu istihdamında güvencesizleşme operasyonunun devam ettirileceği ortaya konuyor. Özelleştirme saldırısı, Orta Vadeli Program'da 2014-2017 döneminde 37,8 milyar dolarlık özelleştirme geliri hedefiyle ifade edilmiş oluyor.

İstihdam politikaları başlığı altında, “rekabetçi bir işgücü piyasası” oluşturulmasının temel hedef olduğunun altı çiziliyor. Hedef bu olunca, hükümetin daha önce defalarca niyetlendiği ancak henüz başaramadığı bir dizi saldırı başlığının güncellenerek gündeme getirileceğini anlıyoruz.

Yeni hükümetin programında açık bir şekilde yazılmamış olan, kıdem tazminatının fona devredilmesi saldırısına OVP'de açıkça yer veriliyor. İşçinin kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesi, yerine bireysel fon hesabının kurulması öngörülüyor.

Bağlantılı olarak alt işverenlik uygulamasının, gözden geçirileceği belirtiliyor. Hükümetin taşeron istihdamını genişletme niyetinden vazgeçmediği anlaşılıyor.

Özel istihdam bürolarının yaygınlaştırılması ve faaliyet alanlarının geçici iş ilişkisini de kapsayacak şekilde genişletilmesi planlanıyor. İşçinin özel istihdam büroları aracılığıyla kiralanabileceği bir emek rejimi hedefleniyor.

İşçi sınıfının yalnızca geleneksel kesimlerini ilgilendirmeyen ve böyle olduğu ölçüde muhatabının tek başına işçi sendikaları olamayacağını bildiğimiz bir dizi saldırı başlığı, hükümetin seçim taktiklerine göre gündeme gelecek.

Düzen muhalefetinin hükümetin kararlı olduğu bu saldırı başlıklarında top çevirdiği ve sermayeyi ürkütecek herhangi bir pozisyon almadığı ortada. Vizyonları, en fazla kurallı bir piyasa hedefine çıkıyor.

Durum buysa, Türkiye'de önümüzdeki dönemde topluma gösterilecek alternatif bir gelecek tahayyülü içerisine yerleştirilmeyen bir mücadele hattı örülmeksizin saldırıların savuşturulamayacağı açıktır.