2008 sonrası her ulusal sermayenin kendi başının çaresine baktığı, ittifak ilişkilerinin bu şekilde belirlediği bir dönem ABD liderliğinde ve İsrail merkeze konularak kapanıyor gözüküyor.

Türkiye İsrail yakınlaşması ne anlama geliyor?

Emperyalizmin dünyasında ilkeli ve ahlaki bir şey aramak nafile!

Bir kere bu düzeni değişmez bir gerçeklik olarak kabul ettikten sonra zaten ilkeler değil, geriye ahlaki olması imkansız bir pragmatizm kalıyor.

Türkiye sermayesi bir yandan Filistinlilere İsrail’in uyguladığı şiddet ve insanlık dışı tutumdan dolayı tavır koyar ve büyükelçilik düzeyinde ilişkiyi ortadan kaldırırken bir yandan Türk inşaat şirketleri işgal altındaki Batı Şeria’da Yahudi yerleşimleri inşa etmeyi sürdürürler. Devlet başkanlarının birbirlerine yaptığı hakaretler iki ülke arasındaki ticaret hacminin 6 milyar dolara ulaşmasını engellemez.

Bu koşullarda Türkiye sermayesinin Doğu Akdeniz’de sıkıştığını gören çeşitli uluslararası ilişki uzmanları bir süredir şunu telkin ediyorlardı:

Türkiye Doğu Akdeniz’deki paylaşımda Fransa-Kıbrıs-Yunanistan-Mısır bloğuna karşı yalnızlığını gidermek için İsrail ile yakınlaşmalıdır. Bu şekilde petrol ve doğal gazı Avrupa’ya bağlaması düşünülen ve çok pahalıya gelen Doğu Akdeniz Boru Hattını Türkiye üzerinde geçirmek mümkün olabilir. Ama önce İsrail ile deniz sınır anlaşması imzalamak gerekiyor.”

Aşağıdaki şekilde büyük kısmı denizaltından döşenecek ve petrol fiyatının pandemiye bağlı olarak düşmesi nedeniyle ertelenmiş gözüken Doğu Akdeniz Boru Hattı görülüyor.

Tabi, İsrail’de de sermayenin hizmetinde bulunan uluslararası ilişkiler uzmanları boş durur mu, onlar da şunu kendi sınıflarına öğütlüyorlar. “Türkiye’nin İsrail’in baş düşmanı olan Hamas’ı desteklediğine bakmayın, Suriye’de İran’a karşı birlikte operasyon yapabiliriz. Burada bir işbirliği potansiyeli var.” 

Ayrıca Türkiye-Azerbaycan yakınlaşmasının İsrail’i de kapsayan bir üçlü oluşturduğunu, ancak bu ilişkinin büyük ölçüde saklandığını daha önce bu köşede yazmıştık.

Madem epeyce pişmiş bu konu, o zaman gelsin yakınlaşma. 2018’de ABD’nin Ortadoğu Barış Planı’nın Kudüs’ün İsrail’in başkenti ilan edilmesini kapsadığı anlaşılınca, Türkiye bir kez daha İsrail büyükelçisini geri çekmişti. Şimdi Türkiye İsrail’e büyükelçi atıyor. Türkiye İstihbarat Örgütü ile Mossad’ın kısa bir süre önce en üst düzeyde buluşup görüştükleri söyleniyor.
Ama resme daha büyük bakmalıyız, özellikle konu emperyalizm olunca.

Ortadoğu’daki birçok devlet İsrail’i tanımama politikasından vazgeçiyor ve ABD’nin gözetim ve teşviki ile “normalleşiyor”. 

Başta Birleşik Arap Emirlikleri (BAE). BAE’nin Irak’ın Kuveyt’i işgalini ve Müslüman Kardeşlerin dinci radikalizmini gördükten sonra zaten yavaş yavaş İsrail’e çark ettiği biliniyor. Bu köşede daha önce BAE’yi yöneten oligarşinin güçlü bir kapitalist devlet haline gelme ve emperyalizm içi dengelerin izin verdiği kadarı ile kendi jeostratejik hedeflerine ulaşma hırsıyla davrandığına değinmiştik.

Şimdi Filistinliler için İsrail ile bozuşmanın anlamı olduğunu düşünmüyorlar. Her devlete durumuna uygun bir vaatte bulunuluyor, BAE’ye ticaret, silah, ara ürün ve teknoloji transferi içeren karmaşık bir paket sunmuşlardır.

Ama örneğin, İsrail’i tanıma kararı alan Sudan’ı ABD “terörü destekleyen ülkeler” listesinden çıkardı. Fas ise Batı Sahra’da sürdürdüğü haksız paylaşım savaşında kullanmak üzere İsrail’den insansız hava aracı temin etmiş. Her birinin maliyeti farklı!
BAE, Bahreyn, Sudan, Fas…

Şimdi Mart ayında Kahire’de Suudi Arabistan başta olmak üzere diğer Arap ülkelerinin de katılacağı bir Arap-İsrail zirvesi planlanıyor.

Katar ile tekrar uzlaşılıyor. Zirvede Suudi Arabistan, Katar, Umman, Nijer’inde “normalleşeceği” tahmin ediliyor.

2008 sonrası her ulusal sermayenin kendi başının çaresine baktığı, ittifak ilişkilerinin bu şekilde belirlediği bir dönem ABD liderliğinde ve İsrail merkeze konularak kapanıyor gözüküyor. 

Dikkat edilirse İran ve Hizbullah dışında herkes ABD hegemonyasında buluşuyor. Böyle bir bloklaşma ahlaksız olduğu kadar da tehlikeli.

Ancak bu planın pürüzsüz yürüyeceği düşünülmemeli. Her ülkedeki, İsrail’in kendisi de dâhil, sınıf mücadeleleri, Çin-Rusya blokunun bölgeye nüfuz eden hamleleri işleri karmaşıklaştırıyor.

Bütün dünyanın işçileri, birleşin” belgisi boşuna söylenmiş değil. Emekçi sınıfların Ortadoğu’ya dair bir hayali var. Sermaye sınıfsız ve Yahudi, Sünni, Şii, Hristiyan, Arap, Kürt, Dürzi vb. kökenine bakmaksızın emekçi sınıfların iradesi altında barış içinde bütünleşmiş bir Ortadoğu.