Enerjide aktör değil piyon

AKP hükümeti tarafından asrın projesi olarak lanse edilen Nabucco’nun ölümüne resmi kayıt düşüldüğü günlerde, Barzani’nin Türkiye’ye gelmesi tesadüf olmadı. Barzani’nin Diyarbakır temaslarında “barış”tan çok “boru”nun konuşulduğunu biliyoruz. Bir boru hattı projesi tarihe karışırken, başka enerji projelerinin masa üstüne çıkması doğaldı.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, hedeflediği Yeni Türkiye’yi yaratmak için atacağı adımlarda emperyalist merkezlerden güç alma çabasının bir parçasıydı Nabucco Doğalgaz Boru Hattı Projesi. Türkiye’nin çıkarlarıyla değil ABD ve AB’nin ihtiyaçları ve emperyalist rekabetin kurallarıyla belirlenen bir projeydi. 2009 Temmuz ayında “asrın projesi” için hükümetlerarası anlaşmanın imzalanmasının ardından şu tespitleri yapmıştım:
“Kafkasya, Hazar Havzası ve Orta Asya üzerindeki Rusya ve Çin etkisinin azaltılması, İran’ın emperyalizme bütünüyle entegre edilmesi ve son olarak da, Irak doğal gazının çıkarılıp dünya pazarlarına ulaştırılabilmesi için Kuzey Irak’ın geleceğinin netlik kazanması... Bu üç başlıkta yol alınmadan, Nabucco’nun ölü bir proje olacağını AB ve ABD gayet iyi biliyor.

“(...) Türkiye’nin bölgedeki emperyalist projeler doğrultusunda alacağı roller, bu projelerin tanıyacağı marjlarla sınırlıdır. Gözünü Kafkaslara, Hazar’a, İran’a dikmiş ABD açısından Türkiye’nin rolü, Nabucco’da olduğu gibi transit ülke olma konumundan öteye gitmez. Söz konusu coğrafyalarda adım atan ABD ve yedeklediği AB açısından, Türkiye’nin yakın dönemde ‘nasıl bir ülke’ haline geleceği de bir noktaya kadar önemlidir. ‘Ergenekonlu’ ya da ‘Ergenekonsuz’, islami ya da laik, sınırları genişlemiş ya da daralmış bir Türkiye...”

Aradan geçen sürede Rusya’nın söz konusu bölgede etkisi azalmadığı gibi arttı, Ortadoğu’da ise Suriye başlığında görüldüğü gibi varlığını güçlendirdi. Petrolünün önemli bir bölümünü Ortadoğu’dan karşılayan Çin’in, bu coğrafyayı Afrika üzerinden kuşatma hesabı işliyor.

İran’ın son seçimlerden sonra gelen yumuşama sinyallerine karşın emperyalist sistemle ilişkilerinde “şimdilik” bir değişiklik yok. İran seçimlerinin ardından oluşan yeni konjonktürde, “Nabucco’yu İran alternatifi canlandırabilir mi?” minvalli tartışmalar yapıldı. Ancak bu, projenin yaşamasına yetmedi.

Ve son olarak, Irak’ın geleceği açısından belirsizlikler hâlâ sürüyor. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi (KIBY) ile merkezi hükümet arasında başta enerji olmak üzere bir dizi konuda anlaşmazlıklar devam ediyor.

Kısacası, 2009 yılından bugüne, koşullar hep Nabucco aleyhine işledi. Böylece, savaşsız hayat bulamayacak kadar iddialı bir bölgesel reorganizasyon tasavvuru üzerinden biçimlenen bu proje tümüyle rafa kalktı.

Türkiye’nin bu projedeki rolü, diğer büyük enerji projelerinde olduğu gibi, transit ülke olmak idi. Dolayısıyla, projeden en fazla iç siyasete meze çıkabilirdi. Hükümet de bu olanağı sonuna kadar kullandı.

Bugün Ortadoğu’da kartlar yeniden karılırken, zorunlu olarak yeni enerji projeleri tedavüle sokuldu. Suriye’yi çözemeyen emperyalizm, Irak’ın enerji kaynaklarının dünya piyasalarına çıkışı için Basra Körfezi’nin dışında Türkiye alternatifine yöneldi.

İşin komik tarafıysa AKP hükümetinin 2035’e kadar küresel petrol üretimindeki artışın yüzde 45’ini sağlayacak ve 2030’larda Rusya’yı geçerek 2. büyük petrol ihracatçısı olacak Irak’ın kaynaklarını dünyaya kendisinin pazarlayacağını düşünüyor olabilmesi.

Türkiye’ye şimdilik, Irak’ta merkezi hükümet ile KIBY arasındaki petrol anlaşmazlığını çözecek ve enerji kaynaklarının dünya piyasalarına ulaştırılması sürecini hızlandıracak bir koçbaşı rolü verilmiş görünüyor. Irak’tan gelip Türkiye’den çıkan petrolün, tüm gelirlerinin yine Türkiye’de tutulacak şeffaf bir hesapta toplanması, dev petrol tekelleri açısından Irak’ta karın ağrıtan petrol geliri ihtilafı düşünüldüğünde yaratıcı bir formül. Öte yandan, Irak’ın petrol ihracatı sevkiyatında yönün güneyden kuzeye çevrilmesi, emperyalist dengeler açısından da tercih edilebilir bir senaryo. Türkiye, bu senaryo için de merkezi hükümet ile somut bazı projeleri tartışmaya başladı.

Bu nedenle, Barzani’nin ziyareti tek başına AKP hükümetinin bir hamlesi olarak değerlendirilemez. Emperyalist ülkeler, petrol tekelleri ve Irak merkezi hükümeti de ziyaretten son derece memnun.

Kaynak savaşlarında piyon ileri sürüldü.