Çürürken ayakta kalmak isteyen kapitalizm, yarattığı felaketlerle beslenen çaresizliği fırsata çevirme peşinde. 'Aşı patentini kaldırırım, kaldırmam' tartışmasıyla rekabet ve piyasa kapma peşinde.

Sömürücülerle, fırsatçılarla kurtuluş olası mı? 

Kapitalizmden söz ediyoruz. Tarihi boyunca bunalımlarla, felaketlerle, ihanetlerle, kandırmacalarla, yolsuzluklarla, hırsızlıklarla, istismarlarla, şiddet ve baskılarla, cinayetlerle, katliamlarla, işgallerle, savaşlarla, hukuksuzlukla yaşayan; 21. yüzyıla da, neoliberalizm dönemindeki çürümeleriyle giren sömürü düzeninden söz ediyoruz.

Koronavirüs yetişti imdatlarına. Pandemi fırsatçılığı sermayeyi, devlete ve hukuka güvensizlik de gericiliği besliyor. Gericiliğin her türlüsü ama başa yerleştirilen dinsellik sermayenin vazgeçilmez dostu oldu. Sömürünün yasaları laiklik parçalanarak rahatlıyor. 

Çürüme tablosu, düzen içi kısır tartışmaların en küçük fırça hareketlerini bile kabul etmiyor; ya kusuyor, ya da bataklık gibi içine çekiyor. 

“Seçim” umudu, çıplak kral gibi ortalıkta dolaşıp duruyor. Geçenlerde bir muhalefet partisi lideri Erdoğan’ın üçüncü kez aday olup olamayacağı konusunda; “istediği yasaları çıkarıyorlar, yargı ellerinde, Yüksek Seçim Kurulu ellerinde” derken, bu adaletsiz seçim hukukuna, seçim yönetim ve denetimine karşın “çözümün seçimde olduğu” söylemlerini unutmuş muydu, bilemeyiz. Ama düzen içi siyasetin çözümü çıkmaz sokaklarda aradığının örneklerinden biri olarak tabloya yerleştirildi muhalefet liderinin bu saptaması.

Merkez Bankası başkanı ve bakan değişikliklerinden eylem planları ve reform önerilerine, pudra şekerinden mafya lideri itiraflarına, yolsuzluklardan keyfi yasaklara kadar ne varsa hepsi kısır tartışma konusu. Eğitim gibi en temel haklardan birinin kullanılmamasının boşluğunu tarikat ve cemaat kurslarına teslim ederken, halkın sağlığındaki sorumluluğu da halka yıkıyorlar. 

Talimatla yasak konuluyor, talimatla yasak kaldırılıyor; genelgeler anayasa, talimatlar hukuk oldu. 

Emekçilerin işsizlik, güvencesizlik, ucuz ve sağlıksız koşullarda çalıştırılmaları, aşılanmamaları ne sermayenin ne de iktidarın sorun alanı içinde.

Çürürken ayakta kalmanın formülü onlara göre bu kadar basit. Eşitsiz ve adaletsiz seçim hukuku, yönetimi ve denetimine karşın seçimden başka çare bulamayan, eylemsiz düzen içi muhalefetle ve yurttaş hakkını kul hakkına çeviren dinsellikle işleri kolay.

Yeni anayasa bu koşullarda nasıl umut olabilir? Olası mı? 

12 Mart 1971’le Anayasaya delikler açma adımını atmışlardı. 12 Eylül 1980 faşist darbesinden bu yana kendileri yazdı, kendileri değiştirdi. Anayasa değişiklikleri de, Avrupa Birliği başlığı altındaki kapitalist uyum yasaları da hep kendileri tarafından yapıldı.

Başkanlı rejime OHAL koşullarında OHAL fırsatçılığıyla geçtiler, bugün de salgın fırsatçılığıyla yeni anayasa diyorlar. Kıymeti kendi yaptıklarıyla görülenlerin yeni anayasası da yaptıklarının, sömürülerinin ürünü olur ancak.

Anayasaya uymayanlar, Anayasa kurallarını istediği gibi yorumlayanlar ya da uygulamayanlar kendileri. Hak ve özgürlükleri sermaye için kullanıp emekçi halk için gasp edenler, pandemi kurallarına uymayanlar, aşı piyasasında dolaşanlar da kendileri.

Aşı karşıtlığına sesini çıkarmayanlar, Anayasa Mahkemesinin zorunlu aşıya karşı “özgürlük” dediği kararlarını makul görenler, aşının -salgın karşısında olmazsa olmaz bir bağışıklık aracı olmasına karşın- ticari kullanıma, piyasaya ve rekabete açık olduğunu da makul gördüler.

Kapitalist dünyanın gerçeği sömürü. Aşı da tekelci sermayenin ve büyük kapitalist devletlerin birlikteliğinde sömürü ve kâr için meta. Parayı veren aşıyı alacak. Milyarlarla tanımlanan aç ve yoksul insanlar ve emekçi halklar ancak ve ancak piyasa içinde kendilerine düşecek küçük payı bekleyecekler.

Devletlerin aşı pazarında olması, aşı alabilirlerse ücretsiz aşılama yapması hayalini bile kuramayan çoğunluk, açlık ve yoksullukla terk edildiği ölüme virüsle daha hızlı sürükleniyor.

2020’nin ilk yarısındaki, “pandeminin her şeyi değiştireceği, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, burjuva demokrasisinin sosyalliğe dümen kıracağı, kapitalizmin iyileşeceği” savları kısa sürede dağılıp paramparça oldu.

Çürürken ayakta kalmak isteyen kapitalizm, yarattığı felaketlerle beslenen çaresizliği fırsata çevirme peşinde. “Aşı patentini kaldırırım, kaldırmam” tartışmasıyla rekabet ve piyasa kapma peşinde. Ne Birleşmiş Milletler, DSÖ ve DTÖ ne de Dünya Bankası ve IMF… Kapitalizmin ve emperyalizmin sınıfsal üst örgütleri halkın sağlığı için değil sermayenin ayakta kalması için seferber. Salgın gibi aşı da bu bütünün parçası. 

“Yönetemiyorlar” demek yetmiyor. Çünkü yönetiyorlar; dünyadaki bir avuç sömürücünün çürürken ayakta kalmasını yönetiyorlar, sömürü düzenine uygunluğu ve uyumu yönetiyorlar. 

Türkiye Komünist Partisinin önceliğiyle, başlangıçta onüç partinin katılımıyla imzaya açılan ve destekçi sayısı hızla artan çağrı (https://www.tkp.org.tr/haberler/komunist-partilerden-asida-patente-hayi… ), tam da bu insan ve toplum sağlığını yok sayarak fırsatçılığa soyunan ve sınıflarının gereğini yerine getiren sermaye sınıfına karşı emekçilerin mücadelelerine öncülük ediyor.

Küba örneği gösteriyor ki, sosyalist planlama ve toplumcu anayasanın yaşama geçtiği ekonomik, toplumsal ve siyasal koşullar ne kapitalizmin ne de emperyalizmin kâr hırslarının ve vahşiliklerinin altında kalır. “Küçücük” diye niceliksel tanımlamayla anlatılmaya kalkışılan Küba, Sağlık Tugaylarıyla dünyanın birçok ülkesine seferber oldu. Kendi aşısıyla kendi halkına bağışıklık kazandırdıktan sonra da aşı için koşacak dört bir yana. 

“Küçük” diye niceliksel tanımlamayla anlatılmaya çalışılan komünist partiler de dünyadaki çoğunluğa sahip emekçi halkın öncüleri. Sömürücü sınıflara karşı mücadele ederken devletlerle, sınırlarla, etnik köken ya da dinsellikle değil işçi sınıfının devrimci gücüyle hareket ediyorlar.

Toplum sağlığı için aşı tekellerinin kâr hırsına ve rekabetlerine karşı atılan her kararlı adım, bütün işçilerin birleşerek sınıfsız ve sömürüsüz insanlığın kurulması adımıdır. Yolu da, sömürücülerden sosyallik beklemekle değil, işçi sınıfının devrimci siyasi partilerinde örgütlü mücadeleyle açılır.