Saltanat treninde paket kıyağı

Geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan dünyanın en acayip hızlı treninin lokomotifine oturmuş, "daha da hızlanacağız" diyordu. Bir süre önce at sırtında muktediri oynayayım derken yere kapaklanan Başbakan'ın sıtkı binek hayvanlarından sıyrılmış olsa gerek, bu kez kendisine yüksek teknolojili bir oyuncak seçmiş. Ancak Tayyip Bey dünyada eşi benzeri olmayan bu hızlı trenin ilerlediği güzergahta hemzemin geçitleri bulunduğunu ve daha bir ay önce yapılan denemelerden birinde bir arabaya tosladığını ya bilmiyor ya da riski göze almış.

Partisinin iktidarı döneminde Türkiye tarihinin en büyük demiryolu kazaları gerçekleşti. Ama halk bunları unutup, ayran budalası gibi bu yeni oyuncağa baktıktan sonra Erdoğan da kendisine saltanat kayığı yerine saltanat treni seçiverir...

Trenin lokomotifinde oturan Erdoğan daha önce yapılan kazaların hesabını vermeyi aklının ucundan geçirmediği gibi, kapının önüne konulan milyonlara nanik yaparak "iç talebi artıracak" bir de ekonomik paket "müjdesi" verdi. Hem de dördüncü paket...

İlk üçü neydi bilen pek yok, ama bu soruyla uğraşmanın anlamı da yok. Bilseydik de bir şey değişmezdi. Oyunun adı belli: Muktedirlik oyunu. Dünyada paketler açıklanıyor ya, bizde de var denilecek. Hem de dört oldu bile... Bir yandan "teğet geçti, acıtmadı hamdolsun" tavrı sürdürülecek, diğer yandan da patronların kucağına nurtopu gibi paketçikler konulacak. Bu sonuncu tosuncuğun ederi de 5,5 milyar TL olacakmış.

Tren meselesinde olduğu gibi bu da tam bir yüzsüzlük. Ne deniyor? İç talebi canlandıracaklarmış. Nasıl? Beyaz eşya, otomobil ve konuttan alınan vergiler düşürülecekmiş. Mesela konut satışlarında yüzde 18 olan KDV üç ay süreyle yüzde 8'e indirilecek diyor Başbakan. Ardından anlaşılıyor ki yüzde 18 KDV sadece 150 metrekareden büyük konutlarda alınıyor diğerlerinde oran zaten yüzde 1 ve toplam konut stoğunun yalnızca yüzde 5'i 150 metrekareden büyük. Onları da kimlerin satın alabileceği belli. Lüks konut yapan müteahhitler rahat bir nefes alsınlar çok sıkıştılar ya...

Başbakan hem gaz veriyor hem paketi üflemeye devam ediyor otomotivde ve beyaz eşyada da özel tüketim vergisini indireceğiz diyor. Bu sektörlerde talep son altı ayda yüzde elli civarında daraldığından, zaten pek çok firma iç pazara döndü ve vergileri üstlenip, KDV ve ÖTV'siz fiyattan mal satarak stok eritmeye çalışıyor. Bu durumda nesebi belirsiz paketle getirilen vergi indirimi, fiyat indirimi değil, otomotiv ve beyaz eşya patronlarının üstlendiği vergilerin kendilerine geri bağışlanacağı anlamına geliyor. Yani "iç talebi artırıyoruz" dedikleri, 2008'de kârını ikiye katlarken kriz bahanesiyle binin üzerinde işçiyi kapının önüne koyan Tofaş gibi şirketlere yapılan bir başka kıyaktan ibaret.

Bir de pakete giren doğrudan kıyaklar var. Örneğin sanayide kullanılan elektrik faturalarındaki yüzde 2'lik TRT payı kaldırılacak ve kredilerden yapılan Kaynak Kullanım Destekleme Fonu kesintisinde 5 puan indirime gidilecek. Bu kalemi açıklarken Başbakan "Şimdi 250 km hıza çıktık" diye anons ediyor...

Dahası Erdoğan muktediri oynarken paket dışı başka kıyaklardan bahsetmiyor bile. Mesela banka mevduat faizi, döviz tevdiat faizi ve repo gelirlerinden tutarı ne olursa olsun vergi alınmadığını söylemiyor. Ya da şirketlerin dağıttıkları kâr paylarının 215 bin TL'ye kadar olan kısmından vergi alınmadığına da, yurtdışında yerleşik olanların Türkiye'de elde ettikleri kâr payı veya temettünün tek kuruşunun bile vergilendirilmediğine de hiç değinmiyor.

Saltanat treni uçarcasına yol alıyor...

Başka bir örnek: Geçtiğimiz yıl Mart ayında çıkarılan Ar-Ge Yasası diye bilinen düzenleme, Ar-Ge personeli çalıştıran şirketlerde sözleşmeli çalışmayı özendirmek üzere bu çalışanlardan alınacak gelir vergisi oranında indirime gitmişti. Vergi indiriminin kime tahakkuk edeceği konusunda belirsizlikler taşıyan yasada bu yıl yeni bir değişiklik yapılarak, farkın "işverene" ödeneceği hüküm altına alındı. Böylece özellikle savunma sanayi, elektrikli eşya, otomotiv gibi sektörlerin tekellerine ciddi bir kıyak daha geçildi.

Tayyip Bey "Eskişehir'e bir saatte varacağız bundan sonra" diyor...

Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren'in paketle ilgili konuşmasında, "IMF'yle anlaşma konusunda Türkiye Macaristan'a benzemeyecek" derken verdiği örnek meseleyi iyice aydınlatıyor. Bakan Bey, Macaristan muhtemelen KDV ve kurumlar vergisini artırmak zorunda kalacak, biz bu duruma düşmeyeceğiz diyor. Halihazırda bütçenin yüzde 4 büyüme öngörüsüyle hazırlandığı biliniyor ve Bakan'ın kendisi de bu oranın revize edileceğini söylüyor. Avrupa Merkez Bankası'nın Avro Alanı büyüme oranını eksi 3-3,5'a çektiği bilindiğine göre, Türkiye'nin 2009'da yüzde 4,5-5 küçülmesinin beklenmesi gayet normal olur. Bu durumda seçimden sonra yapılacak bütçe revizyonu vergi gelirlerinde önemli bir artışa dayanacak ya da muazzam bir açık verilecek. IMF'yle anlaşacağına kesin gözüyle bakılan hükümetin ikinci seçenek konusunda fazla ileriye gidemeyeceği ortada. O halde hangi vergi kalemi artacak? Elbette bir kez daha dolaylı vergilere yüklenecekler. Demek ki Nazım Ekren'in "Macaristan gibi olmayacağız" sözü, biz kurumlar vergisini, yani sermayeden alınan vergiyi asla artırmayacağız anlamına geliyor.

Defaeten tren devirmemiş gibi yeni oyuncağıyla oynayan Başbakan, paketiyle de bu halkın adalet duygusuyla oynuyor ve işten atılan binlerce insanın gözünün içine baka baka patronların kucağına koyacağı yeni paketleri anlatıyor.