Siyasi aklın kullanımı

AKP’nin güdümünde bir yargıdan söz ediyorduk, artık “emrinde” bir yargıdan söz ediyoruz. Kişiliklerini koruyup, ilkelerden ödün vermeyen yargı mensupları ise bir yandan gelecek kaygısı içinde yaşam savaşı veriyor, diğer yandan “demokrasinin olmazsa olmazı” olarak tanımlanan hukuku ve yargıyı toplum nezdinde ayakta tutmaya çalışıyor.

“Türkiye’de savcılar ve yargıçlar var” dedirten az sayıdaki iddianame ve kararla, ne katillerden ve hırsızlardan hesap sorulabiliyor ne de toplumsal davalarda halkın hakkı korunabiliyor.

Hesap sormak ve korumak, aynı zamanda yargı denetimini etkin kılmak ve amaca ulaşmaktır. Denetimin etkinliği yalnızca ceza ya da hakkın verilmesi ile ortaya çıkmaz.

Yargı denetiminin etkinliği bir yandan kararların uygulanması, diğer yandan da artık aynı türden davaların azalması anlamına gelir. Kısacası, davalar azalmadıkça, hukuk dışılık durulmadıkça denetimin etkinliğinden söz edilemez.

Denetimin etkinliğinin gerçek anlamı ise cinayetlerin, hırsızlıkların, talanın -bırakın azalmasını- yok edilmesidir. Yobazlığın beslendiği gericilik batağının kurutulmasıdır.

Aynı denetim etkinliği yasama için de geçerli. Ancak, yasa çıkarma dahil birçok parlamenter denetim mekanizması AKP’ye teslim edilmiş durumda.

En yeni iki örnek… Meclis’ten “faşist” yasanın çıkarılması engellenemedi. Meclis Soruşturma Komisyonu’nda, yayın yasağı engellenemedi ve dört bakanın soruşturma raporunun açıklanması ötelendi. Yeni baskı yasaları da sırada bekliyor.

Halk, kayıtsız ve koşulsuz kendisinin olan egemenlik yetkisini devlet organlarına devrederken, cinayetler, hırsızlıklar, talan, yalan, gericilik artsın, sömürü derinleşsin dememişti. Yasama organı, hukuksuzluğu; yargı organı da adaletsizliği yaşatsın dememişti.

Devlet, Anayasa ile kendisine verilen görevini yerine getirmiyorsa ya da kimileri için fazlasıyla yerine getirip halkın çoğunluğu için, emekçiler için ihmal ediyorsa; ihmalden öte geçip baskısını artırıyorsa halka da egemenliğini koruma hakkı doğar.

“Doğar ama seçimden seçime” demek sorunu çözmez; kaldı ki seçim denilen sihirli kutunun aynı çarpık düzenin bir aygıtı olduğu biline biline, çözmediği gibi derinleştirir.

Faşist darbenin ardından, 1982’de, “demokrasiye geçeceğiz” umuduyla otoriter anayasaya verilen yüksek oy oranından sonra, hangi seçim gerçek demokrasiyi getirmiştir? Cinayetler, hırsızlıklar ve gericilik azalmış mıdır? Katiller, hırsızlar ve yobazlar silinip atılmak yerine palazlanarak artmamış mıdır? Bu soruların da elbet yanıtı olmalı.

Görünen o ki, 2015’e geçişin son kavşağında seçim hesaplarına giren siyasi akıl ile halkı katillerden, hırsızlardan, yobazlardan kurtarma çabasına giren siyasi akıl kulvarlarını netleştiriyor.

Her iki aklın hedefinde AKP iktidarının olması olağan… Ancak arada ciddi fark var. Birinciler AKP adlı siyasetin yenilgisini hedeflemeyle yetiniyor. Bu, düzen siyasetinin yenilgisi anlamına gelmiyor. Seçimler tarihi, düzen siyasetinin devamına işaret ediyor. 2015 seçimleri de emarelerini bu yönde veriyor.

Hem soldaki siyasal parti ve örgütlerin hem de Sol Cephe birikimini de içinde taşıyan Birleşik Haziran Hareketi’nin, siyasi aklını, yalnızca AKP adlı siyasetin yenilgisi kısırlığından kurtarması gerekiyor.

Hemen her yerde her alanda yeni kanallara gereksinim var. Katilleri, hırsızları, yobazları kovalayacak, kovalamakla kalmayarak onların uykuya yatıp enerji toplayacağı düzeni de sorgulayıp gereğini yapacak yolları açmaya gereksinim var.

Kovacak ve yeniden kuracak siyasi aklın, fiziki güçle buluşması ise kaçınılmaz.

Barış Derneği, Direneğitim, Komünist Gençlik, soL Dergisi, soL Haber Portalı, Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Üniversite Konseyleri ve Hukukta Sol Tavır tarafından başlatılan “Hırsızı-Katili-Yobazı Kovala” eylemi siyasi aklın fiziki güçle buluşması üzerine kurulu.

Nerede hırsızlık, cinayet, yobazlık varsa orada olmayı, sömürünün olduğu her yerde mücadele etmeyi hedefliyor. Aslında zor da değil, yeter ki akıllar, yürekler ve eller kenetlensin…